Gazi Sansoy ile Düş Yolculukları…

‘Dönemler 2008-2018’, dudaklarınızda tebessüm, gözlerinizde takdir; Gazi Sansoy’un sadece yeteneği ve yaratıcılığına değil, eleştirel zekâsına, mizah duygusuna hayran kalarak gezeceğiniz rengârenk, sarkastik bir sergi. Eserlerinde geçmiş ile bugünü sentezleyen, erotik ve estetik bir imge olarak kadın çıplaklığını sakınmadan kullanan Sansoy’un Anna Laudel Contemporary’deki sergisini, yine onun rehberliğinde gezdik.

TUNA SAYLAĞ Sanat
24 Ocak 2018 Çarşamba

Gazi Sansoy’u ilk kez ‘Contemporary İstanbul’ fuarlarından birinde keşfetmiş ve orada sergilenen tablolarını dakikalarca ilgiyle seyretmiştim. Sanatçının bendeki portresini çizecek olursam: Ortaya çıkardığı eserler, özgürlüğüne düşkün, kuralları pek sevmeyen bir karakterin ipuçlarını veriyor. Son on senede gerçekleşen sosyal ve siyasi değişimler nedeniyle yok olan İstanbul yüreğini burkarken, şehrin kentsel/rantsal dönüşüme kurban edilmesinden hicap duyuyor. Ağırlıklı olarak çok figürlü, tematik yapıtlara imza atan; onlarla, toplum olarak yitirilen maddi-manevi değerlere özlemini haykıran, acı acı gülümseten ironisi ile eleştiren; eski ile günceli, siyah-beyaz ile pop renkleri harmanlayan, üretken, yaratıcı ve aydın bir isim Gazi Sansoy…

16 Şubat tarihine kadar açık kalacak olan ‘Dönemler’ sergisi, Sansoy’un son on yılda ürettiği yapıtlarını beş farklı başlık altında bir araya getiriyor. En çok ‘Minyatür Pop’ ile ‘Dün, Bugün, Yarın İstanbul’ serilerinden etkilendim ben. Bir ıhlamur kütüğünden dönüşen ‘Bereket Tanrıçası Anadolu Artemisi’, kadına şiddet sorgulayan ‘Boyacı Sandığının Metamorfozu’ ve üzerindeki nazar boncuklarıyla İstanbul’daki betonlaşmayı ironik bir şekilde kutsayan ‘Deliler Ülkesi’ başlıklı heykeller ise, parlak bir dimağın ürünleri olarak ayrıca çok anlamlı ve güzel.

Bir insanlık arenası:

‘Minyatür Pop’

Gazi Sansoy’un, Osmanlı minyatür sanatının en bilinen ismi Levni’nin eserlerinden yola çıkarak kotardığı, adeta bir panayır alanını andıran bu büyük ölçekli işleri, mutlaka görülmesi ve üstüne düşünülmesi gereken tablolar. Özellikle ‘Fikirtepe Meydan Muharebesi’ ile ‘İstanbul’un Gazisi Gezi’, en beğendiğim çalışmaları oldu.

Sarıklı erkekler, bikinili kızlar, dervişler, İsa, Madonna, Batman gibi farklı dönem ve kültürlere ait figürleri, gerçek ya da hayali olaylar üzerinden bir araya getiren; insanlık hallerinin, hadiselerin, dün ile bugünün birbirine karıştığı, gazetelerin arka sayfa nü güzellerinin at koşturduğu ve birçok bağlamda çelişen ayrıntıyı müthiş bir renk cümbüşü içerisinde sunan bu seri, adeta bir masal dünyasını andırıyor. Seyredene ise, “Keşke, bütün bu farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabilsek” dedirtiyor.

Sansoy, bu bölümle ilgili bakın neler söylüyor:  “Minyatür Pop, severek yaptığım ve devam etmeyi düşündüğüm bir seri. Sürname-i Vehbi’de olan Levni minyatürlerini geç fark ettim; ama görünce kompozisyon ve ifadeler o kadar hoşuma gitti ki, mutlaka bunlarla ilgili bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Bu düşünme ve kuluçka süreci, “Neler yapabilirim, günümüze nasıl adapte edebilirim, teknik anlamda nasıl bir araya getirebilirim?” sancı ve denemeleriyle geçti. Levni’nin minyatürleri ile günümüzün figürleri harmanlanınca kendiliğinden, doğal bir espri, daha doğrusu trajikomik bir tema oluştu. Dikkatle incelenip detaya inilirse, Levni’nin eserlerinde de mizahi dokunuşlar, ilginç ifadeler olduğu görülür.  Hatta derinlemesine bakınca Levni’nin,18. yüzyılın şartlarında, perspektifi, renkleri kullanma, ifadeleri resimleme ve hikâyeye eleştirel yaklaşma özellikleriyle batılı anlamda ilk ressamımız olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

