Sıra dışı Asaf Avidan İstanbul’da hayranlarını mest etti

İsrailli müzisyen Asaf Avidan, son albümü ‘The Study on Falling’in Avrupa turnesi kapsamında İstanbul’da unutulmaz iki konser verdi. Özel ses tonu, müziği, samimi kişiliği ile izleyenleri etkileyen Avidan ile müzisyenliğini, sanata bakışını ve Türkiye deneyimlerini konuştuk.

Işıl AMANOEL Sanat
21 Mart 2018 Çarşamba

İzleme fırsatı bulduğum ilk konserde Asaf Avidan, birçok farklı müzik enstrümanı çaldı, bir ara ışıkları yaktırarak seyirci ile muhabbet etti. Şarkılarına eşlik eden hayranlarından gözlerini kapatmalarını ve pişman oldukları bir ana gitmelerini isteyip, bu kez kendi yaşadığı pişmanlık hikâyesini anlattı.

İsrail, Jamaika ve Amerika’da yaşamış olan Asaf Avidan, gitarını eline 26 yaşında aldı. Öncesinde ise sinema okudu, hatta ‘Find Love Now’ isimli kısa filmiyle Hayfa Film Festivalinde ödül bile aldı. Avidan, kendini görsel ya da işitsel olarak hep sanatla ifade etti. Sevgilisinden ayrıldıktan sonra kendini tamamen müziğe adadı ve ilk albümü ‘Now That You Are Leaving’i yayınladı. Aynı yıl, ‘Mojos’ isimli folk- rock grubunu kurdu. Bu grup ile üç albüm çıkardıktan sonra solo kariyerine odaklanmak üzere gruptan ayrıldı. 2012 yılında ‘Different Pulses’, 2015 yılında ise ‘Gold Show’ albümlerini tüm dünyada piyasaya sürdü.

Şarkı yazma süreciniz nasıl gelişiyor? Bu sürecin yazdığınız şarkıları söyleme deneyiminden farkı nedir?

Bence aralarında büyük bir fark yok. Hatta tamamen aynı bile diyebilirim. Şarkı yazarken geçirdiğim duygusal süreç, fiziksel şarkı söyleme sürecime çok yakın. Şarkı söylediğinde ciğerlerindeki tüm havayı, kaslarını ve diyaframını kullanarak yukarı itiyorsun. Bu hava ses tellerinden geçerek dudaklarından dışarı çıkıyor. Bu benim için şarkı yazma sürecimin birebir metaforu. Şarkı yazarken içimdeki içgüdüsel duygu, belli filtrelerden geçerek dışarı çıkıyor ve dünyaya ulaşıyor.

Çok karakteristik bir sesiniz var. Vokal olarak kimlerden etkileniyorsunuz?

Vokal olarak etkilendiğim birçok sanatçı var. Örnek vermem gerekirse Billy Holiday, Nina Simone, Bob Marley’i sayabilirim. Ayrıca büyük ses sanatçısı olarak nitelendirilmeyen Bob Dylan, Tom Waits, Leonard Cohen gibi sanatçılardan da etkileniyorum. Bir sanatçıyı hiçbir zaman sadece sesi için dinlemem. Beni etkilemesi için performansında dürüstlük ve duygu olması gerekiyor.

Şarkılarınız çok kişisel. Müziğiniz ve kimliğiniz arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız?

Benim için ikisi arasında bir ayırım yok. Bence sanatın bütün amacı -tabii burada sanatın etrafında oluşan kültürden değil, sanatçı için olan amaçtan bahsediyorum- sanatçının kendi iç gözlemini dışa vurmak için kullandığı bir araç olmaktır. Sanat aracılığıyla kendi içindeki belirli bir parçanın karşısına bir ayna veya büyüteç koyarak içindekileri mümkün olduğunca dürüst ve eksiksiz bir biçimde, olduğu gibi yansıtmaya çalışırsın. Yazdığım her söz, her şarkı, içimdeki bu parçaların büyütülmüş ve mitolojikleştirilmiş bir versiyonu. Bu sonsuz bir ilişki...

Hayat mı sanatı, sanat mı hayatı taklit eder?

Sanatı yeterince uzun süre icra edersen -ki bunu on senedir yapıyorum, aslında o kadar da çok uzun bir süre değil- sadece sanatın hayatını değil, hayatın da sanatını yansıttığını fark etmeye başlıyorsun. Sanatın kariyerin, kariyerin de hayatın haline geliyor. Yani sanatın hayatın haline gelmiş oluyor. Böylece sanatın kimliğinin içine sızıyor.

