Savaş aleyhtarı “Tanrı’nın Vadisinde” ABD’nin saldırgan politikasını eleştiriyor

Ülkesine yürekten bağlı, Vietnam’da savaşmış, vatansever bir babanın, Irak’tan döndüğü gün kaybolan oğlunu aramasını anlatan film etkileyici bir dram. Yazar - yönetmen Paul Higgis, savaştan dönen genç askerlerin yaşadığı travmayı bir savaş filmi olarak değil, bir polisiye olarak anlatıyor. Onur duyduğu ülkesindeki değişikliklere hayret eden, yücelttiği değerlerin yıkıldığını gören emekli asker, o güne kadar sıkı sıkı sarıldığı tüm inançlarını yeniden gözden geçirir.

Viktor APALAÇİ
16 Nisan 2008 Çarşamba

Sert ve cesur tutumuyla hayranlık uyandıran Haggis antikonformist tavrıyla, önemli politik mesajlar veriyor.

Savaşın yarattığı travma

In the Valley of Elah / Tanrı’nın Vadisi’nde

Yönetmen ve Senaryo: Paul Haggis,

Görüntü: Roger Deakins,

Müzik: Mark Isham,

Oyuncular: Tommy Lee Jones, Charlize Theron, Jason Patric, Susan Sarandon, James Franco, Barry  Corbin, Josh Brolin

ABD’nin 2003’te başlattığı ve 4000 askerinin ölümüne yol açan Irak savaşının yarattığı travmayı işleyen filmler zincirinin son halkası “Tanrı’nın Vadisinde / In the Valley of Elah” etkileyici bir dram.

Birbirine göbekten bağlı öykücüklerden oluşan, çok karakterli yapıya sahip “Çarpışma / Crash” ile Oscar kazanan yazar-yönetmen Paul Haggis, savaştan dönen genç askerlerin yaşadığı travmayı, bu ilginç filminde, bir savaş filmi olarak değil, bir polisiye olarak anlatıyor.

2004’te Playboy’da yayınlanan, Mark Boal imzalı, “Ölüm ve Onursuzluk” adlı makaleden yola çıkarak yazdığı senaryoda, Haggis, Bush yönetiminin Ortadoğu politikasını yerden yere vuruyor.

Savaştan dönen 52.000 asker arasında sadece 20 bininin, uğradıkları travmayla uyumsuzluk problemini aşabildiği gerçeğinden hareketle, Haggis, Irak’tan döndükten sonra kayıp ruhlara dönüşen askerlerin sorununu otopsi masasına yatırıyor.

Son 2 yıl içinde izlediğimiz “Syriana”, “Redected”, “Rendition” ve “The Kingdom” gibi filmlerde olduğu gibi “Tanrı’nın Vadisinde” ABD’nin saldırgan politikasını ve savaşın etkilerini sorguluyor.

Söylenenlerle söylenmeyenler üzerinde cesur bir film yapan Higgis, sisteme karşı duran antikonformist tavrıyla, önemli politik mesajlar veriyor. Vietnam’da savaşmış, bir oğlunu savaş sırasında bir helikopter kazasında kaybetmiş, ülkesine yürekten bağlı eski bir ordu mensubu Hank’ın (Tommy Lee Jones), Irak’tan döndüğü gün ortadan kaybolan oğluna aramısını anlatan film, başka bir başyapıtı akla getiriyor.

1982’de Costa Gavras, Altın Palmiye ödüllü filmi “Kayıp / The Missing”de Şili’de kayıp oğlunu arayan bir babanın (Jack Lemmon) dramını, ABD Elçiliğinin faşist general Pinochet’ye arka çıkmasını anlatıyordu.

Bosna’dan sonra Irak’ta da savaşan Mike (Jonathan Tucker) ülkesine döndüğü gün kışlasından kayıplara karışmış ve firari duruma düşmüştür.

KAYIP RUHLARA DÖNÜŞEN ASKERLER

Emekli bir asker olan babası bu gizemli durumu araştırmak için birliğin bulunduğu Texas’a gider. Üsse yakın yol kenarında Mike’ın parçalara bölünmüş ve yakılmış cesedi bulununca, acılı baba askeri makamlar ve yerel polis teşkilatının olayı aydınlatmasını bekler.

