“Eski Ayak İzinde Yeni Adımlar” 4. Limmud Festivali

Ülkemizde bu yıl dördüncü kez düzenlenen Limmud, nitelikli konu ve konuklarıyla; katılımcılarına verdikleriyle unutulmayacak bir gün yaşattı… Bu yılın teması “ Eski Ayak İzinde Yeni Adımlar” idi…

Ester YANNİER Toplum
26 Kasım 2008 Çarşamba

Her yıl artan konular, konusunda uzman konuşmacılarıyla cemaat bireylerinin ilgisini ve beğenisi toplayan,  Yahudi kültürünün gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlayan Limmud’un dördüncüsü bu yıl 22-23 Kasım tarihlerinde Ulus Özel Musevi Lisesi’nde gerçekleşti… Bu yılki etkinliğe 1200 kişi kayıt yaptı..

22 Kasım akşamı Ulus Amram Oditoryumu’nda açılış konuşmasını gerçekleştiren İgal Zakuto bu yılın  teması  “Eski ayak izinde yeni adımlar”  vurgusundan yola çıkarak

farklı yüzyıllarda  iz bırakan olaylara kısa kısa değinerek hafızalarda bir pencere açtı. Zakuto konuşmasını şöyle sürdürdü : “Toplumumuzun kültür çıtasını her seferinde bir miktar daha yükseğe çekmeye çalışıyoruz. Katılımcı ve konuk sayısı her sene biraz daha artıyor. Mottomuz her sene olduğu gibi “Hineni” – buradayım demek için buradayız.

“Yaşamak değil, beni- bu telaş öldürecek!” demiş ya şair !!:  Dış dünyanın Cadı kazanından – bir nefes soluklanmak için buradayız , yeni şeyler öğrenmek, bildiklerimizi paylaşmak, yeni ilgi alanlarına açılmak için buradayız. Öğrenirken keyif almak, düşünmek, yelpazenin tüm renklerini tanımak, ortak yanlarımızı ve farklılıklarımızı ortaya çıkarmak için buradayız. Senede bir kez olsun, öğrencilik yıllarımızın saf heyecanına geri dönmek, elde not defteri sınıflar arası koşuşturmak için buradayız. Toplumumuzun –sanat, spor, siyaset, iş dünyası- gibi farklı alanlarında öne çıkan değerlerini tanımak, onlardan feyz almak ve onlara şevk vermek için buradayız.  Kaybettiklerimizi yüreklerimizden silmediğimizi göstermek için buradayız. Düşünen , konuşan, tepki veren canlı bir toplum olduğumuzu göstermek için buradayız.

çağımızın kötülüklerinin yeni Kristal gecelerine yol açmasına karşı olduğumuzu göstermek için buradayız...” dedikten sonra  Laurie Levi İngilizce yaptığı konuşmada Türkiye’deki Limmud’u bu gün dört yaşında ulaşan bir bebeğe benzeterek gelişme sürecini aktardı. Levi etkinliğe ev sahipliği yapan UÖML’nin sağlam bir geçmişi olduğunu ve cemaatte okul çağındaki çocukların üçte birini barındırdığını söyledi.

500. yıllık bir geçmişe sahip Türkiye Yahudi Cemaati’nin bir yandan eski ancak kalben de genç olduğunu dile getirdi.

Levi konuşmasında : “ Limmud’da herkes bir katılımcı. Hiç kimse sadece eğitimci veya öğrenci değil. bu yıl Limmud’da en genç katılımcı 18 en yaşlısı ise 88 yaşında” diyerek etkinliğin her yaş grubuna hitap edebildiğinin altını çizdi.

Gece  yurtdışından gelen Dr. Guy Bechor’un İsrail ve  Arap Dünyası: Sağırlar Arası Dialog ve Peder Patrick Desbois’ın  “Ukrayna Soykırımını Yaşamış Kişilerin Tanıklığı” başlıklı konferansları ile sürdü.

Peder Desbois’ın sunumundan çok etkilenen Hahambaşı Rav İsak Haleva, yaptığı İbranice konuşma, pederin bu çalışmasının tarihe ışık tuttuğunu,Yahudilerin nefret duyguları içinde intikam peşinde olmadıklarını, 2. Dünya Savaşı yıllarında yapılanların  gerçek olduğunun insanlık tarafından bilinmesinin istediklerini söyledi. Rav Haleva, Peder Debois’yı dünyaya iyilikler sunan bir insan olarak gördüğünü de sözlerine ekledi…

Açılış, Craig Taubman, Josh Nelson ve Grubunun konseri ile son buldu.

 

 

Limmud için ne dediler?

