Huzur duygusu

Avram VENTURA Köşe Yazısı
15 Ağustos 2018 Çarşamba

Dikkat ediyorum, yaşıtlarla konuştuğumuzda, karşılıklı iyi dileklerde bulunduğumuzda, mutluluktan çok huzur sözcüğünü kullanıyoruz. Huzur, nedense beklentilerimizin ilk sıralarına yerleşmiş bulunuyor.

Düşünüyorum: Neden mutluluk değil de, huzur?

Yaşadıklarımız, deneyimlerimiz mi duygularımızın öncelik sıralamasını belirliyor?

Sanıyorum öyle! Hepimizin mutlu olduğu, belleğimize kazılı yaşanmış güzel anları mutlaka vardır. Sınırlı ya da uzun zamana yayılan, huzurlu diyebileceğimiz dönemler de yaşamışızdır. Oysaki belirli bir yaştan sonra, ne geçmişin ne de geleceğin o denli önem taşımadığını görüyorum. Değerli olan, bir sabun köpüğü gibi her an avuçlarımızdan kayıp giden şimdi’dir. Aradığımız huzur, bu içinde yaşadığımız, soluk aldığımız şimdi’dedir. Ne dünde ne de yarında! Özellikle elde ettikleri, çoğaltmak için çaba harcadıkları maddesel değerlerle huzur bulabileceklerini umanlar, düş kırıklığına uğramakta gecikmiyorlar.

Değişik yaş gruplarına, onlar için huzurun ne anlama geldiğini sorsam, sanırım çok farklı yanıtlar alacağım. Genç yaştakiler mutluluk beklentilerini öne çıkarırken, daha ileri yaştakiler, yaşanmışlıkların deneyimiyle mutluluğu huzur duygusu içinde bulabildiklerini söyleyeceklerdir. Biri bize maddesel ve duygusal beklentilerle doyum sağlarken, diğeri tinsel değerlere daha çok önem vermekte ve bu duyguyu daha geniş zamana yaymaktadır.

Sözlerimizi bir öyküyle sürdürelim:

Halkı tarafından çok sevilen bir kral, huzurun resmini en güzel yapacak sanatçıya büyük bir ödül vereceğini açıklamış. Bu yarışmaya ülkenin her tarafından çok sayıda sanatçı katılmış. Günlerce çalışıp birbirinden güzel resimler yapmışlar. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanmış. Resimlerden birinde duru bir göl varmış. Göl bir ayna gibi çevresinde yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktaymış. Üstündeki beyaz bulutlar gökyüzünü süslüyorlarmış. Bakanlar, onun çok güzel bir huzur resmi olduğunu düşünmüşler.

Öbür resimde ise engebeli ve çıplak dağlar varmış. Üst tarafında öfkeli bir gökyüzünden yağmurlar boşanıyor, şimşekler çakıyormuş. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldıyormuş. Kısacası, bu resim izleyenler için hiç de huzurlu görünmüyormuş. Oysaki kral, resme bakınca şelalenin arkasında yer alan kayalıklardaki çatlakta küçük bir çalılık görmüş. Çalılığın üstünde ise anne bir kuşun yaptığı, bir yuva görünüyormuş. Sertçe akan suyun orta yerinde, anne kuş yuvasını kuruyormuş.

Herkes birinci resimden yana beğenisini ortaya koyarken, kral ödülü ikinci resme vermiş, nedenini de şöyle açıklamış:

“Huzur hiçbir gürültünün, zorluğun ya da sıkıntının olmadığı yer demek değildir. Huzur bütün bunların içinde bile tasasız, gönül rahatlığı içinde yaşamaktır.”

Kralın sözlerini huzur kavramı için güzel bir tanım olarak görüyorum.

Yaşamın günlük dağdağası içinde, çevremizdeki hiçbir olumsuzluktan etkilenmeyerek hayatımızı sürdürebiliyorsak, ne mutlu bize, diye düşünüyorum.