Bir “Aslan” markasi

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Dünyanın en etkileyici marka konferanslarından biri önümüzdeki hafta şehrin en tanınımış otellerinin birinde gerçekleşecek. Sektör profesyonellerine bu yıl da unutulmaz bir deneyim sunacak olan konferans, Türkiye’den ve dünyadan ilginç marka hikayeleri, yepyeni bilgiler, birbirinden renkli, şaşırtıcı ve alışılmadık sunumları ile katılımcılara ilham kaynağı olacak.
Konuyla ilgili olanlar 7NJ Aralık tarihlerinde gerçekleşecek bu çok yönlü toplantıdan haberdardırlar. Zaten amacım, konunun medya koordinatörlüğünü yapmak değil. Diğer yandan markalaşmanın vazgeçilmez trendlerden biri olduğu da yadsınamaz. Hedef: fark yaratmak. Ve tabii ki, iş dünyasında farklı olmak çoğu kez bir gerekliliktir.
***
Çocuklarımın yaşı gereği daha ziyade nişan yemeklerine katılıyor, çoktandır rastlamadığım dostlarla karşılaşıyor ve şimdilerde adet olduğu üzere, havuzlarla göletlere şelale gibi akıyorum. Ve de hep böyle güzel olayların devamı için dua ediyorum.
Anladığınız üzere uzun zamandır bir Bar-Mitzva kutlamasına katılmıyordum. İnsanın sevdiği birinin mutluluğunu paylaşması tabii ki daha farklı. Sanırım en son oğullarımın onüç yaş törenlerinde ve aradan geçen onca yıl sonra geçtiğimiz Cumartesi küçük bir “aslan”ın delikanlılığa büründüğü saatlerde bu denli tatlı bir heyecan yaşadım. İki büyükbabanın hazır bulunduğu bir Bar-Mitzva herkese nasip değil.
Önceleri de hanımlar dua bitmeden merdivenin yolunu tutarlardı. Şimdi de aynı gelenek sürüyor. Ama hiç olmazsa artık “günün annesi” Kiduş okunmadan gidilmeyeceğini biliyor. Belki böylelikle gelecek nesil daha bilinçli olabilecek. Sonuçta, çocukları yönlendiren genellikle anneleridir.
Aynı günün gecesi, ev sahipleri kadar konukların da paydaş olduğu bir rüya yaşadık. Muhteşem bir Hollywood revüsü hazırlanmıştı. Görsellik, ayrıntılar ve neşe bir aradaydı. Gecenin starlarının Laris, Lili ve Blanşika olduğunu da belirtmeliyim.
İskemleler garip fiyonklarla giydirilmemiş, masalar elimize yapışan altın tozları ile kaplanmamıştı. Garip dizaynlı, çoğu insanın algılamadığı, birkaç güne yetecek menü basılıp dağıtılmamıştı. Dolayısıyla da aşırı yemek yenmemiş ve konuklar maden suyuna saldırmamıştı.
Özetle minimalizm ile doğallığın bütünleştiği müthiş bir gece yaşadık.
Bu da bir “marka”ydı. Ama yaratmak için altyapının gerektiği bir marka.
* * *
Fark yaratmanın “öteki yüzü”de var. İşte Şalom’un e-postasına gelen bir yazı.
“Şanlıurfa’daki fıstık bahçelerimi ve tarlalarımı satmak istiyorum. Almayı düşünen şahıslar gerçek değerini vermedikleri için tarlalarıma gerçek değerini verecek kişiler aramaktayım. Yahudi vatandaşların bu konu ile ilgilenebileceklerini düşünerek gazetenize ilan vermek istiyorum...”
Biz ne tür bir marka yarattık?