• Myriam Levi:  Limmud  2008,  Ulus Özel Musevi Lisesi’nin sınıflarından birindeyiz. Abraham  Infeld ve Claude  Kandiyoti, ‘İki Kimliğe Bağlı  Yahudi’nin Nesiller üstü Tartışması’  konulu  sunumun son dakikalarında  20 yıl sonrası ile ilgili hayallerini paylaşıyorlar bizimle. Abraham Infeld  ‘Yahudilerin, birbirlerine ortak değerlerle bağlı büyük bir ailenin parçası olduklarını anladıkları bir dünya  düşlüyorum’ diyor. Benim için ise bu bir hayal değil , çünkü 23 Kasım günü Limmud toplantısının ilk anından itibaren , bir İzmirli olarak , İzmir Cemaat’inin  toplam nüfusuna eşit bir insan grubunun içinde buldum kendimi; aynı aileye mensup ve bağlı oldukları ortak değerler adına  öğrenmeye ve paylaşmaya gelen....İzmirli şapkamın yanında, eğitimci şapkamla da gözlemlediğimde,  yurtiçinde ve yurtdışında  defalarca katıldığım benzeri organizasyonlara göre   tüm detayların profesyonelce düşünülüp, amatör bir ruh ile gerçekleştirilen, içerik zenginliği ile de  göz dolduran böylesi bir organizasyona rastlamadığımı söyleyebilirim. Unutmadan, Limmud’da İzmirli gençlerimizi  ve hemşerilerimizi görmek  onlarla hasret gidermek ve aynı çizgiden devam ettiklerini görmek de ayrıca güzeldi.

Bu sinerjinin yakalanmasına katkıda bulunan herkese çok teşekkürler. Nice Limmud’lara.....

• Albert Levi: Mükemmel…  Birkaç konuşmaya katıldım, kişilerin farklı görüşlerini dinlemek çok güzeldi. Arzum ve temennim Limmud’un katlana katlana büyütülmesi…

• Sami Kohen: Her yıl katılıyor, her yıl bir şey öğreniyorum. Bu yıl katılım çok yüksek. Bu da şimdiye kadar gösterdiği başarılı performansına bağlı. Bu sene gerçekten çok değerli Türk ve yabancı konuşmacılar var. Türk toplumunun çeşitli kesimleri, Müslüman veya Yahudi çeşitli faaliyetlerde bulunan fikir adamları ve akademisyenler… Gerçekten çok zenginleşti. Limmud aslına örnek bir olay.. Türkiye’de eşine çok az rastlanan bir girişim.. Uluslararası bir niteliğe sahip olan bir konu bu.. Ülkemizde diğer kurumların da örnek almasında yarar var.    Bu, Türk toplumunun kültüre ve uluslararası olaylara susamışlığını tatmin edecek bir yol… Buradaki toplumun dünyaya bakış açısını ve ufuklarını genişletiyor. Aynı zamanda bu iki yollu bir trafik. Oradakiler de buraya geliyor, konuşmalar yapıyorlar.. Dün akşam konuşmacılar kendilerine yöneltilen sorulardan çok etkilendi. Türkiye’de bilinçli bir toplum olduğunu gördüler. O bakımdan etkinliğin çok başarılı olduğunu görüyor ve aynı başarıyla devam etmesini diliyorum…

• Josef Tari: Tek kelimeyle “muhteşem bir olay”… Prof. Soner Çağaptay’ın konuşmasını dinledim.. İleri yıllarda büyük toplum konuşmacılarının sayılarının çoğalmasını diliyorum. Çünkü Limmud sadece toplumumuz içinde kapalı devre kalmamalı… Yahudilerin dış dünyadan alıp, dış dünyaya vermesi lazım. Yahudiliğin en çok beslendiği girişim bu…

• Sandra Yannier: İlk kez katılıyorum. Çok güzel, son derece profesyonelce hazırlanılmış bir etkinlik.. Tüm çalışanları ve konuşmacıları tebrik ediyorum…

• Jozi Levi: Çok güzel, herkesin yarar görebileceği bir etkinlik, bir sürekliliği olması da değerini arttırıyor. Girmek istediğim çok sınıf var ama hangisine nasıl yetişeceğimi bilemiyorum…

• Leyla Navaro: İnanılmaz bir dinamizm… Toplumu öğrenmeye yönelik hareketlendirmesi ve bu kadar enteresan şeylerin sunulması çok hoşuma gidiyor…

• Yomi Kastro: Limmud’a ilk seneden beri katılıyorum. Her sene çıta biraz daha yükseliyor. Bu sene de organize ve profesyonelce hazırlanılmış. Katımlı belirli bir şekilde sınırlamak zorunda kalıyorlar fakat kayıt olamayan ve gelemeyen birçok kişi var… Bir şekilde bir formülü bulup daha da kişiye ulaştırmalıyız diye düşünüyorum. Seminerler çok iyi, katılımcılar koşuşturuyorlar bu çok güzel…  Dinlemek istediğim bazı kişilerin sınıflarında yer bulamadım… Her zevke hitap eden bir şeyler var…

• Cina Alkaş: Hayatımın dört güzel senesini Limmud hazırlarken yaşadım. Bu sene de en güzelini yaşadığımı düşünüyorum. Bu konuda çok mütevazi olamayacağım. Gerçekten bu kadar insanı özellikle bu kadar genci burada görmekten çok mutluyum. Geçen seneden 300 kişi ve dört fazla oda var. Yaklaşık her saatte 13-14 konuşmacı var. Aldığımız en büyük iltifat “nereye gideceğimizi seçemiyoruz” oluyor.

