Stella Namet Abulafya ile ´3 Nokta´: Geçmiş - Bugün - Gelecek...

Gülen bir yüz, pozitif bir bakış açısı ve içi coşkulu bir güzel insan... Stella Namet Abulafya… Yeni çıkan kitabının heyecanı, iki oğlunun gelecek heyecanı ve yaşamına renk katmanın heyecanı, hepsi birbirine karışmış; ama aklı hiç de karışık değil. Geçmişteki hayatı, bugünü ve geleceği... ‘Üç Nokta’nın yazarı Stella Namet Abulafya’yı gelin kendi cümleleriyle tanıyalım...

Feride PETİLON Sanat
30 Mayıs 2018 Çarşamba

Stella Namet Abulafya kimdir?

İlkbahar çocuğuyum. Kendini bildiğinden beri yazan, çocuksu ruhunu her daim önemseyenlerdenim. Tam zamanlı ticaret hayatının yanına yarı zamanlı yazarlık, çeyrek zamanlı blogger (yazmakkeyifli.blogspot.com) ve çok zamanlı ‘Kanserle Dans’ gönüllüsüyüm.

Ergen ikiz erkek çocuk annesiyim. Anne ve babamın prensesiyim.

Hayatı geriden getirip ileriye doğru yaşayanlardanım. ‘Zor yoktur bir zorlaştırıyoruz’ fikrindeyim. Okuduğum okulları, aldığım eğitimleri boş verin! Ben etiketlerden fazlası olduğumuz düşüncesindeyim.

 

İlk kitabının adı ‘Pencere’ idi. Şimdikinin ise ‘Üç Nokta’, neden?

Evrende kişi varlığını üç şekilde tanımlar: Beden, ruh ve zihin. Bu en çok bilinen üçlemelerden biridir. Ben de bunu ele alarak çok katlı fantastik bir dünya yarattım. Farklı boyutları bu üçlemenin içine yerleştirdim ve her birini kendi içinde anlattıktan sonra bir odada üçünün birbiriyle olan çatışmalarını, uzlaşmalarını ve sonuçlarını yazmaya çalıştım.

Ayrıca kişi evrendeki konumunu üç nokta ile belirler. Anda olduğu yer, gelecekte varacağı yer ve geçmişte geldiği yer. Bir de üç maymun var; duymadım, görmedim, işitmedim… Bunların hepsi, farklı yorumlarla kitabın adını oluşturdu.

‘Pencere’ ile ‘Üç Nokta’ arasında ortak nokta ve farklılıklar nelerdir?

‘Pencere’ bir otobiyografinin kurgusal haliydi. Eşimin geçirdiği kanserle olan mücadelemizden yola çıkarak yarattığım, ucu bende olan bir romandı. ‘Üç Nokta’ ise tamamen kurgusal olan, birçok felsefik konuyu, ezoterik yapıyı içinde barındıran kendine has bir bilim kurgu romanı. Bir sürrealite hikâyesi.

İlk kitabını büyük bir travmanın ardından yazdın, şimdi de hayatının dönüm noktalarından birindesin. Yazmak böyle durumlarda daha mı kolaylaşıyor?

Yazmak bir tutku. Aklınıza bir şey gelir, hemen çantanıza eliniz gider, alırsınız o minicik defteri, iki satır karalarsınız. Vapurda, metroda birini görürsünüz; tipi, hareketleri konuşması size ilham olur. Ailenizde biri vardır size müthiş sözler söyler, not alırsınız; sosyal medyada okursunuz etkilenirsiniz. Mesela ben 83 yılından beri düzenli günlük tutarım.

‘Pencere’, en büyük travmamdan çıkışımın en önemli yardımcısıydı; zor olan süreci dillendirebilmeme sebep oldu. Üç Nokta da tam farklı bir hayat kararı aldığımız dönemde elime doğdu. Aslında uzun zaman önce yazılıp bitmişti ama insan içsel olarak cümlelerini tam anlamıyla bitirmeyince iş sonuca ulaşmıyor. Editörünü bulması gerek kitabın. Bu anlamda editörüm Zerrin’e ve Günçe Yayınevine teşekkür ederim.

‘Pencere’yi kanserle mücadele eden insanlara, sonuç olumsuz olsa bile yaşama bağlanmak adına umut olsun diye yazmıştım. ‘Üç Nokta’yı ise gençlere yazdım, cesur olup yola çıksınlar diye. Çıkacakları yol tabii ki kendilerine doğru olacak. Sistemin onlara dayattıklarına inanmayıp, deneyimleme cesareti göstersinler diye. Hayatın başka bir tarafının da olduğunu görebilmeleri için yola çıksınlar istedim. Kendi çocuklarım başta olmak üzere yola çıkma cesareti olan tüm gençlere ve genç ruhlara ithaf ettim.

