ROLF JOSEPH - Azmi sayesinde hayatta kalan çocuk

Rolf ve ağabeyi Alfred, Berlin’de işçi sınıfının oturduğu Wedding Bölgesinde, normal bir çocukluk geçiriyordu. Nedir ki 1933 yılında Naziler seçimi kazandıklarında ve iktidar olduklarında, çocukların yaşamı kısa bir süre sonra tepetaklak olmaya başlamıştı.

Sara YANAROCAK Kavram
1 Ağustos 2018 Çarşamba

Rolf ve ağabeyinin gittikleri okuldaki öğretmenleri her gün giydiği takım elbise ve kravat yerine kahverengi gömlekli bir üniforma ile gelmeye başladığında artık kader ağlarını örmeye başlamıştı. “Elinde kamış bir sopası vardı. Bu sopayla, Yahudi öğrencilere sürekli ve şiddetle vururdu.” Sonraki yıllar boyunca yüzlerce Yahudi çocuk ve genç bu sopayla dövüleceklerdi. Okulun yanı sıra bir marangoz atölyesinde çıraklık da yapmaya başlayan Rolf, 9 Kasım 1938’de eve dönüş yolunda, uzakta göklere yükselen alevleri fark edince büyük bir korkuya kapılarak, koşmaya başladı. Bu gördüğü şey Kristal Gece’ydi (Kristallnacht). Kristal Gece, Nazi Almanların, Yahudi vatandaşlarına karşı organize ettikleri, bütün Almanya ve Avusturya’da uygulanan felaket gecesiydi.

“Sinagoglarımızın ateşe verildiğini görünce, artık gitmek gerektiğini anlamıştım” diyen Rolf babasını ülkeyi terk etmek için zorladığında, I Dünya Savaşı’nın inatçı ‘eski kurt’u, kendisinin Kayzer için savaştığını ve Fransız siperlerine karşı mücadele verdiğini anlatıp: “Bu ülkede biz Yahudilerin başına böyle şeyler gelmez” dediğini anlatıyor.

6 Haziran 1942 tarihinde, Rolf ve ağabeyi Alfred sokağın köşesini döndüklerinde, Gestapo’nun birçok Yahudi’yi bir araya getirdiklerini ve onları tekmeleyerek, bir arabaya bindirip götürdüklerini gördüler. Bu grubun içinde kendi anne babaları da vardı. İki kardeş onları bir daha asla görmediler. Rolf “Aniden ailesiz ve evsiz kalmıştık. Apartmanımızın kapısı mühürlenmişti. Çantalarımızın haricinde hiçbir şeyimiz yoktu. Öylece kalakalmıştık” diye anlatıyor.

İki kardeş yeraltına iniyor

İki kardeş Berlin’de birçok Yahudi’nin gizlendiği yer altına inmeye karar verdiler. Önce ilk üç hafta boyunca, şehrin en büyük ormanlarından biri olan Tegel Ormanlarında, ağaçların altında barındılar. Daha sonra yer altında kalacakları bir yer arayışına geçtiler.

Alfred daha evvel kız arkadaşı olan bir kızın evinin sığınağına yerleşti. Rolf ise paçavralar giyen ve başında bir duş bonesi olan bir kadının sığınağında saklanmaya başladı. Rolf, ”O kadın çok acayip bir tipti ve devamlı olarak iğneleyici bir tonla konuşurdu. Ama aslında çok iyi yürekliydi” diye anlatıyor. Rolf, haftada bir kez, çarşamba günleri saat 11.00’de, dikkati çekmemeye çalışarak ve büyük riske girerek ağabeyinin sığındığı Wedding bölgesine gidip onunla buluşurdu. Ama 1942’de, bir sonbahar günü, ağabeyi Alfred bu buluşmaya gelmedi. Rolf buluşma noktasında umutla onu beklerken, arkasında keskin bir fren sesi duydu. Biri omuzuna dokundu. Arkasını dönünce bir Alman askeri ile burun buruna geldi. “Neden orduda değilsin?” diye sordu. Rolf ona silah endüstrisinde çalıştığını söyledi. Asker ondan belgelerini göstermesini istedi. Rolf daha önce ‘Paul Wagner’ adıyla sahte bir kimlik yaptırmıştı. Kimliği inceleyen asker ona bakıp, ”Pekâlâ, Herr Wagner, bizimle gelmeniz çok iyi olacak” dedi arkada bekleyen arabaya doğru yürürken ona “Sen Yahudi misin?” diye sordu. Rolf inkâr etmeyince kaderi mühürlenmiş oldu. Şehrin tam merkezindeki Burgstarsse Gestapo Şefliğine götürüldü. Rolf, “Beni saatlerce sorguladılar. Onlar ağabeyimin kim olduğunu ve benim nerede saklandığımı öğrenmek istiyorlardı” diyordu. Rolf hiç konuşmadı, bunun sonunda bodrum katındaki bir hücreye kapatıldı. Gestapo, “Biliyor musun biz gerçekleri öğrenmek için her şeyi deneriz” dedi. Eziyetlere devam ederek onu şiddetle kamçılamaya başladı. 25 kez kırbaçladıktan sonra, “Artık ağabeyinin adresini hatırlayabildin mi?” diye sordu. Rolf cevap vermeyince onu paçavra gibi savurarak sığınağa fırlattılar. Yarı baygın yatarken uzaklardan bir kulağına çalındı; “Yarın Auschwitz’e bir sefer yapılacak…”