‘Fikirtepe Meydan Savaşı’nın öyküsüne gelince… Doğma büyüme ailece Kadıköylüyüz. Fikirtepe’de kentsel dönüşüm yeni başlamıştı.  Gidip biraz fotoğraf çektim. Görüntü gerçekten acayipti. O binaların yıkılması garip bir atmosfer oluşturmuştu. Koltuklar, yataklar dışarı atılmış, sanki bir terk etme, bir deprem hikâyesi gibiydi ortam. Burnumuzun dibinde yaşanan bu olay, beni çok etkiledi. Bu duygularla yaptığım resme de ‘Fikirtepe Meydan Muhaberesi’ adını koydum.”

Dün, Bugün, Yarın İstanbul

İstanbul’un dönüşümünü simgeleyen bu seri, Gazi Sansoy’un aile geçmişine gönderme yaptığı siyah-beyaz ağırlıklı, son dönem çalışmalarından oluşuyor. Ama sanmayın ki, bu bölümdeki işlerde başka renk yok. Kırmızı, bu tabloların anarşist konuğu. Eski İstanbul’u, dervişleri, kapı önlerinde oturan insanları, tarihi ev, türbe ve çeşmeleriyle yansıtan işler, yine çıplak kadın figürleri, Rönesans imgeleri ve çocuk meleklerle bezenmiş. O kadar incelikli detaylar var ki bu tablolarda, birkaç dakikada geçemezsiniz önlerinden. Gazi Sansoy bunlara dair duygularını şöyle ifade ediyor: “İçimde hep eski İstanbul’a bir özlem var; o yüzden tarihi binalar ilgi alanımda. Arka plandaki evler… Karanlık kapıların girişleri… Resimlerde görülen bu mekânların hepsi gerçek ama artık bir kısmı yok. Orada kimler, ne hayatlar yaşamış hep merak ederim. Evlerin önü kalabalık; belki zihnim içerdekileri dışarı çıkarmaya çalıştı, bilemem. Yüzde yüz bilinçle yapılan bir resmin güzel olacağına inanmıyorum ben. Biraz bilmeden ilerlemek lazım. Sonradan tekrar tekrar heyecanla bakabilmeliyim resme, merak etmeliyim niye böyle yaptım diye… Biraz Mona Lisa’nın gülüşündeki gizem gibi, niye böyle gülmüş diye merak ettiğimiz gibi…” 

Yüzsüzler

Bu başlık altındaki işler, Gazi Sansoy’un resim sanatının dünyaca ünlü ustalarının işlerini ve oradaki figürleri kimliksizleştirerek yorumlamasından ortaya çıktı. Sansoy, 2009’da Louvre Müzesinde Raphael, Bronzino, Titien gibi Rönesans sanatçılarının eserlerini yakında görünce onlarla ilgili bir şeyler yapmaya karar verir. Mitolojik hikâyeler, İsa, Meryem, krallar ve metreslerin resmedildiği tablolar üzerinde çalışmaya başlar. “İlk önce Rubens’in bir eserine uyguladım yöntemimi. Genelde kahverengi- bej olan resimdeki figürlerin baş ve vücut içlerini boşalttım. Yerlerini parlak, canlı floresan renklerle doldurdum. Müthiş bir kontrast oluştu. Tablolardaki imgeler hayali olduğu için de serinin adını ‘Yüzsüzler’ koydum.”

‘Kutsal Süt’

Bu ​seri, sanatçının, Rönesans ressamlarının eserlerine dikkatlice baktığında edindiği bir izlenimden doğdu. Meryem Ana’nın bebek İsa’yı emzirdiği tablolarda annenin dudaklarına kondurulan hınzır bir tebessüm ile bebek figürünün bakışındaki anlam, Sansoy’a bu serinin ilhamını verdi.

Serginin bir diğer değerli ismi de, fotoğrafçı, video sanatçısı ve besteci Balamir Nazlıca. Nazlıca, Unconcealment adını verdiği kısa filminde, Sansoy’un üretim aşamalarını izleyiciyle buluştururken, sanatçıya müdahale etmeden, onun psikolojisine odaklanarak, çalışma sürecinde nasıl bir ruh haline büründüğünü izleyiciyle paylaşıyor.

Bankalar Caddesi Anna Laudel Contemporary’de devam eden bu sergiye mutlaka vakit ayırın; pişman olmayacaksınız!