Yahudiler için karanlık günlerin başlaması-IRAK’IN SON YAHUDİLERİ-2

Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü yayınladığımız ‘Irak’ın son Yahudileri’ yazı dizimizin ikinci bölümünde Yahudilerin Irak’ın kültürüne ve ekonomisine katkılarını, Kral 1. Faysal’ın ölümüyle artan antisemitizmi, Farhud adlı pogromun sonuçlarını ele aldık. 1948’de İsrail Devletinin kurulmasının ardından Irak Yahudileri ülkelerini terk etmeye başladı.

Yusuf BESALEL Perspektif
6 Aralık 2017 Çarşamba

 

1930 yılında İngiltere ile Irak arasında imzalanan ‘Anglo-Iraki’ Antlaşması, iki yıl sonra bitecek İngiliz Mandası’ndan sonra Irak’ın sahip olacağı nominal muhtariyetin şartlarını belirliyor ve Irak’ın 1932’de Milliyetler Cemiyeti’ne katılması için gerekli yolu çiziyordu. O yıl Irak istiklâline kavuşunca; eski Osmanlı Irak’ının yöneticileri, bunu İngilizler lehinde Osmanlı’ya karşı duran Araplara sağlanan bir mükâfat misali olan bir Pan-Arap devlet statüsü olarak algıladılar. Bu düzen, Arap ve Müslüman harici etnik etkinliklere ve Batı’nın lâik siyasi yapılanmasına da karşıt bir dokulanmaydı.

Lâikler, 1. Faysal kral olduğu süreç zarfında ilk sıradaydılar. Bunların arasında Osmanlıların eskiden ataşesi olan Yahudi gazeteci ve parlamento mensubu Salman Şinah da bulunuyordu. Bu kişi, Arapça yayınlanan ilk Yahudi dergisi olan ‘Al-Misbah-Ha Menorah’ın (Lâmba, 1924-1927) kurucusuydu; bu derginin güçlü bir Siyonist yönlendirmesi vardı. Yardımcı yayın müdürü Anwar Şaul, ayrıca haftalık bir dergi olan ‘Al-Hasid’i (Çiftçi) de 1928 ile 1939 yılları arasında neşretmişti. Her ne kadar Şinah Irak milliyetçiliğinin ve Pan-Arap politikasının savunucusu olmuş ise de, dergisi 2.Dünya Savaşı’nın arifesinde Nazi taraftarı Iraklı ve Filistinlilerin baskısı ile kapatılmıştı.

Bu Yahudi yazarların çoğu, liberal ve solcu gruplara katıldı; Irak’ı öven, kadınların özgürleştirilmesi ve dinler arası ahenk konularında destek veren hamasi şiirler ve kısa öyküler yazdılar. Mesouda Şemtoh İlkokulu’nun başöğretmeni Şaul Haddad, ‘Al-Burhan’ (Kanıt) adlı dergiyi yayınladı. Amacı, artan Nazi etkilerine karşı Yahudi azınlığı savunmaktı. Abraham Obadia ise, Irak kraliyet ailesini öven şiirler yazdı. Irak Dışişleri Bakanlığı’na katılan Meir Basri ise, Irak’ın ekonomisi hakkında makaleler ve ülkenin sosyal sorunları hakkında şiirler ve kısa öyküler yazdı. Hem Basri, hem de Yahudi yazar Yakub Balbul (Lev), ‘Al- Tijara’ (Ticaret) adındaki dergiyi yayınladı (1938-1945 ve 1945-1951). Dergi Irak Ticaret Odası yayınıydı.

Faysal’ın vefatı

Yahudilerin dinsel Siyonizm’i ve Irak ulusalcılığını birleştirmekteki başarıları, 1933’te Kral 1. Faysal’ın vefatı ile son buldu. Irak yönetimi, 1929’da Filistin’de cereyan eden isyanlardan, Yahudilerin Hebron’da katledilmesinden ve bilahare de 1936’da Filistin’de yer alan isyandan sonra, Irak’a sığınan Sünnî Filistinli öğretmenleri istihdam etmeye başladı. Iraklı ve Filistinli milliyetçiler, Nazi taraftarı etkinliklerini arttırmaya başladılar. Paramiliter bir örgüt olan Al-Futuwwa’yı ve milliyetçi bir dernek olan Al-Muthanna’yı kurarak, Yahudilere karşı şiddet gösterileri sergilemeye başladılar. Bu hissiyat tarzı, hükümetin Yahudilere karşı ticarette, siyaset alanında ve özellikle Siyonist etkinliklerde gösterdiği hoşgörüye son vermesine yol açtı. 1936’da Yahudi okullarında İbranice dersler iptal edildi ve daha yüksek öğrenim için Yahudilere kotalar kondu. Filistin’den gelen Yahudi öğretmenler ülkeden ihraç edildi.

