Ekmek, su, nakit akışı...

Ekmek ve suyu sembolik olarak nakit akışının önüne yazsam da, nakit akışını en öne koysam biraz duygusuz bir gerçeği dile getiren kötü adam olabilirim ancak yanlış yapmış sayılmam. Dünyada batan şirketlerin çok büyük bir bölümü nakit akışı ve onun doğurduğu sonuçlarla batıyor. Bireylerin ekonomik anlamda hayat kalitesini de yine nakit akışı belirliyor. Amatör bir ruh, profesyonel bir tutumla Türkiye ekonomisinin bu zor günlerinde şirketimizin, ailemizin nakit akışına hakim olalım, olmayanları uyaralım dostlar...

Kadirhan ÖZTÜRK Ekonomi
29 Ağustos 2018 Çarşamba

Avukat arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde, Türkiye’de bireylerde ve şirketlerde, bol miktarda icra davası olduğunu, avukatlık mesleği içerisinde ise icra avukatığının iyi para kazandıran ancak mesleki anlamda prestiji düşük bir iş olduğunu öğrendim. Bunun üzerine Türkiye’de ve benzeri ülkelerde haciz oranlarının nasıl olduğunu, takipteki kredi kartı borçluluk oranlarını, hacizli mallar konusunda bilgi veren internet sitesi sayısı gibi bilgileri inceledim. Bu amatör ruhlu araştırmamın nedeni, haciz konusunda dünyada ne durumda olduğumuzu anlamaktı. Bilimsel bir araştırma yapmak oldukça zor olsa da, bu bahsettiğim ilk izlenim rakamları, Türkiye’de birçok bireyde ve şirkette gördüğüm nakit akışı yönetimi eksikliği nedeniyle hacizlik olayların daha fazla olabileceği sonucuna vardım. Nakit akımı yönetiminde yaptığımız belli başlı hatalar var. Bunlardan biri, Türkiye’de para kazanmanın, sağlıklı bir ticaret yürütmenin oldukça zor olması nedeniyle, bireylerin ve şirketlerin, iş yapabilmek adına önemli riskler alması ve bunun sonucunda para kaybetmesi. Örneğin 6 aylık vadeli çekle (vadeli çekin kullanıldığı nadir ülkelerden biriyiz. Çek normalde bir nakit aracıdır ve üzerinde verildiği günün tarihi yazılır), riskli bir müşteriye satılan üründen gelecek para, sanki kasadaymış gibi hareket edilince, ileride ciddi sorunlara neden oluyor. Fakat biz nedense bu riski görmeyi istemiyoruz ve sanki o malın satış işlemi tamamen gerçekleşmiş gibi davranıyoruz. Gelmesi beklenen bir para gelmeyince de, o para varmış gibi yapılan hareketler nakit akışında sorunlara neden oluyor. Piyasa şartlarının ağır olması, riske girmeyi göze alan çok fazla oyuncunun olması da, bu riski almayan oyuncuların pazar paylarını kaybetmesine neden oluyor. Bunun en önemli örneklerinden biri Merter tekstil piyasası olabilir. Ortalama vade 12 aya yaklaşmış durumdayken, -bilen bilir- tekstilde her ay bir oyunca batar, başka bir oyuncu ise yükselir. Sürekli yapısal reformlardan bahsediyoruz ancak bence yapısal reformlar tabandan başlamalı. İş yapma şeklimizi ve risklerimizi yeniden yapılandırmalı ve yeni düşük risk algısında kimler ayakta kalabiliyorsa yola onlarla devam etmeliyiz. Başka türlü bu kırılganlıklarımızı yok etmenin bir yolu ne yazık ki yok. Çeklerdeki bu vadenin nakit akımına büyük etkisi varken, aynı vadenin kur yoluyla nakit akımına yaptığı olumsuz etkiyi daha önceki yazılarımda paylaştığım için bu yazıda tekrar etmiyorum.

Yapılan bir başka önemli hata ise, işlerin devamlı olarak aynı kalacağı ya da yükseleceğini gösteren projeksiyonlara aşık olmak. Ülkemizde genelde yıllık cirolar projeksiyon edilirken, enflasyon tahmininin üzerine, sektör ve şirketin durumuna göre yüzde 10 civarı bir pay konulur ve bu büyüme rakamına gönülden inanılır. Bazen bu tutsa da, bir şirketin sürekli bu şekilde büyümesi, hatta bir bireyin bile her yıl bu denli gelirini arttırması oldukça zordur. Fakat yine burada insanoğlunun en büyük tuzaklarından biriyle karşılaşıyoruz, ‘inanmak istediği yalanlara kolayca inanması.’

Bireylerin nakit akışı belki de başka bir yazının konusu olmalı çünkü oldukça dertli olduğum bir konu. Ancak size Avrupa’daki yapılan araştırmalarla ilgili bilgilerden bahsedeyim kısaca. Eğer gelirinizin yüzde 10’u ile tasarruf yapıyor iseniz, aslında hiç tasarruf yapmama ihtimaliniz çok yüksek. Çünkü araştırmalar gösteriyor ki; her yıl toplam gelirimizin en az yüzde 10’u kadar, hiç hesaba katmadığımız ve beklemediğimiz bir takım ekstra harcamalarla yüzleşiyoruz. Bu da yüzde 10 tasarruf oranına sahip bir insan için bile gerçekte tasarruf yapmadığımız için, orta vadede nakit akışı problemlerine neden oluyor. Arabanız bozulabiliyor, yaz düğünlerinde beklediğinizden fazla altın almak zorunda kalabiliyor, ev eşyalarınızda sorun yaşayabiliyorsunuz.

Toparlamak gerekirse, nakit akışını yönetmek, en az nakiti elde etmek kadar zor ve önemli bir konu. Bu nedenle yatırımlarımıda ve harcamalarımızda titiz olmamız gerekiyor. Murphy kanunlarının en çok işlediği bir yer varsa, orası da ekonomidir. Ciro hep beklenenin altında, karlılık zannedildiğinden düşük, masraflar ise öngörülenin üzerinde çıkar. Bu nedenle böyle hayati konularda Pollyanna ile ters düşmek, sizi ve şirketinizi kurtaracaktır.