ARDA TURAN

Ocak ayı transfer dönemi açıldığından beri birçok spekülasyon döndü durdu yine. Bu spekülasyonlardan en çok Arda Turan nasibini aldı. Önce Beşiktaş’a gidiyor dendi, ardından Avrupa’dan teklifler var Türkiye’ye dönmeyecek dendi. Sonunda yeni adresine kavuştu Arda.

Rıfat KARAKÖY Spor
17 Ocak 2018 Çarşamba

2011 yılında röportaj yapmıştım Arda Turan ile. O zamanlar Galatasaray’ın kaptanıydı. Sezon bitmek üzereydi. Cüneyt Tanman Galatasaray’ın sportif direktörüydü. Tanman’dan rica etmiştim Arda ile röportaj konusunu. Florya Metin Oktay Tesislerine gittiğimde Cüneyt Tanman her zamanki kibarlığıyla karşılaştı beni. A takım antrenmanı yeni bitmişti, “Sen biraz bekle, Arda’yı alıp geliyorum” diyerek gitmişti yanımdan. Yaklaşık 10 dakika sonra telaşla geri gelip “Arda’yı soyunma odasında göremedim, çıkmış olabilir. Söyledim ona ama unuttu herhâlde, hemen röportaj için başka birini ayarlayalım sana” dedi. Cüneyt Tanman, o kadar sene Galatasaray kaptanlığı yapmış bir isimdi ama o anki mahcubiyeti gerçekten ne kadar egosuz ve düzgün bir insan olduğunu bir kez daha göstermişti bana.

Asıl konumuz olan Arda Turan’a dönelim… 5 dakika sonra gözüktü Arda Turan kapıda. Cüneyt Tanman, Arda’ya dönüp; “Arda çıktın sandım ben de” dedi. Arda cevap verdi; “Olur mu ağabey, sana söz verdim antrenman sonrası röportaj yapacağım diye, hiç çıkar mıyım duştaydım.”

İki Galatasaray kaptanının ne kadar düzgün insanlar olduğunu düşünürken Arda elini uzatıp “Merhaba hoş geldiniz” dedi. Ufak birkaç muhabbetin ardından tam röportaja başlayacakken kameraman arkadaşın yüzünün bozulduğunu gördüm. Problemin ne olduğunu sordum. “Mikrofonumuz bozuldu çalışmıyor” diyerek yanıtladı. Galatasaray kaptanı ile Florya’ya röportaja gelmiştik ama mikrofonumuz yoktu. Oldukça büyük bir hataydı benim gözümde. Oraya 25-26 yaşında Galatasaray kaptanı olmuş, sezon sonu Avrupa’ya transferi konuşulan 100 kişiyi koysanız 90’ı kapris yapıp zamanı olmadığını söyleyip kalkıp giderdi diye düşünüyorum. Zira bu yaşlarda bu paraları ve bu şöhreti kazanan kişilerin birçoğunda böyle davranış bozukluklarını görmek çok olası oluyor. Arda bizim panik halimizi gördüğünde gülerek “Panik yapmayın ya, GSTV’den arkadaşları arayayım mı? Hemen bir mikrofon getirsinler size” diye yanıt verince şok olmuştum. “Adama bak, hiçbir ego, hiçbir kibir yok” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Neyse ki sonrasında bizim mikrofon çalıştı ve röportajı tamamladık.

Konumuz Ali Sami Yen Stadyumu

Röportajın konusu Ali Sami Yen Stadyumuydu. 2011 yılında yıkılıyordu Ali Sami Yen. Arda Turan’dan stadı anlatmasını istemiştim. Gözleri parlayarak anlatmıştı Ali Sami Yen’i. Stadyumun içerisindeki kazan dairesini, altyapıda geçirdiği günleri anlatmıştı. “Evim” diye tanımlıyordu ve ekliyordu: “Hiçbir stadyum Ali Sami Yen’in yerini tutamaz, orası bizim ruhumuz.”

Etkili bir röportaj olmuştu. Muhabbet bittikten sonra bizi Florya Metin Oktay Tesislerinin yemekhanesine davet etmiş ve “Gelin siz de katılın takım yemeğine; hep beraber yiyelim” demişti. Ağabeyi Cüneyt Tanman’a taş çıkaracak derecede kibardı o gün.

Kendi adıma Arda Turan’ın Başakşehir’e transfer olmasını doğru bulmayanlardanım. Barcelona’dan Başakşehir’e düşüş oldukça büyük bir volatilite. Arda üç sene sonra Başakşehir’e gelse yine çok rahat oynayıp yine bu kontratları alabilirdi diye düşünüyorum. Barcelona’dan sonra birçok iyi lige gidip 1-2 gömlek altta olan takımlarda oldukça başarılı olabilirdi, olmadı. Böyle bir karar verdi. Bana göre kendi yeteneklerine haksızlık da etti. Ancak yine de saygı duymak gerekiyor. Hayat kendisinin, kariyer kendisinin.

Sonuçta Arda Turan futbolcu olarak eleştirilebilir, aldığı kararlar bakımından eleştirilebilir, gazeteci tartakladığı için yüzde yüz eleştirilebilir. Eleştirilmeli de. Ancak ben Arda ile sohbet etmiş biri olarak çok iyi tanımasam bile gördüğüm kadarıyla insanlığına ve özellikle Galatasaraylılığına laf söylenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Arda iyi bir insan, iyi bir Galatasaraylı…

Liverpool - Manchester City maçı

Geçen hafta Liverpool - Manchester City maçı vardı. Bir tarafta uzun zamandır bileği bükülemeyen Jurgen Kloop’un Liverpool’u, diğer tarafta Pep Guardiola’nın 22 maçta 20 galibiyet iki beraberlik alıp hiç yenilmeyen Manchester City’si. Çok tempolu başladı maç, yedi tane gol izledik 90+42’te hala mücadele vardı, heyecan vardı. İstek vardı. Eskiden bizim ligde de buna benzer maçlar izlerdik izlemeyeli çok oldu. Özlemişim oturup bu kadar keyifli bir maç izlemeyi…