Korkunç bir ilgisizlikle karşılaşınca, savaş gezisi baba,çaylak bir kadın dedektifin (Charlize Theron) yardımıyla oğlunun katilini aramaya koyulur.

Erkek meslektaşları, kadın dedektifi, eski polis şefi sevgilisinden pistonlu olduğu için alaya alırlar. Vietnam gezisi, örnek Amerikalı babanın acısını dindirmek, babasının hatırı için Irak savaşına katılan bir evladın katilini bulmak, genç kadın dedektif için hayatının en anlamlı meselesi olmuştur. İki oğlunu da savaşa kurban vermiş karısının (Susan Sarandon) acılarına son vermeyecektir ama, Hank, oğlunun ölümünün ardında saklı gizemi çözmeye kararlıdır.

Mike’ın Bağdat’ta cep telefonuyla çektiği, babasına yolladığı görüntüler, ağlayarak babasından kendisini Irak’tan kurtarmasını istediği telefon konuşması, acılı babanın kararlılığını arttırır. Vatansever baba, onur duyduğu Amerikan dünyasındaki değişikliklere hayret eder, yücelttiği değerlerin yıkıldığını görür.

Başkalarının dertlerine karşı duyarsızlaşan polisin kayıtsızlığı, beyazların Hispanik göçmenleri günah keçisi haline getirmeleri, içlerindeki ırkçılık potansiyelinin artması gibi gözlemler Hank’ı, o güne kadar sıkı sıkı sarıldığı tüm inançlarını yeniden gözden geçirmeye iter.

 

 

DAVİT İLE GOLYAT

Kendi önyargılarıyla yüzleşmek zorunda kalan Hank, Irak’a birer vatansever olarak giden Amerikalı genç askerlerin orada yaşadıklarıyla hasta ruhlu bireyler olarak döndüklerine kanaat getirir.

Clint Eastwood’un son üç filminin (“Milyonluk Bebek”, “Atalarımızın Bayrakları”, “İwo Jima’dan Mektuplar”) senaristi olarak yazarlık becerisini kanıtlamış olan Mike Haggis, açık yüreklilikle kaleme aldığı “Tanrı’nın Vadisi”nin senaryosunu iç karartıcı ve boğucu bir atmosfer eşliğinde sinemaya taşımayı tercih etmiş.

Mike’ın yakın arkadaşı, korkunç bir cinayeti, büyük bir kayıtsızlık içinde gündelik bir olay gibi anlatır. Yolda durmak istemeyen Amerikan askeri cipinin yol açtığı felaket, ölüm makinesine dönüşen gencecik askerler, birer canavar haline dönüşen, tahsilli, temiz yüzlü askerler.

Yönetmen Haggis ustalıklı anlatımıyla, savaş olayının dehşetini gözlere sererken, anti - militarist mesajlar veriyor.

Cİnayet soruşturmasını ise, birinci sınıf polisiyelerde rastladığımız gerilimli bir atmosferde ustalıkla anlatıyor.

Filmin orijinal adını, İncil’den, Elah Vadisi’nde David’in devasa Golyat’ı yenmesinden alan film, kutsal kitapların savaşı desteklediklerinin altını çiziyor. Mitolojideki Golyat, filmde süper güç ABD ordusu.

Filmin sembolik sahnelerin birinde vatansever emekli asker acemi ere Amerikan bayrağının göndere nasıl çekilmesi gerektiğini anlatıyor, yaşadığı olumsuzluklardan sonra ise bayrak asma meselesinde zıt bir mesaj veriyor.

Coen Kardeşler’in tercih ettiği görüntü yönetmeni Roger Deakins, gri ton ağırlıklı fotoğraflarıyla filmin kasvetli atmosferine katkıda bulunuyor.

Oyunculara gelince, bu filmle Oscar’a aday gösterilen Tommy Lee Jones, gerçeğin peşindeki baba rolünde, yaşadığı acıyı yüzüyle, mimikleriyle hissettiriyor.

Değişik fiziğiyle Charlize Theron iyi oyunculuğunu tekrar kanıtlama fırsatını buluyor.