Oscar adayı İsrail filmi

Aldığı uluslararası ödüllerle 2007’ye damgasını vuran İsrail sineması, “Beaufort”un Oscar adaylığıyla, 2008’de de sesini duyurmayı sürdürüyor. Güney Lübnan’daki bir kaleden ismini alan film, 2000’de İsrail’in buradan çekiliş sürecini anlatıyor

Viktor APALAÇİ
6 Şubat 2008 Çarşamba

Gümüş Ayı ödüllü “BEAUFORT” En İyi Yabancı Film dalında Oscar için yarışacak

İyi yazılmış, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış bu akılda kalıcı filmin en önemli özelliği siyasi yönden taraf tutmaması, olaya objektif bir gözle yaklaşabilmesi, İsrail ordusunun çekilme kararı uzun süre tartışılmıştı. Bazı ahlaki ve voroluşçu sorular soran film günah çıkarma iddiasında değil Film savaşın sadece vahşi yönünü değil, insani boyutunu da gösteriyor. Kahramanıyla, korkağıyla, askerler tüm insanlık halleriyle yansıtılıyorlar. “Beaufort” belgsele yakın bir gerçekçilik taşıyor.

Aldığı uluslararası ödüllerle 2007 yılına damgasını vuran İsrail sineması, “Beaufort” adlı filmin Oscar adaylığıyla, 2008’de de sesini duyurmayı sürdürüyor.

Geçtiğimiz yıl Berlin Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanan İsrailli yönetmen Joseph Cedar’ın “Beaufort”u, “En İyi Yabancı Film” dalında, 2008 Oscar’ına aday gösterildi.

Gümüş Ayı ödüllü ilk İsrailli yönetmen sıfatıyla Berlin’de yaptığı konuşmada Joseph Cedar: “Ülke liderlerinin savaştan korkacaklarını ve savaşları sona erdirme cesaretini göstereceklerini umuyorum” diyerek politik bir söylemde bulunmuştu.

Güney Lübnan’daki bir kaleden ismini alan “Beaufort” filmi, buradaki bir tampon bölgeyi 18 yıl sonra, 2000’de terkeden İsrail’in çekiliş sürecini anlatıyor.

Ron Leshem’in edebiyat ödüllü best-seller’inden senaryolaştırılan film, dokunaklı insanı bir dramı dile getiriyor. Tel Aviv’de yaşayan,  İsrail Televizyonu’nun 2. Kanalında çalışan Ron Leshem, “Beaufort” ile 2006’da İsrail’in en iyi romanına verilen Sapir ödülünü almıştı.

12. asırda Haçlı Seferlerini yapanlar tarafından inşa edilen Beaufort kalesine, bu tarihi hüviyeti yüzünden, hem İsrailliler, hem Araplar saygı duyuyorlardı. 1982’de İsrail, kendini korumak için Lübnan’ı işgal etmişti. Bu tampon bölgeyi, 18 yıl tutuktan sonra, Hizbullah’ın güç kazanmasıyla, İsrail ordusu buradaki mevcudiyetine son vermek karını almıştı.

İSRAİL TARİHİNİN ACI SAYFASI

“Beaufort” 2000’deki çekilişten birkaç gün öncesinde kalede yaşayanları ve çekiliş sürecini anlatıyor. Kuvvetli ve akılda kalıcı bu filmin en önemli özelliği siyasi yönden taraf tutmaması, olaya objektif bir gözle yaklaşabilmesi.

Çekilme süreci acı ve kanlı oldu, sayısız tartışmayı da beraberinde getirdi. Ordunun ve hükümetin çekilme kararı İsrail’de uzun müddet tartışıldı.

Filmde yalnız İsrailli askerleri görüyoruz Hizbullah’ın varlığı, sadece yaptıkları top ateşiyle filmde hissediliyor. Yönetmen Joseph Cedar, taraflara eşit mesafede durmaya özen göstererek tarfsızlığını koruyor. Bazı ahlaki ve varoluşçu sorular soran film günah çıkarma iddiasında değil. Filmin sol görüşün propagandası olduğunu ileri süren eleştirmenler oldu. İsrail Hükümeti filmin prodüksiyon masraflarına katkıda bulundu. Birçok eleştirmen, savaş filmlerine ilgi duymayanların dahi “Beaufort”u görmeleri gerektiğini söyledi.