İsrail birçok farklı kültürün buluşma noktası. Bunun müziğinize etkisi nedir?

Eminim etkiliyordur. Aslında bundan daha fazla. Kültürlerin buluşma noktası olan İsrail’de büyüdüm ama aynı zamanda diplomat bir ailenin çocuğu olduğum için ülkeden ülkeye ve dolayısıyla kültürden kültüre gittim. Bu da bana limitlerin ve etiketlerin aslında var olmadığını öğretti. Çocukken birçok farklı kültürden insanla birlikte yaşadığında bu kültürler arasındaki sınır kalkıyor. Bu durum müziğime de yansıdı. Bana ne tarz müzik yapıyorsun dersen çok garip bir soru olur. Çünkü her şeyi yapıyorum. Amerikan folk müziğinden esinleniyorum. Ellilerin popunu yapıyorum, caz, sinematik orkestra müziği, elektronik müzik, blues, rock yapıyorum ve bu kişisel deneyimlerimle alakalı.

Daha önce de Türkiye’de konser verdiniz. Türkiye deneyiminiz nasıldı?

Dürüst olmam gerekirse Türkiye’yi pek tanımıyorum. Daha önce bir iki günlüğüne geldim. Sadece sahne arkasını gördüm. Maalesef gezmek için vaktim olmadı. Bu sefer iki konserim var; şehri görmek için vaktimin olacağını düşünüyorum ve bunun için sabırsızlanıyorum. Türk dinleyicilerime de, ülke ayırmaksızın bütün beni sevenlere söyleyeceğimin aynısını söyleyeceğim. İnsanların, kendi çok kişisel anlam arayışım, hislerimi tasvir edişimle ilişki kurmaları beni hâlâ çok şaşırtıyor ve etkiliyor. Onların da kendi duygularıyla bunlara karşılık vermesi ise inanılmaz. Bunun için teşekkür ediyorum.

Kendinizi İsrailli müzisyen veya Avrupalı müzisyen gibi etiketlerle tanımlamıyorsunuz. Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

İsrailli, Avrupalı veya Çinli gibi tanımlar bir yana, aslında kendimi müzisyen olarak bile tanımlamıyorum. Kendimizi tanımlamak için kullandığımız, bizi gruplaştıran veya diğerlerinden ayıran etiketlerin varlığına inanmıyorum. Bu etiketleri kendimize anlam katmak, aradığımız cevapları bulmak için yaratıyoruz. Ben ise kendimi tanımlamak için bu etiketleri kullanmamaya çalışıyorum. Daha derin, herkesin et ve kemikten oluştuğu bir seviyeye ulaşmak istiyorum. Benim için önemli olan insan olmak.

Şarkılarınızı dinlerken günlüğünüzü okuyor hissine kapılıyoruz. Bir günlüğünüz var mı?

Kesinlikle haklısın. Albümlerim zaten benim günlüğüm. Her bir veya bir buçuk senede bir yeni bir albüm yayınlıyorum. On yılda yedi albüm çıkarttım. Aktarmak istediklerim direkt albümlerime yansıyor. Örneğin, beş yıl önce çıkarmış olduğum bir albümü alıp dinlediğimde, o zamanki halimi görüyorum. Çünkü şarkılarımı yazarken olabildiğimce içten ve dürüst oluyorum.

Sanat sanat için midir, yoksa hayat için midir?

Kesinlikle sanat hayat içindir. Sanat, hayata devam etmek için var. Sanat, hayata anlam verir ve hayatı tanımlar. Sanatın sanat için olması yanlış olur.

Daha önce yapılmış hiçbir şeye benzemeyen, sıradışı bir müziğiniz var; fakat bir yandan da bildiğimiz birçok müzik türünü birleştirdiğiniz için çok tanıdık bir his veriyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Müziğimin ne olduğunu tanımlamak için çabalamıyorum. Bence farklı müzik çeşitlerini kural gözetmeksizin bir araya getirmekle alakalı. Bir ressam düşünün, boya paletinin içinde birçok renk var. Bu paletteki tüm renkleri, insanın her tür duygusunu tasvir etmek için kullanıyorum. Başarılı olup olmadığımı bilmiyorum ama bunu yapmaya çalışıyorum.