Kültürlere dokunmak

37. İstanbul Film Festivalinde gösterilen filmlerden biri de İsrail yapımı ‘Şüphe /Mutalim be Safek’. İsrail’de çeşitli dallarda ödüllere layık görülen filmin yapımcısı Oren Rogovin’le sanata ilgisini ve Türk, Sefarad kökenlerini konuştuk.

Elda SASUN Dünya
11 Nisan 2018 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde başlayan 37. İstanbul Film Festivalinde gösterilen filmlerden biri de İsrail yapımı ‘Şüphe /Mutalim be Safek’. İsrail’de çeşitli dallarda ödüllere layık görülen filmin yapımcısı Rogovin Kardeşlerden Oren Rogovin’le sanata ilgisini ve Türk, Sefarad kökenlerini konuştuk.

29 yaşındaki oyuncu, prodüktör, film yapımcısı Oren Rogovin, İsrail’de 1936 yılından beri emlak işiyle uğraşan, müteahhit Rogovin firmasının kurucularından Kobi ve Suzi Akmen’in oğulları olarak dünyaya geldi. Oren’in Türk kökenlerini, İstanbul doğumlu olan ve uzun yıllar büyükannesinden öğrendiği Ladino melodileri plaklarıyla çeşitli ülkelerde tanıtan annesi Suzi’den geliyor.

Oren lise eğitimini iletişim ve sinema dalında yapmış. Bu sene yüksek eğitimde son sınıf öğrencisi olan Oren, Kudüs’teki ünlü Betsalel Mimarlık Okulundaki eğitimine başarıyla devam ediyor; “Amacım sadece bina tasarımı değil, kültür tasarımları da yapmak istiyorum” diyor…

Oren Rogovin filminin senarist ve film yönetmeni Eliran Elya ile yedi sene önce tanışmış. Oren İlk başta 40 dakikalık ‘Keşet VeAnan / Gökkuşağı ve Bulut’ adlı kısa bir filmde oyuncu olarak yer almış. Daha sonra Eliran ile yol almaya devam etmişler. “Bu kez yine kısa bir filmde yapımcılığı üstlendim. İşte böyle yeni filmlere doğru ilerledik…”

Oren iki farklı sanat dalında çalışıyor olmasını şöyle açıklıyor:

“Mimar olup bina yapmakla film yapımcılığı aslında çok ayrı konular değil. Mimarlıkta da sinemada da abstrak bir boyut var. Biriyle fiziksel, reel boyutta bir mimari eser yaratıyorsunuz, diğerinde duygusal ve kültürel bir tema alıp onu işliyor ve bir filme dönüştürebiliyorsunuz. Ben bunların ikisini de yaratmayı seviyorum.”

  ‘Mutalim Be Safek /Şüphe’ filmi nasıl doğdu?

Bir gece Eliran bana uğradı, şokta gibiydi. İsrail’in güney bölgesinde rehber eğitmenlik yaptığı bir grup içinde zor şartlar altında yaşayan gençlerin zalim çatışmalarına tanıklık ettiğini, aralarında bıçaklanan bir gencin hazin hayatının  onu nelere sürüklendiğini anlattı. Çocuk denecek yaştaki bu gençlerin şiddetle geçen yaşamları ikimizi de çok etkiledi; duygulandık. Eliran iki haftalığına yok oldu ve sonra elinde filmin müsveddesiyle döndü. Uzun çekimli bir film için senaryo hazırdı.

Film, bu zor hayat şartları altında büyüyüp gelişen gençlerin gerçek yaşamlarını yansıtıyor.

Ran Danker dışında oyuncuların çoğu da amatör. Adeta hayatlarını canlandırıyorlar.

  Baba tarafın Aşkenaz, Lita kökenli… Anne tarafın ise İstanbullu... Ailendeki Türk kökenlerinin sana nasıl bir etkisi oldu?

Annem ve ailesi benim Sefarad tarafım. Her şeyden önce sıcaklık, akınlık beraberlik... Aynı zamanda Türk ve Sefarad yemeklerini onlardan öğrendim. Bir de onur ve saygı; insanların karşılıklı davranışlarında onurun kavramı ve önemini gördüm.

  Türkçede bildiğin, sevdiğin, kullandığın kelimeler var mı?

“Allaha Şükür” Bu sözü seviyorum zira bence içeriğinde hem yaptıklarımızı anlatan bir taraf var var, hem de şükran var. Yaşamda yaptıklarımızın yüzde ellisi bizden ve elimizden gelen en iyi bir şekilde emek vererek yapmamıza rağmen, diğer yüzde ellisi elimizde olmayan şeylere bağlı olabiliyor. Bu söz ikisini de anlatıyor.

İkinci bildiğim söz ise -İstanbul’daki Film Festivalinde de kullandığım gibi- “Çok teşekkür ederim” En iyisini yapmaya çalıştım gerisi içinde herkese teşekkürler. Oren’e ya da benim tabirimle sevgili Orenikoya’ya daha nice başarılar diliyorum.