Satanley Kubrick’in “Full Metal Jacket” başyapıtıyla, Sam Mendes’in “Jarhead” karışımı filmi, onlar kadar başarılı bulan eleştirmenler var.

Liraz adlı bir askerin ağzından anlatılan “Beaufort”, harbin sadece vahşi yönünü değil, insani boyutunu da gösteriyor. Harpteki askerin psikolojisini yansıtmada da başarılı.

BELGESEL GERÇEKÇİLİĞİ

Filmin mesajı, savaşın sahici galibi olmadığı, savaşta sadece yaralanan ve ölenlerin olduğudur. Bir kalede kapalı, ancak Hizbullah’ın kuşatmasındaki askerlerin kıstırılmışlık duygusunu film iyi hissettiriyor. Filmde görmediğimiz Hizbullah’ın füzelerine karşı İsrail askerleri direniyor.

Hizbullah, İsrail askerlerinin çekilişini zafer olarak kabul etmişti. İsrail askerleri ilk önce kaleyi fethetme sonra da korumak için büyük zaiyat vermiş, ancak bunun anlamsız olduğuna kanaat getirmişti.

Ölümün soğuk nefesini hisseden genç askerler, bürolarında oturan komutanları tarafından, bir harp oyununda, kukla gibi yönlendirildiklerinin bilincine varmışlardı.

“Beaufort”da yalnız kahramanlık yok, korkan askerlerde var. Askerler tüm insanlık halleriyle yansıtılıyorlar. Askerlerin diyologları çok gerçekçi. “Beaufort” her yönüyle belgesele yakın bir gerçekçilik taşıyor. Kalenin kendisi de filmin bir karakteri.

“Beaufort” filmi Kasım 2007’deki Limmud Kültür Etkinlikleri programında yer alıyordu. Film ve yönetmeni hakkında yaptığım tanıtım konuşmasının ardından hazır bulunan sinemaseverlerle filmi izledik, sonunda bir film okuma seansında “Beaufort”u tartıştık. Tek üzüntüm, izleyici sayısının 15 ile 20 arasında sınırlı kalışıydı.

JOSESPH CEDAR KİMDİR?

“Beaufort”un yaratıcısı, İsrail’in ilk Gümüş Ayı ödüllü yönetmeni Joseph (Yossi) Cedar 1968 New York doğumlu. Pek üretken olduğu söylenemez. “Beaufort”dan önceki iki film, “Hesder Ha / Time of Favor” (2000) ve “Medurat Hashevet / Campfire” (2004) ile birlikte aktifinde sadece 3 film var. Askerliğinin büyük kısmını (filmin konusunun geçtiği coğrafyada) yani Lübnan sınırında geçirdi. Hizbullah’a karşı savaştı. Bu filmi yapmanın kendisi için bir tedavi olduğunu söylüyor. “Filmdeki birçok sahneyi bizzat yaşadım. Bunları perdeye yansıtmak benim için bir terapi oldu” diyor.

İlk iki filmi İsrail’deki yerleşimciler hakkında ve bunlar parlak İsrail tabloları çizmiyor. 3. Filmi “Beaufort” İsrail tarihinin acı, karanlık ve kanlı bir sayfasını perdeye yansıtıyor. Filmin militarist bir filmi mi, yoksa savaş aleyhtarı mı olduğu eleştirmenler tarafından çok tartışıldı.

Berlin Film Festivali’nde en başarılı yönetmene verilen Gümüş Ayı ödülünü kazanırken, Joseph Cedar, aynı festivalde yarıştığı Seven Sodenberg, Robert de Niro gibi yönetmenleri geri bıraktı.

Oscar adaylığı yarışmasında, 2007’nin ödül şampiyonu, Rumen “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” (Christian Mungiu), Fransız “Kelebek ve Dalgıç” (Julian Schnabel) gibi filmleri adaylık şansı bulamadıklarına göre, “Beaufort” o filmleri de gerisinde bırakmış oldu.