• Ami Bergman: Gördüklerimiz, söylenecek söz bırakmıyor. İnanılmaz… Limmud cemaat bireylerinin bir araya gelmesini sağlamasının yanı sıra hayatın gerçek değerleri kavramalarını sağlıyor. Yahudi yaşamının değerleri, birebire ilişkilerde de önem verdikleri değerler bu şekilde yeniden hissediliyor…

• Cako Asayas: Çok bilgilendik.. tek bir şikayetimiz var.. Hangi sınıfa gireceğimizi şaşırdık.. Bir tanesine katılabilme sevinciyle, diğerine katılamama üzüntüsünü beraber yaşadık…

• Yusuf Tezel: Maalesef ilk kez katıldım… Çok güzel bir etkinlik, burada bulunmaktan son derece mutlu ve keyifliyim.

• Albert Şenkal: Bu güne kadar bu etkinliğe katılmamış olmaktan büyük üzüntü duyduğumu dile getirmek istiyorum.. İnanılmaz keyif veren gün…  En önemlisi değişik yaş ve konumda birçok insanın bir araya getirmiş olması…

• Sima Türel: Çok keyifli fakat çok konuşmacı var, aralarında seçim yapmak çok zor…

• Sadi Feldman: Her yıl katılıyorum… Başarılarının devam etmesini diliyorum..

• İzak Eskenazi: Çok güzel bir olay.. Hiç olmazsa yılda bir gün öğrenmek ve sormak istediğimiz birçok konuda tartışıyor, görüşüyor ve bilgileniyoruz…

• Anna Eskenazi: Öğretiyor, öğreniyoruz… Hem eğlenceli, hem  de öğretici bir etkinlik.. Keşke yılda iki kere yapılabilse…

• Metin Bencuya: Her sene katılıyorum, her sene farklı bir pencere açıyor bana…

• Tanya Yanni: Çok güzel hazırlanılmış bir organizasyon.. Benim için tek olumsuzluğu aynı saatte girmek istediğim birçok sınıfın olması…

• Avi Alkaş: Limmud’un cemaatimizin çok önemli bir gereksimine yanıt getirdiğini düşünüyorum. Her sene büyüyerek devam eden başarılarının da cemaat geneli için çok önemsiyorum. Gerek katılımcı, gerekse izleyici olarak bu çalışmada emeği geçenlere yürek dolusu teşekkür etmemiz gerektiğini düşüyorum. Çünkü bu gönüllü ordusu Limmud ile cemaatin bilgi birikim paylaşılması açısından çok önemli bir işlevi yerine getirdiler. Bu çalışmaların büyüyerek hızlanarak devam etmesini diliyorum.

Katılabildiklerimiz...

Aylin YENGİN

• Dr. Emil Goldenberg’in “Yahudi dininin tıp üzerindeki etkisi” konulu sunumu vardı. Dini prensiplerin temel tıp ve hijyen üzerindeki etkileri, Yahudiliğin bu konudaki öncülüğü, dinin şartlarına uygun hayvan kesimi, kalp ve böbrek nakilleri gibi modern tıp tedavi yöntemlerine dini yaklaşımını konu alan sunum, dinleyicilerin arasında bulunan Hahambaşımız Rav İsak Haleva ile Av. Rıfat Saban’ın tespitleriyle daha da ilginç bir hale geldi. Konuşmasının ardından, Dr. Goldenberg, kendisine yöneltilen hücre ve ilik nakli konusundaki soruları yanıtladı.

• Avraham Infeld’in “Yahudi eğitimine değişik yaklaşımlar” adlı çok ilginç bir konuşması vardı. Güney Afrika doğumlu olan Avraham Infeld, 16 yaşında İsrail'e göç etmiş, eğitim ve yaşamını Yahudi eğitiminin gelişmesi yönünde yoğunlaştırmış, çeşitli eğitim kurumlarına liderlik çalışmalarında bulunan çok başarılı bir konuşmacı. Öğretmenliğin her Yahudi’nin temel görevi olduğunu ve herkesin herkesten öğrenecek bir şeyleri olduğunu söyleyen Infeld konuşmasında, birbirine tamamıyla tezat iki düşünce okulunun kurucuları olan Hillel ve Şamai’yı karşılaştırdı. Bu iki düşünce okulunun "katı/yumuşak" karşılaştırmasından öte, esasları üzerinde durdu ve farklılıklarını örneklerle inceledi. 

