Çevrecinin daniskasıyız!

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
27 Ağustos 2008 Çarşamba

Turkiye’de orman yangınlarının %85’i ihmal ve dikkatsizlikten çıkıyor. 

Piknik yapan mangalla birlikte ormanı da yakıyor.

Doğa yürüyüşüne elinde sigarayla çıkan ağaçları tutuşturuyor.

Ava giden hem hayvanları öldürüyor hem de çalıları ateşliyor.

Terörist bile ormana saldırıyor.

2007 yılında on bir bin hektar yakmışız, 2008’de şimdiden 20 bin hektar ormanı yaktik bile.

Arazi talanına izin veren B2 yasası da işin tuzu biberi.

Sesi soluğu çıkmayan, tek uğraşı oksijen üretmek, yağmur çekmek olan milyonlarca ağacı her yıl vahşice katlediyoruz.

Göl ve nehir kıyıları imara açılıyor, tatlı su kaynaklarının etrafındaki ormanlar yok ediliyor. Orman olmayınca bulutlar da yağmuru bırakmadan geçip gidiyor.

Toprak kararıyor, su kuruyor. Yağmur yağmayınca çiftçi tarım için yer altı sularına dadanıyor. Kazıyor kuyuyu dayıyor pancar motoru başlıyor çekmeye. Dipten gelen yeraltı suyunu tarlaya bastıkça basıyor. Tarla taşıyor yer altı suları tükeniyor. Konya Ovası çölleşiyor, göller, nehirler kuruyor...

Tarımın neredeyse tamamı mekteplilerin “vahşi sulama” dedikleri bu ilkel sulama yöntemi ile yapılıyor. Konya Havzası’nda 25 bin kaçak kuyu var. Bir kilo ürün almak için onlarca litre su kullana kullana sulak alanlarımızın yarısını son kırk yılda yok ettik.

Binlerce yıllık doğal evrimleşmenin sonucunda oluşan Konya Kapalı Havzası sizlere ömür! Tuz Gölü neredeyse tamamen kurudu, artık tuz da üretemiyor.  Hotamış, Kestel, Gavur, Yarma, Aynaz, Eşmekaya Sazlıkları kurudu. Sazçılık bitti geçimsiz kalan yöre halkı büyük şehirlere göç etti. 

Dünya dönüyor, doğa dengesini insan da ettiğini buluyor...

Amik ve Avlan Gölleri artık yok! Beyşehir, Eber, Eğridir ve Bafa Gölleri ve Nasrettin Hoca’nın maya çaldığı Akşehir Gölü hızla kuruyor. Oralarda binlerce yıldır yaşayan yerel kuş ve balık türleri çoktan telef oldular. Göçmen kuşlar bile artık uğramıyolar. Yüzbinlerce tavuğu da kuş giribi yüzünden katledince birkaç yıldır keneler azdı! Şimdi keneye son çare keklik yetiştiriyoruz. Ya tutarsa!

Doğal yaşamın dinamiklerini anlamadan, doğayla uyumlu çözümler üretmeden “yaptım oldu!” kafasıyla iş bitirince sonuç hüsran oluyor. Yetkililerde cevap hazır: Neymiş efendim “küresel ısınma” varmış. Sormazlar mı adama bu küresel ısınma yalnızca Türkiye’yi mi etkiliyor diye?

Ulusal Su Koruma politikamız yok. Su yönetiminde sorumluluk on dört kuruma pay edilmiş. Sonuç evlere şenlik:

Kentlerdeki suyun 1/3’ü hanelere ulaşana kadar bakımsız şebekelerde kayboluyor, 1/3’ü de kaçak olarak kullanılıyor. 

Her bir litre atık su tam sekiz litre temiz suyu kirletiyor. Ancak yurt çapında belediyelerin yalnızca %8’inde su arıtma tesisi var.

Kanalizasyon sularının %90’ı nehir göl ve denizlere karışıyor.

Turistik tesislerin %80’inde arıtma tesisi yok.

Sanayi tesislerinin %91’inde arıtma tesisi yok.

Organize Sanayi Bölgelerinin %86’sında atık su arıtma sistemleri yok.

Tarımda su tasarrufu için dünyada en etkili yöntem “damlama sulamayı” her yüz çiftçiden yalnızca beşi kullanıyor.

Kullanılabilir suyun üçte ikisi boşa akıyor..

Su tükeniyor, devlet baba bakıyor...