Nişantaşı’nda sakura zamanı

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
11 Nisan 2018 Çarşamba

Pesah bitti ama fazladan aldığım un ve ceviz rendesi buzdolabımda duruyor. Bayram ölçülerim hiç şaşmaz. Noktası, virgülüne annemden alınmadır. On iki kişi veya on sekiz kişi de olsak, Eliyahu Anavi’yi de saysak o masada herkes doyar. Anneannemin yemek servisini anımsadığımda elimizin bolluğunun genetik olduğunu varsayıyorum.

Malzemeler arttı zira misafir ağırlamak yerine misafirliğe gittik. Sağ olsun, bu sene, kardeşim aileyi bir araya getirdi. Birkaç neslin aynı masa etrafında toplanması gerçekten çok keyifliydi. Seder’in ilk yarısına kadar bize eşlik eden küçük bir kızımız bile vardı. Kaşıklar, çatallar havada uçuşmaya başlayınca, kendi oyun alanına bıraktık. Dilerim seneye eksiksiz aynı masada yerimizi alırız.

↔↔↔

Şimdi polen zamanı… Pencereyi açmanızla kısa sürede halı, koltuk ya da kanepeniz sarı / beyaz bir örtüye bürünüyor. Alerjik bünyeler için ise bol hapşırma zamanı…

↔↔↔

1950’li yıllarda bina yapan mimarlar girişten üç kat aşağı inmişler ve çok ferah bahçeler oluşturmuşlar. Günümüzde ‘cafe’ olarak kullanılan mekânların çoğu hareketliliklerini zamanın bonkör mimarlarına borçludur.

Kimi apartmanlar bahçelerini ‘doğal’ haline bırakmış ama mutlaka birkaç ağaç dikmiştir. Türlerini bilmiyorum ama baharda uyanışa geçerler.

Dün sabah balkon kapımı açtım. Mahmur mahmur bakınırken, iki ev ötemizdeki bahçeden yükselen ağacın uçuk pembe çiçeklerle donandığını gördüm; rüya gibiydi. “İşte” dedim, “Nişantaşı’nda sakura zamanı…”

↔↔↔

Şehirdeysem, benim için baharın simgesi, Teşvikiye’den Maçka’ya doğru yürürken görkemli İzmir Palas’ın bahçe duvarından sarkan mor salkımlardır. Çocukluğumdan beri her yıl o kaldırımdan geçerim. Kim bilir ne güzellikle seyretmiştim ki, hala aynı duyguları yaşarım.