• Dan Weinstein’ın “Yahudilikte Çok seslilik” adlı interaktif sunumu vardı. 15 dakikalık bir konuşmanın ardından, kalabalık dinleyici grubunun konu ile ilgili düşüncelerine yer verilen sunum, oldukça hareketli geçti. Birlik-beraberliğin ancak özümüzden, kimliğimizden, geleneğimizden duyduğumuz gururu koruyarak, başkalarından beklediğimiz saygıyı karşımızdakinden esirgemeyerek, birbirimizi önyargısız kucaklayarak sağlanabileceğini söyleyen Weinstein, günlük yaşamımızda da, tıpkı Limmud’da olduğu gibi değişik görüşlere ve ötekine açık olma imkânını kendimize tanımamız gerektiğini belirtti. Genel olarak önyargı, anlayış, “öteki olmak”, hoşgörü ve tahammülsüzlük konularından yola çıkılan sunumda, katılımcılar kendi düşüncelerini özgürce paylaşma fırsatı buldular.

Dora NİYEGO

• Savor de Boka

Limmud'un ''Savor de Boka'' (Ağız Tadı) başlıklı geleneklerimizin Judeo-Espanyol Lisanında Anlatıldığı bölüm Limmud çalışmalarının ''Savor de Boka'' bölümünde, yedi hanım ve bir beyden oluşan grubumuzla, eski günlerin dekoru içinde, eski yaşantı şeklimizi ve geleneklerimizi dinleyicilere yansıtmaya çalıştık.

Açılış konuşması bölümünde, Anna Eskenazi, büyük çalışmaları ile Judeo-Espanyolu yaşatmaya çalışan yol göstericimiz Klara Perahya'ya teşekkür etti.

Dora Niyego, eski düğün geleneklerini, görücü usulü ile birbirlerini sadece bir kez görerek evlenen çiftleri, nişanın ardından, damadın annesine abartılı bir şekilde çeyiz gösterme safhasını, drahoma tartışmalarını, gelin banyosu sefasını ve düğün safhasını anlattı.

Lili Değerli, eski kadınların en önemli uğraşısı olan yemek yapma özelliklerini, masraf olmasın diye tek bir sebzeden çıkartılan binbir yemek çeşidini, beylere hazırlanan sefertası alışkanlıklarını, Yahudi evlerinde haftanın belli günlerinde pişen belli yemek çeşitlerini ve her şehrin kendine özgü yemek çeşitlerinden bahsetti.

Çela Zakuto, bugün artik yok olan, yıllar öncesinin küçük mesleklerini, Yahudi esnaflarını anlattı. Tenekeci, kunduracı, camcı, terzi, balıkçı, marangoz, yorgancı, kalaycı ve küçük tüccarları ve usta çırak ilişkilerini anlattı. Yıllar sonra, bu küçük meslek sahiplerinin, çocuklarının kendileri gibi zorluk çekmelerini istemedikleri için, onları nasıl eğittiklerini ve  itibarlı bir meslek sahibi olmalarını nasıl sağladıklarını anlattı.

Küçüklüğünü Kuledibi’nde Freş Han’da geçiren Şeli Gaon, çocukluk anılarını nükteli bir dille aktardı. Yirmi ailenin içice yasadığı mekanda, tüm aile üyelerinin birlikte şarkılarla, hikayelerle geçirdikleri güzel geceleri, çevredeki Yahudi esnafların, bayram hazırlıklarını, birbirlerine bir aile kadar yakin olan komsuların yardımlaşmalarını ve birlikte geçirdikleri güzel günleri anlattı.

Süzet Herman, yazları Büyükada’ya giden ailelerin adaya taşınma hazırlıklarını, Rum komşularını, cuma günkü sıcak banyo sefalarını, fırına taşıdıkları börek tepsilerini, yazlık Açıkhava sinemalarını,  plaj sefalarını, aksam üstüleri iskelede beyleri karşılama safhasını, Aşıklar ve Aya Yorgi gezintilerini, çaça, mambo, tango hatta çiftetelli gibi eski dansların yapıldığı maskeli baloları anlattı. Dinleyiciler, zengin ve fakirin, her yaz artik ritüelleşen, kaçırmak istemedikleri bu ada sefalarını gülücüklerle izlediler.

Anna Eskenazi, eski kadınların nasıl batıl itikatlara inandıklarını, bu itikatlardan bazıları olan nazar değme, kem göz, büyü, falcı, beddualardan bahsetti ve bunlardan korunmak için kadınların uyguladıkları kursun dökme, nazarlık nalça takma, buyu bozma gibi yollarını anlattı. Bugün artik omneopatinin bir turu olan, bitkilerden yapılan koca kari ilaçlarından da bahsetti.