Buna karşılık Filistinli liderlere misafirperverlik, destek ve Irak’ta siyasal faaliyette özgürlük sergilendi. Bunların arasında Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni, Arap Partisi’nin Başkanı Cemâl el-Hüseyni, Almanya’da tahsil görmüş olan bir Nazi taraftarı olan Abd al-Kadir el- Hüseyyni, Filistin’deki hükümet avukatlığından Arap isyanındaki ilgisi nedeniyle ihraç edilen Musa al-Alami (1897-1984) ve Irak Yahudilerinin ihraç veya katledilmesi için çağrıda bulunan Filistinli aktivist, şair Buhan al Din Al-Abbuşi bulunuyordu. Bu Filistinlilerin ve Bağdat’taki Almanya Konsolosu Dr. Fritz Grobba’nın etkinlikleri, 1941’de Raşid Aali-Gilani başkanlığında bir Nazi taraftarı hükümetin kurulmasına yol açtı. Kudüs Müftüsü’nün ve çevresinin de cesaret vermesiyle, Gilani İngilizlere karşı savaş açtı fakat bu girişim kısa sürdü. İngilizler, müttefiklere petrol akışının devamı ve Almanların Ortadoğu’da yayılma durumu yaratması endişesiyle, Irak’ı tekrar istilâ etti. Fakat İngiliz Ordusunun Irak Ordusunu yenmesi, Irak’ta bir yönetim ve güvenlik boşluğu yarattı: Haziran 1-2, 1941’de Bağdat’ta Yahudilere karşı ‘Farhud’ adlı bir pogrom gerçekleşti; 139 Yahudi katledildi ve 2500 Yahudi de yaralandı. Bağdat dışında garnizon kuran İngiliz Ordusu, bunun dâhilî bir mesele olduğunu bahane ederek, her zamanki gibi sorumluluktan sıyrıldı ve müdahale etmedi. Yahudilerin evleri ve dükkânları yağmalandı, kadınlara ve çocuklara tecavüz edildi, diğerleri arasında kaçırılanlar ve vahşice katledilenler oldu. Yahudilere karşı işlenen bu olaylarda Filistinliler faal rol oynadı.

Yahudi cemaati üçe bölündü

‘Farhud’, Irak Yahudilerinin tarihçesinde evrensel önemi olan bir felâketti ve Yahudi Cemaati üç fraksiyona bölündü. Birincisi milliyetçi kesimdi; bunlar entelektüeller ve zengin tüccarlardı ve Irak’ta sadık vatandaşlar olarak bir gelecekleri olduğuna inanıyorlardı. Liderleri, Anwar Şaul, Meir Basri ve Dr. Salman Darwish idi. İkinci grup, Yahudi Komünistlerden oluşuyordu. Bu kişiler, Irak’ta azınlıkların maruz kaldıkları sorunların tek çaresinin, herkese özgürlük ve eşitlik getirecek olan bir Komünist İhtilal olduğuna inanıyorlardı. Bu grup iyi organize olmuştu ve Müslüman Şii çoğunluğunun ve Irak’taki çeşitli etnik ve dini grupların desteğini ve takdirini alıyordu. Bu gruptaki entelektüel liderlerin arasında Yusuf Zilkha, Masrur Katan, Yehezkel Kojman, Eliahir Huri Sami Mihael ve Şimon Balas bulunuyordu. En sonunda da Siyonistler vardı. Mordehay Ben Porat ve Şlomo Hillel’in anılarında da ifade edildiği gibi, bunların o zamanlarda da Kutsal Topraklar’da akrabaları vardı ve Yahudi azınlık için yegâne çözümün, emniyet ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri İsrail Toprakları’nda ulusal ve bir vatan inşa edilmesi olduğuna kani idiler…

