Olimpiyatlar

Olimpiyat oyunları ilk kez 2700 yıl önce eski Yunan medeniyetinde savaşçılığın ve atletizmin sembolü olarak düzenlenmeye başlamış. Avrupa’da 19. yüzyılda doğan milliyetçilik akımı ve zorunlu askerlik hizmetinin yaygınlaştığı dönemde oyunlar yeniden canlanıyor.

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
13 Ağustos 2008 Çarşamba

Olimpiyat oyunları ilk kez 2700 yıl önce eski Yunan medeniyetinde savaşçılığın ve atletizmin sembolü olarak düzenlenmeye başlamış. Avrupa’da 19. yüzyılda doğan milliyetçilik akımı ve zorunlu askerlik hizmetinin yaygınlaştığı dönemde oyunlar yeniden canlanıyor.

Halklar arasında barış ve kardeşliği pekiştirmesi hedeflenen spor oyunların siyasi sicili hiç temiz değil.  1936 Berlin Olimpiyatları Josef Goebbels’in elinde ari ırkın üstünlüğünü dünyaya göstermeyi hedefleyen propaganda aracında dönüşmüştü.  Berlin sokaklarında asılan Yahudi karşıtı tabelalar geçici olarak kaldırılmış, şehirde yaşayan çingeneler “huzuru bozmamaları” için toplanarak kamplara tıkılmış, homoseksüelleri tutuklama emri turistlere uygulanmamıştı. Almanya sporcularını sadece ari ırktan seçmiş ancak ABD’li siyahi atletler topladıkları madalyalarla Nazilerin ırkçı üstünlük teorilerini Hitler’in gözleri önünde çürütmüşlerdi.

2008 Olimpiyatlarının ev sahibi Çin’in de insan hakları karnesi çok zayıf: Kendi halkını yıllardır ifade, hareket ve siyaset yapma gibi en temel bireysel özgürlüklerden mahrum bırakıyor. Ağır ve baskıcı bir kültürel asimilasyon politikası yürüten Çin Tibet’i işgal ettiğinden beri altı binden fazla Budist manastırını yıktı, binlerce Tibetliyi ülkeden sürdü. Meşalenin dünya turu sırasında Tibetlilerin tepkileriyle karşılaşan Çin, Tibet’in başkenti Lhasa’yı yabancı basına yasak şehir ilan etti.

Uygur Türklerinin de inanç özgürlüklerini kısıtlayan, Çin polisi geçen ay beş Uygur Türkünü öldürdü.  Yılda ortalama beş bin kişinin idam edildiği bir ülkede bu tür olaylara halkın toplu tepki vermesini beklemek zor. Petrol bağımlılığı nedeniyle Darfur’da yaşanan etnik temizliğe de göz yuman Çin uluslararası sistemin etkisizliğini güce dönüştüren küresel bir oyuncu.

Böyle bir ortamda düzenlenen oyunlara 204 ülkeden 28 dalda 11.028 atlet katılıyor.

Beş milyon nüfuslu Norveç’ten 20 dalda 85,

On milyonluk Portekiz’den 16 dalda 77, Macaristan’dan 20 dalda 171,

Kırk milyon nüfuslu Polonya’dan 22 dalda 268,

Kırk milyonluk Arjantin’den 19 dalda 137,

Elli milyonluk Ukrayna’dan 20 dalda 258 sporcu katılıyor.

Yetmiş milyon nüfuslu Türkiye’den ise yalnızca 12 dalda toplam 68 sporcu ile temsil ediliyoruz. Ata sporumuz atçılıkta ve okçulukta yokuz. Eskrim, tenis ve jimnastik gibi önemli dallarda yokuz.

Geçmişte anlı şanlı madalyalar topladığımız halterde ilk gün sıfırı çektik. İkinci gün 48 kiloda Sibel Özkan gümüş madalyayla yüzümüzü güldürdü. Koca Yusuf’un fırtınalar kopardığı güreşte bile olimpiyatlarda işimiz zor gözüküyor.

1908’den beri düzenli yer aldığımız oyunlara 1920’de Kurtuluş Savaşı verdiğimizden, 1932’de maddi yetersizliklerden, 1980’de de askeri darbe yüzünden üç kez katılmamışız. Ulaştığımız gelişmişlik düzeyini ölçmek için yüz yıllık Olimpiyat serüvenimizi temel alırsak uygar dünyaya yetişmek için daha çok çalışmamız gerekiyor.