Selim İşman, Judeo-Espanyol deyimlerini, teraneleri ve atasözlerinin bazılarını  nükteli bir lisanla aktardı. Yahudi sosyal hayatini, kültürünü, aile yaşantısını ve geleneklerini yansıtan, ayni zamanda bizleri güldüren, eğlendiren, düşündüren ve eğiten bu sözleri, dinleyiciler büyük bir beğeni ile izlerken, Yahudi mizahinin inceliklerini, deyim ve atasözleri ile yaşadılar. 

Eli KEBUDİ

Sanat ne değildir? Bubi

• Bubi’nin bulunduğu “Sanat ne değildir” adlı oturum ile gün boyunca sürecek festival rüzgarına kendimi bıraktım. Sanatçı  alışılmışın dışında tarzı ve tabuları kıran düşünceleri ile programlanmış insan ruhunun tekdüze olan yargılarının bir yanılsama olduğunu ve belli kalıpların dışına çıkarak sanatını icra ettiğinden bahsetti. Realist çizgi ile düşsel bir yoğunluk arasında gidip gelen çalışmaları ile sanata bir bakış atıyordu. Ardından, var olan yeni bir şeye ulaşırken dış etkenlerden etkilenme sürecinin sanatçı üstündeki etkisi, oturumun dikkat çeken diğer bir içeriğiydi. Gerçekte sanat niteliği taşıyanın, sanatı bir araç olarak kullanmadan sanatın içinde var olmanın gerekliliğinin olduğu üzerine tartışmalar oturumu şekillendirdi.

 

21. yy ve Dünya/ Çetin Altan 

• İhtiyar delikanlı Çetin Altan konuşmasına “21 yy. la hafifçe sarkmak benim için en büyük ödül”  sözüyle başlayarak zengin bilgi dağarcığından seçkilerle dinleyicilere keyifli anlar yaşattı. Özellikle konuşmasında zaman zaman ara vererek Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli Kanık ve diğer ünlü şairlerin şiirlerinden alıntı yapıp aktarması oturumun en keyifli dakikalarıydı. 21. yy da dünyamızın içinde bulunduğu durumu özetlerken, değişimin her defasından konjonktür değişikliğinden kaynaklandığını vurgulaması oturumun diğer keyifli yanlarından biriydi.

Kendisini büyümeden ihtiyarlayan, olarak tanımlayan Bilge konuşmacı konuşmasını son bölümünde yaşama dair , “insanlar seni azıcık merak ediyorsa o zaman yaşamışsındır” sözleriyle bu keyifli oturumu sonlandırdı.

 

Hayatın Anlamı Her Şey Emek Ve Sevgi İster

• Prof Dr. Rejin Kebudi’nin moderatörlüğünde, katılımcılar arasında Esin Aysoy ve Turan Oflazoğlu’nun bulunduğu Hayatın Anlamı Her Şey Emek Ve Sevgi İster adlı oturumda soluğu aldım. Prof. Dr. R. Kebudi konuşmasına uzman olduğu çocuk onkoloji ve çocuk kanseriyle ilgili yapılanlardan ve bu hastalıkla savaşın en önemli aracının sevgi olduğundan bahsederek bu alanda hasta çocuklarla beraber gerçekleştirilen ve temelinde sevgi dayanışma ve gönüllüğü barındıran faaliyetlerden bahsedildi ÇOKSEV Derneği adına  konuşmacı olarak katılan çocuk hastalara uygulanan rehabilite çalışmalarında gönüllü olarak katılan Esin Aysoy deneyimlerini biz dinleyicilerle paylaştı. Sevginin edebiyat boyutu çağımızın en önemli tiyatro yazarı  ve edebiyat çevirmeni olan  Turan Oflazoğlu’nun dilinden yer yer büyüleci dörtlüklerle aktarıldı. Ayrıca Oflazoğlu konuşmasında çevirisini yapmış olduğu Dibbuk eserinin hikayesiyle inanılmaz bir sevgi ve aşk hikayesinin tanığı olmaya bizi davet etti.

Limmud  Kültür festivalinden payıma birçok hayat deneyimi, farklı bakış açıları düştü. Paylaşımın öznesi olan oradan oraya koşturan heyecan verici kalabalığın ve beraberinde bu birlikteliğin hiç bitmemesi dileklerimle seneye buluşmak üzere…

 

Ester YANNİER

• Meduzot / Viktor Apalaçi

Cannes Film Festivali’nden Altın Kamera ödüllü “ Denizanası/Meduzot” adlı İsrail filmini Viktor Apalaçi tanıttı.  Shira Geffer ve Etgar Keret’in bu ilk uzun metraj çalışması, iyimser tonuyla, hayata sevgi ile bakan, yürekleri ısıtan usubuyla beğeni kazandı.. Tel-Aviv’den renkli insan manzaraları resmi geçidi sunan film Limmud’un vahşi rekabet ortamında, iki seansı kaçırma pahasına film izlemeyi tercih edenlerin salonu tıklım tıklım doldurması ilgi uyandırdı.