İsrail’in kuruluşu

    1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasından ve özellikle Arap ordularının gurur kırıcı mağlubiyetlerinden sonra; gerek Irak’taki, gerekse tüm yöredeki Arap milliyetçileri, Yahudileri Siyonizm ile özdeştirmeye başladılar. İsrail’in istiklâlini ilan etmesinden iki ay sonra, Irak’ta Siyonizm’e meyil bir suç olarak lense edildi. Aynı yıl Şafik Adas adındaki Basralı zengin bir Yahudi tüccar, Filistin’deki Siyonistlere silah satmak ile suçlanarak idam edildi. Bu olay, Irak Yahudileri için diğer bir eksensel durumdu. Çünkü birçok Yahudi bu acı olayı artık Irak’ta kendilerine bir istikbal kalmadığı şeklinde yorumlamaya başlamıştı. Hükümet bildiriler yayınlayarak Yahudileri kamu yaşamından tecrit etti; Yahudi bankerlerin ruhsatlarını iptal etti; zengin Yahudileri Irak’ın Filistin’deki savaşını sübvanse etmeye zorladı ve seyahat ve gayrimenkul satışı üzerine kısıtlamalar getirdi. Yahudiler ise, ‘Farhud’, her gün süregelen saldırılar ve Adas’ın şok yaratan ölümü karşısında yeraltı Siyonist faaliyetlere yöneldiler. Ayrıca Şlomo Sehayek’in hâtıratında da ifade edildiği gibi, Irak Yahudilerinin ülkeden kaçırılması için uğraşılar başladı.

Yahudiler Irak’ı terk ediyor

    1940’larda Yahudiler Irak’tan, önceleri küçük sayılarda olmak kaydıyla, Suriye ve Lübnan yoluyla Filistin’e kaçmaya başladı. 1940’lı yılların sonlarına doğru daha büyük kitleler halinde İran’a kaçmaya devam ettiler. Bu göçte Irak’tan İsrail’e daha büyük sayıda Yahudi’nin göç etmesini arzu eden Siyonist misyonerler öncülük ediyordu. Ancak bu yasadışı firarlardan ötürü öfkelenen ve rahatsız olan Irak yönetimi, Mart 1950’de Vatandaşlıktan Çıkma Yasası’nı yayınladı. Buna göre, Yahudiler ülkeyi yasal olarak ve temelli bir şekilde terk edeceklerdi. ‘Ezra ve Nehemia’ adı verilen operasyonun arifesinde, (çoğu Bağdat’ta ikamet eden) Irak Yahudi toplumunun hemen hemen tamamına tekabül eden 140 bin kişi, bu hak için kaydoldular. Bunların arasında ülkenin kuzeyinde yaşayan ve yaklaşık olarak Irak’ın Kürt Yahudilerinin tamamını temsil eden 20 bin Yahudi de bulunmaktaydı; bunların çoğunluğu, eğitim görmemiş ve fakir rençberlerdi. Bu kayıt faslının bitmesinden sonra, hükümet 1951’de ikinci bir yasa çıkardı. Buna göre Irak vatandaşlığından çıkıp da Irak’ı terk etmemekte ısrar edenlerin mal varlığı donduruluyordu.. Böylece bu kişiler, İsrail’e beş parasız mülteciler olarak sığınmak mecburiyetinde kaldı. Diğer Arap ülkelerinin de çoğu, bu yöntemleri izleyip Yahudileri kovdular ve taciz ettiler.

 Bu kitlesel ihraç döneminin bitiminde, Irak’ta yaklaşık olarak sadece 6 bin Yahudi kalmıştı. Geride kalan Yahudilerden çoğu, bu yıllarda zengin veya Irak toplumunda yüksek bir statüye sahip kişilerdi. Bu Yahudiler, 1958 ile 1963 yılları arasında Abd al-Karim Kassem’in  (1914-1963) liberal yönetimi döneminde tekrar kalkındılar. Abd al-Karim, kraliyet ailesini de devirmiş ve mensuplarının çoğunu, genç kral 2. Faysal ve Veliaht Prens Abd al-Ilah dâhil olmak üzere idam ettirmişti.

    Kassem’in 1958’deki darbesi esnasında Yahudiler, kasıtlı olarak Bağdat’ın dışındaki Russafa’da bulunan petrol tanklarını kundaklamak ile iftiraya uğradılar. Antisemit unsurlar da, intikam almak amacıyla, Laura Kadoorie Kız Okulunu yıktılar. Okul Filistinli mülteciler tarafından işgal edilmişti. Ancak darbeden iki ay sonra yaşam Yahudiler için normale döndü ve Kassam, yönetimi boyunca Yahudilere tam bir özgürlük ve eşit haklar sundu. Ne var ki Kassem, 1961’de Bağdat’ta Yahudi mezarlığını yıkarak, Abdul-Nasır’ın Kahire’deki kulesine benzeyen bir kulenin inşası için yer açtı. 1963’te Kassem’in Hasan al-Bakr (1914-1982) yönetimindeki Ba’as Partisi tarafından devrilmesiyle beraber, Yahudi cemaati tekrar ıstırap çekmeye başladı. Artık binlerce senelik bu toplumun sonunu hazırlayan son adımlar atılmaya başlanmıştı…