Hayal ettiğimiz sürece...

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yalnızca hayallerimizde özgür olduğumuzu sanıyorduk, onu da yasaklayanlar varmış!
İngiltere’nin Devon bölgesindeki bir Anglikan kilisesi okulu, yılsonu konseri için hazırlanan şarkı listesinden John Lennon’un “Imagine” şarkısını çıkartmış. Gerekçesi de, bu şarkının topluma açık olan yerlerde söylenmesinin uygun olmadığıymış. Bir yoruma girişmeden, bu şarkının sözlerini okuyalım:
“hayal et cennetin olmadığını / denersen kolaydır / cehennem yok altımızda / üstümüzde ise / sadece gökyüzü / tüm insanların / bugün için yaşadığını / hayal et / hayal et ülkelerin olmadığını / o kadar zor değil bu / uğruna öldürecek ya da  / ölecek bir şey yok / ve din de yok tabii / tüm insanların / barış içinde yaşadığını  / hayal et / hayalci diyebilirsin bana / oysa yalnız değilim ben / umarım bir gün sen de / katılırsın bize / ve bir bütün olur dünya / hayal et malın mülkün / olmadığını / merak ediyorum / yapabilir misin / ne açlık var ne açgözlülük / insanların hepsi kardeş / tüm insanların / tüm dünyayı paylaştığını”
Bu şarkının sözlerini okuduktan sonra insan düşünmeden edemiyor:
Bu denli insancıl bir yaklaşıma, nasıl bir kafa yapısı karşı gelebilir?..
Tüm insanların barış içinde, kardeşçe yaşayacağı bir dünya özlemi, niye kimi kişileri ürkütüyor?..
Bütün inanç ve öğretiler, sevgiyi öne çıkarmaya çalışırken, erdem ve davranışlar neden tersini kanıtlıyor?..
Evet, düşündükçe hayret ediyor, tepki veriyor, üzülüyoruz; ama bu tür bağnaz insanlar hiçbir dönemde eksilmiyor ki!.. Her çağda, yeryüzünün her yöresinde mutlaka bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Kendilerini seçilmiş görenler, inançların tartışılmazlığından güç alanlar, ölüm sonrası için umut dağıtanlar, hiç kuşkusuz insanların hayallerini de kendi gerçekleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyorlar.
Ne yazık ki hayallerimizde olsun özgür değiliz!
Bir yandan kitle iletişim araçları, öte yandan belirli bir inanç ya da öğretilerin sözcüleri, düşünce ve hayal dünyamızı en etkin şekilde koşullandırıyorlar. Onların saptadığı doğrultuda düşünmemizi isterlerken, kurduğumuz hayallerin bir tutkuya dönüşüp hayata geçmesinden de korkuyorlar. O zaman onların egemenlik güçleri zayıflayacak, insanları etkilemede, onları yönlendirmede yeterli olamayacaklar.
Bu yüzden insanlık için beslenen güzel umutlar, ütopya olarak nitelendiriliyor; şairlerin bu konudaki dizeleri, yazarların yapıtları birer düşlem ürünü olarak gösteriliyor!..
Şöyle de düşünebiliriz: Ya hayallerimiz olmasaydı?.. Yalnızca bize belletilen, gördüğümüz, bildiğimiz bir dünyanın sınırları içinde kalıp düşünseydik?..
Gelişmeye, yetkinleşmeye kapalı, ne kadar sıkıcı bir yaşam olurdu!
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri düşünebilmesi, öteki de hayal edebilmesidir. Bu yetenekler olumlu kullanıldıklarında birer ödül olduğu gibi, tersine, geleceğini şekillendiren kötü birer yazgı da olabiliyorlar.
Zaman geliyor, hayallerimizle mutlu oluyoruz. Yoksulluğumuzu unutuyor, başarısızlığımızdan ders alıyor, beklentilerimizle kendimizi avutuyoruz. Bugün kurduğumuz bu hayaller, belki gelecekteki bir günün gerçekleri olarak karşımıza çıkabilir. İnsanlığın bugün ulaştığı bilim ve teknolojideki gelişmeler, bunun en somut örnekleri olarak her an karşımızdadır. Walt Disney’in şu sözü önemlidir: “Eğer hayal edebildiğin bir şeyse, yapabilirsin.”
Gerçekleşen her hayalimiz, bizi yeni hayallere sürükler.
Hayal ettiğimiz sürece yaşıyoruz, onları tükettiğimiz anda, ölüme kucak açmış oluyoruz.