 

• “Struma” Bir Dramın iç Yüzü

Charles Danon, Prof Dr Çetin Yetkin, Prof Dr. Esra Danacıoğlu Tamur, Hakan Akdoğan ve Jeff Hakko’un konuşmacı olarak  katıldıkları panelin moderatörü  İvo Molinas idi. Panelistler 1941’yılının Aralık ayında 769 Romen Yahudisini Filistin’e götürmek amacıyla  Köstence Limanı’ndan çıkan Struma adlı geminin Türkiye’nin boğazlardan geçiş izni vermemesi üzerine Karadeniz’in sularına gömülmesi hikayesini tartıştılar…Dönemin siyasi koşullarının bu faciaya nasıl yol açtığı yönünde de görüş bildiren panelistler, geminin kimler tarafından batırıldığı sorusuna yanıt aradılar..

 

• Kutsal Kitap Nasıl Okunmalı / Jak Kori

Tora okumanın kişiyi dindar yapmayacağını ancak içeriğinin bilinmesi açısından okunması gerektiğini savunan Jak Kori, girmeyi hedeflediğim sınıflardan biriydi... Kori kendi deneyiminden yola çıkarak ben gibi “nereden nasıl başlasam” diyenlere önerilerde bulundu. Kori; her haftanın okunacak bölümünü o hafta içinde okunmasının dünya Yahudilerinin arasında bir bütünlük yaratması açısından da gerekli olduğunu savunuyor. Ancak aynı gün ve mümkünse aynı zaman saatte … Eğer o hafta okuyamazsanız, bir sonraki haftanın peraşasına geçmenizi salık veriyor… Burada dikkat! Kitabı okurken  peraşalarda belirtilen satırlara sadık kalın… Ne bir satır eksik, ne bir satır fazla…

• Da Vinci’nin Laptopu Olsaydı…

Yomi Kastro

Genç yaşta başarıyı yakalan isimlerden biri olan Yomi  Kastro, günümüzde  başarılı olmanın yolunun farklılık yaratmaktan geçtiğini, işin tutkuyla ve doğru bir ekiple yapılması gerektiğini belirtti. Leonardo Da Vinci’yi okurken,  güncel olan bir çok konuyu 400-500 sene önce zaten söylemiş olduğunu fark etmiş. .Da Vinci’nin sözleri ile örneklediği konuşmasında Kastro ünlü sanatçının hayatı boyunca sadece 23 tablo yaptığını, bu kadar ünlü olmasını ise diğerlerinden farklı bir şeyler yaratmış olmasına bağlıyor…

Keçe Atölyesi / Estel Lita Russo

• Takı Atölyesi / Betina Meşulam

Sınıflar arası koşuştururken fotoğraf çekmek için girdiğim atölye çalışmalarına da ucundan bulaştım… İlk sınıfta keçeden şık çantalar yapmışlar hepsi çok güzeldi benim de artık keçeden bir kitap ayracım var… Öğleden sonra, takı sınıfı küpeler, bilezikler ve kolyeler yaptılar… Kısa sürede iki şık kolye yapmayı becerdim…

 

Tuna SAYLAĞ

• Ne olacak bu krizin hali?

Finans Kafe adı altında gerçekleşen sunumda, konularında yetkin beş değerli genç bankacı, bizleri son ekonomik kriz hakkında bilgilendirdi. İzak Bilmen moderatörlüğünde, Alper Afya, Bülent Levi, David Semoil ve Murat Pinhas, uzmanlık alanlarına göre sırayla söz alarak; a) Küresel kriz nasıl ve neden başladı?, b) Türkiye global krizden nasıl etkileniyor?, c)Krizin bundan sonraki seyrine dair beklentiler nelerdir? sorularını hepimizin anlayacağı bir şekilde ve örnekler vererek cevaplandırmaya çalıştılar. Krizin temel sebebinin çok fazla borç ve aşırı kazanma hırsı olduğunu belirten uzmanlar, yakın gelecekle ilgili iyimser tahminlerde bulunmadılar. Ben kendi adıma anlatılanlardan şu iki sonuca vardım: 1- Bu kriz daha çok su kaldırır, 2- Kemer sıkmaya devam!