‘Üç Nokta’ bir aşk kitabı mı yoksa bir başucu kitabı mı?

‘Üç Nokta’ için bir aşk kitabı diyemem ama içinde aşk olmayan bir romana da kitap diyemem. Fazla büyük bir söz oldu belki ama insanın içinde aşk ateşi hiç sönmediği zaman bir şeyler yaratabiliyor, o yüzden bu kitap, mecazi anlamda bir aşk kitabı diyebilirim.

Başucu kitabı demem doğru olmaz çünkü nice üstatlar var kalemlerinden bal damlar, onlar başuçlarımızdan hiç eksik olmasın. Paulo Coelho mesela… Onların yanında kitabım tabii ki başlangıç seviyesinde ama evet, okurların başuçlarında kalmasını dilerim ki, cesaretle yola çıkan Zaki gibi onlar da her gün cesur olmaları gerektiğini hatırlasınlar. Bildiklerini tekrarlamak yerine başka yollar olduğunu ve onları yollarından alıkoyacak güçlerin hep var olduğunu anımsasınlar.

Kitabı okuyan kişi yaşına ve yaşam tarzına göre farklı mı yorumlayacaktır?

Evet, tam da öyle olacak; gençler bambaşka okuyacak, yetişkinler başka. Hayal kuran, kitabın içine girebilen, içindeki sorgulamaların farkında olan gençlerin çok keyif alacağını düşünüyorum. Editörümün kızı Günçe müthiş bir genç okuyucu. Kitabı eline aldığında 3-4 saat içinde bitirdi. Akıcı olduğunu ve yazarın anlatmak istediğini hemen anladığını ifade etti annesine.

Yetişkinlerin içinde de farkındalık üzerine çalışan, kendiyle sorgulamalarda olan, hayatın anlamını arayanların çok seveceğini düşünüyorum. Yaşam tarzına gelince; kurbanı oynayan, hayatın hep üstüne geldiğinden şikâyet edenlerin okumasını şiddetle tavsiye edebilirim zira asıl onları yola çıkarma derdindeyim yazar kimliğimle. Bir kez bilinen köşelerinden öteki tarafa dönseler onlar da olacaklara inanamayacaklar çünkü yol-A-çık!

Kitaplarını yazmaya başladığında finalleri de hazır mıdır? Zaman içinde final değişir mi?

Evet, başladığımda final bellidir ama bir finalim yoktur genelde. Şöyle akarsa şöyle bitsin dediğim anlar vardır. O yüzden tahmini üç-dört farklı son yazarım ama bazen bu sonlardan hiçbiri ile bitmez hikâye. Blog yazmaya başladıktan sonra akışta değişen hallerde yazmayı öğrendim. Bir olay olur, yazının ortasında bir bakarsın final için yazacağın bölüm değişivermiş. ‘Pencere’de de oldu, ‘Üç Nokta’da da.

Yeni projelerin var mı?

Olmaz mı? Bir kez yazmaya başlayınca insan duramaz ki. İçine o his kaçtı mı yazmazsa delirir insan. Üçüncü kitap yazılıyor. Adı ‘270 derece’. Isı değil açı derecesi. Bir kız, iki erkek. Kurgusu 2015 yazında kesinleşti. Final hâlâ belirsiz ama karakterlerin isimleri belli. Bu yeni kitabın da fantastik kurgu içermesi gibi bir fikrim var ama henüz netleşmedi.

Yazarlık için nasıl bir yol haritası çizmek gerek?

Bu soruya şahsi fikrimle cevap vereceğim; bu işin henüz çıraklık dönemindeyim. Öncelikle yazmak sizin için geçici bir heves bile olsa bir defter edinmenizi tavsiye derim. Kalemle o deftere farklı fikirlerinizi not edebilir ve bunlarla mini kurgular deneyebilirsiniz. Saçma olsalar bile her gün daha farklı kurgular kurarak örüntüler oluşturabildiğinizi görünce heveslenip daha uzun yazmak isteyeceksiniz. Kitap okuma sıklığınızı arttırıp farklı yazarların kalemlerini mercek altına alıp tarzınızı belirleyebilirsiniz. Mesela ben devrik cümlelerle yazmayı seviyorum. İnsanların olduğu ortamlarda izleyici olmak önemli. Yazar, ruh hallerinden ve insan tiplemelerinden etkilenir. Eğer aklınızda bir konu var ama bir türlü kalemi elinize alıp başlayamıyorsanız, belki ya cesaretiniz yoktur ya da zamanınız. İkisini de bir an evvel yaratın derim çünkü sonuç öyle keyifli ki tahmin edemezsiniz. Uçağa biniyorsunuz ve yan koltuktaki yolcunun elinde kitabınız var, bu duygu tarifsiz.

Bu keyifli sohbet için Ferideciğim sana ve Şalom ailesine sonsuz teşekkürler.