Yardimsever

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Nerede okuduğumu unuttum:
Eskiden kimi varlıklı hayırseverler, kentin yoksul semtlerinin bakkallarına gider, onlardan veresiye defterlerini açmalarını isterlermiş. İçinden ödemede zorlanılan hesaplardan birini, "Allah kabul etsin..." deyip tümüyle kapattıktan sonra evlerine dönerlermiş. Bu şekilde borcu kapatılan kişi, bunu kimin yaptığını bilmediği gibi, hayırsever kişi de, kime yardım ettiğini bilmez, ancak zorda olan bir insana yardım etmenin mutluluğunu yaşarmış.
Şimdi de kendini gizleyen, her koşulda güçsüzlere yardım elini uzatan hayırseverler mutlaka vardır; ancak biz, onların dışındakileri çoğunlukla kitle iletişim araçlarından izliyor, tanıyoruz. Her ne denli eskiler, "bir yardım, ne alanı mahcup ne de vereni mağrur etmemeli" demişlerse de, insan bir şekilde yaptıklarından doyuma ulaşmaya çalışıyor. Bu doyum, görsel ve yazılı basında öne çıkan haberlerle olabildiği gibi, övücü birkaç söz ya da dile getirilen şükran duygularıyla da olabilir. Kimin tarafından ve şekli nasıl olursa olsun, önemli olan, muhtaç kişilere yardım elinin uzatılabilmesidir.
Bu satırları yazarken sevdiğim bir insanı anımsadım:
Ölünceye kadar onu bir ağabey, yakın bir dost olarak görmüştüm. Varsıllığına karşın öyle sevecen ve alçakgönüllüydü ki... O İstanbul’da yaşardı, bense İzmir’de. Bir araya geldiğimizde saatlerce oturur, farklı konularda söyleşirdik. Düşünsel boyutta onu tanıdığımı sanıyordum, ancak onun insancıllığını ve yardımseverliğini, öldükten sonra, bilmediğim diğer ayrıntılarıyla öğrendim. Birçok kişiye yaptığı parasal katkılar yanında, sürekli beş yoksul çocuk okutmuş; ancak ne o okuttuğu onlarca çocuğu tanımış, ne de çocukların onu bilmesini istemiş. Yakın bir dostu bu konuda aracılık yapar, her ay bu çocukların paralarını banka hesaplarına yatırırmış. Onların yetiştiklerini, başarılı olduklarını öğrendiğinde mutlu olurmuş. Bunları bana, o öğrencilere aracı olan dostu anlattı. O dostu bir gün, ilk kez bir hata yapmış. Yardım ettiği çocuklardan biri, tıp doktoru olarak okulu bitirmiş ve bu kadar yıl kendisine destek olmuş kişinin adını öğrenmek, ellerini öpmek ve ona teşekkür etmek istemiş, tanıştırması için de kendisine yalvarmış. Onun katı tutumunu bilmesine karşın, çocuğu kendisiyle bir araya getirmiş. Bütün teşekkür faslından sonra, mesleğinde ihtisas yapmak istediğini, birkaç yıl daha kendisinden destek beklediğini söylediğinde, dostumun söylediği sözleri hiç unutmamış:
-Ben, seni ekmeğini kazanacak duruma getirdim. Bırak bu olanaktan, bir başka yoksul çocuk da yararlansın!
Yardımlarını sürdürürken, kendini gizlemekte ne kadar haklıymış! Yoksa sağladığı bu burs süreci içerisinde, kim bilir daha ne isteklerle karşılaşabilirdi.
Eski çağlardan bu yana, tüm dinsel ve ahlaksal öğretiler, yardımseverliğin önemi ve gerekliliği konusunda insanlara çağrıda bulunmuş ve onları bu amaç doğrultusunda özendirmeye çalışmıştır. Bazı yerel ya da uluslar arası kurum ve kuruluşlar, bu amaca hizmet edecek insanları bir araya getiriyor, kimi gizleyerek kimi de bunu kendilerini bir tanıtım aracı yaparak, etkin olmaya çaba harcıyorlar. Yeryüzünde giderek artan yoksulluk karşısında, sınırlı sayıda insan ya da kuruluşun bu tür örnek davranışları yeterli olmasa da, okyanusta birer deniz feneri gibi varlıklarını sürdürmeleriyle, insanlık için her zaman birer umut ışığı olmuşlardır.