• Aç beyinler için akademisyenler sofrası

Büyük bir merakla katıldığım ve çok zengin olacağını hayal ettiğim bu sofrada ne yazık ki, aç beynimi doyuramadım. Prof Dr. Tereza Varnalı’nın moderatörlüğünde Prof. Dr. Albert Kohen Erkip, Doç. Dr. Albert Levi, Prof. Dr. Cem Behar ve Prof. Dr. Nükhet Sirman’ın konuşmacı olarak katıldıkları faaliyet, hocaların kendilerini tanıtmalarıyla başladı. Konusal bir çerçeve-kenarları geniş bile olsa- çizmeden, ya da bir tür rehberlik yapmadan her türlü soruya açık olduklarını belirten akademisyenler, birbirinden kopuk, önemli/önemsiz bir çok sorunun muhatabı oldular. Çok iyi düşünülmüş bir fikirden yola çıkarak tasarlandığından emin olduğum bu buluşma, kanımca her iki tarafı da pek tatmin etmedi.

• Türk milli kimliği ve Yahudiler

Washington İnstitute for Near East Policy çatısı içinde Türkiye Programının direktörü olan araştırmacı Prof. Dr. Soner Çağaptay’ın ikinci sunumu Türk milli kimliği ve Yahudiler üzerineydi. Türk ve yabancı arşivleri tarayarak, 1996-2002 yılları arasında, Yale Üniversitesi’nde konuyla ilgili yaptığı doktora tezi çalışmalarından kesitler sunan Çağaptay, 1920-1930 seneleri aralığında Türkiye’de varolan demografik durumu, laiklik ilkesini ve milliyetçilik akımını belgelere dayanarak anlattı. “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyasına ve 1934 Trakya olaylarına değinen konuşmacı, o dönemdeki Türk milliyetçiliğinin ırksal bir bakışa sahip olmadığını belirtti.

• Sevinçli olma halinin ruhsal ve dinsel önemi

Günün sonlarına doğru başlığın- Yahudi Mizahı- cazibesine kapılarak biraz gevşeme ve gülme beklentisiyle  katıldığım etkinlikte belki kahkahalar atamadım ama Dr Shlomo Shishe’den neşeli olmanın, yaşamın her alanında sevinci keşfetmenin ve gülmenin önemini, yarattığı ruhsal zenginliği öğrendim. Sevincin farklı düzeylerini anlatan Dr Shishe, şükretmenin ve yetinmenin dindarlık değil, bir hayata bakış şekli olduğunu ifade etti. Sunumun sonlarına doğru, umudumuza boşa çıkarmayarak hepimizin güldüğü, Yahudilerle ilgili üç fıkra anlattı ve aralarındaki mizahi farklılıkları irdeledi.

Amerikan seçimleri sonrası durum analizi

Gazeteci Yasemin Songar’ın katılamadığı sunumda Soli Özel, kıvrak anlatımı ve konu hakimiyetiyle dinleyenleri hemen etkisi altına aldı. Barak Obama sonrası; Türkiye-ABD ilişkileri, Ermeni tasarısı, yeni hükümetin hedefleri, ekonomik kriz ile ilgili yapacakları, İran/Irak/Afganistan sorunları gibi konularda analiz ve tahminler yaparak düşüncelerini ortaya koyan Özel, yöneltilen soruları da yanıtladı.

* * *

Tüm gün süren koşuşturma sonucunda Amram Oditoryumu’nda bir araya gelen konuklar, önce Soli Özel’i dinlediler. Limmud’un genç seslerinden Melis Kuruner ve Yoel Levi, etkinliğe kapılarını açan UÖML’ye, katılanlara, Limmud öncesinde ve gün boyunca koşuşturan Limmudnick’lere teşekkür etti. Etkinlik her yıl olduğu gibi falafel partisiyle sonlandı.

 

Eleştiri-yorum...

Robert SCHILD

Geride kalan 2008 Limmud etkinlikleri hakkında arkadaşlarımızın izlenim ve görüşlerini bu sayfalarda okuyabiliyorsunuz – benim ise bunların dışında “değinmek” istediğim bir-iki konu var, ilgi duyup vakit ayırmak isteyenler için...

Bu, başından sonuna dek katıldığım ilk Limmud oldu, bir yıl önce salt Rıfat Bali ile Prof. Arus Yumul’un "Türkiye'de Azınlık Olma Halleri" söyleşisine gelmemin ardından – ve böylece daha geniş bir izlenim edinebildim... Umduğumu bulabildim mi? Bunu söylemek zor, çünkü bir-iki etkinliğe (örn. Prof. Soner Çağaptay’ınkine) çok büyük umutlarla katıldım – ancak şurası kesindir ki, bu başarılı etkinliğe katılan her sunucu elinden geleninin en iyisini vermiştir ve söyleşiler için ayrılan süreler de yeterliydi, bazı salonların küçük kalmalarına karşın!