Ertesi sabah Rolf Joseph’i, diğer beş kişi ile birlikte zincirlediler ve bir uzun araca bindirdiler. Bu araç, aynı ebeveyninin götürüldüğü araca benziyordu. Şoförün tam arkasında oturan Rolf yerde bir alet kutusu gördü ve bir pense çaldı. Amacı kendine ve diğer gençlere yardım etmekti. Pulitzstrasse tren istasyonuna getirildikleri zaman penseyi cebine sokmuştu. Büyük bir yük treni onları orada bekliyordu. Tren vagonlarının zemini hasırla kaplıydı ve köşede hacet gidermek için iri bir kova vardı. Binlerce insan tıkış tıkış vagonlara istif ediliyordu. Ardından kapılar kapatılıp sürgülendi ve kalkış düdüğünün sesi duyuldu.

Kaçış

Tren takırdayarak Auschwitz’e doğru gidiyordu. Rolf cebindeki penseyi kullanarak zincirlerinden kurtulmayı başarmıştı. Yanındaki gençlerin de zincirlerini kesmişti. Polonya yolunda ilerlerken, kendisi ve diğer beşi, akşam karanlığında pencereden atlayıp rayların kenarındaki otların üzerinde yuvarlandılar. Ama ne yazık ki onları otların üzerinde gören bir çoban, onlar yürüyerek Berlin’e geri dönerlerken, onları Gestapo’ya ihbar etti. Böylece dönüş yolunda yeniden tutuklandılar. Yine Gestapo’nun  Burgstrasse’deki merkezine götürüldüler. Rolf yine kırbaçlandı ve bu uzun gecenin sonunda Rolf artık ömrü boyunca kurtulamayacağı epilepsi hastalığına yakalandı ve şiddetli bir kriz geçirdi.

Gestapo merkezinde bir hücreye kapatılan Rolf, orada kendisini delice kaşımaya başladı. Bir süre sonra “Kızıl hastalığına yakalandım” diyerek avazı çıktığı kadar bağırmaya inlemeye başladı. Bu gerçekten de çok iyi bir fikirdi. Gestapo onun kaşınmaktan paramparça ve kıpkırmızı şişmiş tenini görünce, kızıl olduğuna inandılar. Ondan mikrop kapmamak için, sedyeye koyup yakınlarındaki Yahudi Hastanesi’ne naklettiler. Diğer beş genç ise sorgulama sırasında vurulup katledilmişlerdi. Hastane odasında yatarken, kapının dışında bir Gestapo askeri nöbet tutuyordu. Rolf yerinden inleyerek kalktı ve ikinci katta bulunan odasının penceresinden aşağı atladı. Yerinden kalkarak dikenli tellerin üzerinden atladı, kanlar içinde oradan kaçtı. Kırık kaburgaları, epilepsi krizi ve kırbaçların ardından artık ayakta duramıyordu. Yerlerde sürüne sürüne yaşlı kadının sığınağına ulaştı ve yere serildi. Duş bonesi takan paçavralar içindeki kadının yanındaydı. Daha önce orada sakladığı ağrı kesicilerle kendini teskin etmeye çalışıyordu. Amacı ağabeyinin saklandığı yeri bulmaktı.

İkili saklandıkları yerin bir kundaklama sonucu yakılmasından sonra oradan zorlukla çıkıp kurtulmuşlar ve kurtulmuşlardı. Bernau yakınlarındaki bir varoşta, yaşlı kadının sahibi olduğu bir arsada yeni bir yeraltı sığınağı hazırladılar. Rolf bu arada ağabeyi Alfred’i de bulmuştu.

1945 yılının Nisan ayının sonlarına doğru, bir sabah Rolf ve ağabeyi sığınaktan dışarı çıkarlarken, bir Rus askeri ile yüz yüze geldiler. Asker bozuk bir Almanca ile: “SS’misiniz? Nazi misiniz?” diye sordu. Rolf hemen, “Hayır, hayır!” diye bağırdı. Ama asker onları önüne katarak, ileride duran  aracının yanına götürdü. Gerçekten Yahudi olup olmadıklarını anlamak için onlardan İbranice dualar etmelerini istedi. Her ikisi de duaları okuyunca, onları özgür bıraktı.

Uzun yıllar sonra Rolf, Holokost dönemindeki yaşamını kaleme aldı ve kitap olarak bastırmaya karar verdi. Ama 92 yaşındayken kitap henüz baskı aşamasındayken hayata gözlerini yumdu. Ölmeden kısa bir süre önce şöyle demişti; “Her gün ölümü, umutsuzluğu ve kahramanlığı hatırlıyorum. Bize hayatlarımızı bağışlayan bazı insanlar kalplerinde diğer insanlara karşı haysiyet duygusunu taşımaktaydılar.”