Kimi (kitapçıkta gösterildiği gibi gerçekte “Prof.Dr.” olmasa da!) “kürsü” sahibi konuşmacıların yanında, “bizden biri” olan Dan Weinstein, salt söylemek istediklerini dışavurmak ve tartışmaya açmak için, “söz almak üzere” katıldı Limmudniklerin kervanına – ve büyük keyif alarak izlediğim konuşmasında, bence çok önemli bir konuya parmak bastı: “Bugün ... burada bir fikir açık büfesindeyiz,” diyen Weinstein, “Sunulan konuları dinleyerek, tartışarak kendimizi yeni fikirlere nasıl açabiliyorsak, günlük yaşamımızda da değişik görüşlere ve ötekine açık olma imkânını kendimize tanımalıyız diyorum,” savıyla, Limmud’un çeşitliliği ile (Yahudiliğin) gerçek dünya(sı) ile koşutluklar kurmaya çalıştı – en azından, bunu ben öyle algıladım…

Ne var ki, dini konulara – örneğin din felsefesine, dini eğitimin (olası) gerekliliğine, uygulamasına veya çağdaş yaşamda din olgusu ile baş edilmesi gibi önemli sorunsallara, elliyi aşkın söyleşi/sunum/atölyenin yer aldığı bir buçuk günlük bu etkinlikte hemen hemen hiç yer verilmedi (Jak Kori’nin “Kutsal Kitap Nasıl Okunmalı?” başlıklı sunumunun dışında).

Aslına bakılırsa, ben hiç dindar değilim (Tora’yı da –bugüne dek?– çok az okudum) – ancak Yahudiliği “O” yapan ana öğelerin, yani din/gelenek/kültür üçlemesinin asal noktasını, bizleri binyıllar boyu bir arada tutan en yalın “tutkal” olan din olgusunu bu tür bir dev etkinlikte nasıl hiçe sayabiliriz ki..?!?

Limmud’da iki tür konuşmacı/uygulamacı gözlemledim: İlki, özellikleri sıfatıyla “davet edilen”lerdi; Yahudiler ve bizi “dışarıdan” görerek hakkımızda söylecekleri olanlar – efendim, “Ukranya Soykırımını Yaşamış Kişilerin Tanıklığı”nı bize taaa Paris’ten getirilen  Katolik bir papaza değin… Diğerleri, kendi başvurularıyla gelip bize bir şeyler anlatmak/göstermek/öğretmek isteyenlerdir (yukarıda değindiğim Dan/Jak dostlarımız gibi…). – Bir de, gelmek isteyip reddedilenler var; burada anmak istediğim ve bugüne dek dini konulardan hareketle dünyevi değerlerimize ışık tutabilmiş, sinagoga pek gitmeyen kişilere de nice ufuklar gösterebilmiş yenilikçi bir din adamı gibi… Anladığım kadarıyla, Londra’daki Limmud teşkilatından alınmamış bir kısıtlamanın öne sürülmesiyle, gerekçe olarak da toplumda karşılaşabilecek bazı sorunların önüne geçilmesi amacıyla bu türden bir başvuru, basit bir e-mail aracılığı ile geri çevrilmişti..!

Değerli okurlar, bu gazetede on yılı aşkın bir süre boyunca kalem oynatan biri olarak şu konulara parmak basmadan edemiyorum: Bu tür “sorunlar”ın meydana gelebileceğini, kimlerin adına kimler öngörmeyi görev ediniyor – hangi somut bilgilere veya kanıtlara dayanarak – yoksa, salt bazı (ön?!)yargıların ışığında mı???

Dan Weinstein’in de sorduğu gibi, “öteki”lerden, farklı kişi veya fikirlerden korkmalı mıyız, kayıtsız kalıp onları yok mu saymalıyız – yoksa onları dinleyerek, onlarla tartışarak, farklılıklarla ve onları ortaya sürenler ile bütünleşmeye mi çalışmalıyız? Kendi kanaatimce, “öteki” fikirlerden korkarak onları hiçe saymak, cehaletten başka bir şey değildir – ve böylece daha da tehlikeli cahilliklere tohum ekilebilir…

Kitapçığının başında “buradayım”/“dinliyorum” gibi savsözlerle donattığı “Mesaj”larına bunca ters düşebilen Limmud düzenleyicileri, bu tutumları ile güzel bir etkinliğe talihsiz bir gölge düşürmüşlerdir – ve gene kişisel kanıma göre, yönetim ya bu konudaki düşüncelerini değiştirmeli veya bir yenilenmeye gitmelidir – daha liberal, daha çok sesli ve daha demokrat bir uygulamaya izin vermek üzere…

***

Not: Bu düşüncelerin, hiç bir kişi veya kurumun telkini ve hiç bir kişisel beklentim olmaksızın, salt keni kanımca yapılmış bir yanlışlığın eleştirilmesi amacıyla kaleme alındığını özellikle belirtmek isterim.