Entelektüel snobizm eleştirisi

Bir çağdaş sanat müzesi küratörü üzerinden, refah ülkelerindeki üst orta sınıfın riyakârlığını, güç, güven, sorumluluk hissi gibi temalar eşliğinde, kara mizah tadında eleştirilmesini izliyoruz. Dış görünüşüyle mükemmel, kusursuz görünen, özgüven patlaması yaşayan, yakışıklı kahramanımızın üst üste gelen olumsuz gelişmeler sonucu dengesini kaybedip, kendisini sorgulama ihtiyacını hissettiğine tanık oluyoruz. ‘Kare’, yönetmenin bir önceki filmi ‘Turist’ ve konusu itibariyle akrabalıkları olan Maren Ade’nin ‘Toni Erdmann’ın kalitesini yakalayabilen bir film değil. Yine de ‘Kare’ sosyal sınıflar arasındaki fakirlik-zenginlik farkı, ahlak, ırkçılık, vicdan, bencillik ve çaresizlik temalarını acı bir mizahla eleştiren bir film olarak izlenmeyi hak ediyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
8 Kasım 2017 Çarşamba

‘THE SQUARE’

Sen. ve Yön: Ruben Östund

Gör Yön: Fredrik Wenzel

Dekor: Josefin Asberg

Kurgu: Ruben Östlun Jacob Secher

Oyn: Claes Bang- Elisabeth Moss- Dominic West- Terry Notary- Christopher Laesso- Marina Schiptjenco- Elijandro Edouard

 

 

Cannes Film Festivali’nde katıldığı ilk ana yarışma filmiyle Edmund Östlund, 1951’de ‘Mademoiselle Julie’ ile Altın Palmiye kazanan Alf Sjoberg’dan 66 yıl sonra, İsveç’e bu büyük ödülü getiren ikinci yönetmen oldu.

Üç yıl önce Cannes’da, Belirli Bir Bakış bölümünde ‘Turist’ ile Jüri Ödülü kazanan 43 yaşındaki Östlund, ‘Kare/The Square’de çağdaş sanat müzesi küratörü üzerinden refah ülkelerindeki üst orta sınıfın riyakârlığını ve ‘öteki’ye bakışını kara mizah tadında eleştiriyor.

Stockholm’un bir sanat müzesinin saygı duyulan küratörü, özgüven sahibi yakışıklı Christian’ı merkezine alan film, entelektüel snobizm eleştirisi ve pesimist tavrıyla öne çıkıyor.

Boşanmış ve iki kız çocuğu babası, elektrikli araba kullanan, hayır işlerine destek olan, parlak kariyerinden, sanat çevrelerindeki gücünden emin, kadınların karşı koyamadığı Christian’ın bir sonraki şovu, yanından geçenleri başkaları için fedakârlığa davet eden, onlara sorumlu insanlar olduklarını hatırlatan ‘KARE’ isminde bir enstalasyondur.

Ancak bazen prensiplerimize uygun adımlar atmamız zordur. Christian’ın üçlü bir dolandırıcı çetesi tarafından telefonunun ve cüzdanının çalınmasına verdiği aptalca tepki, onu utanç verici durumlara düşürecektir.

Dış görünüşüyle mükemmel, kusursuz görünen Christian’ın üst üste gelen olumsuz gelişmeler sonucu dengesini kaybettiğine ve kapasitesini sorgulaması gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldığına tanık oluruz.

O, başına gelen sorunlarla uğraşırken, müzenin PR ajansı ‘Kare’ için umulmadık bir reklam kampanyası hazırlar. Kampanyanın çektiği tepki, Christian’ı ve müzeyi bir varoluş krizine sokacaktır.

BİR BURJUVAZİ VE SANAT DÜNYASI YERGİSİ

‘Kare’, konusu ve mesajlarıyla, geçen yılın en iyi filmlerinden biri olan Maren Ade’nin ‘Toni Erdmann’ıyla akrabalıklar taşıyor. Her iki filmin başkahramanı, entelektüel düzeyi yüksek, kariyer sahibi, işini iyi yapan, takdir edilen, toplum hayatında iyi imajı olan, donanımlı, nazik insanlar.

Dış görünüşleriyle imrenilen bu kahramanlardan birincisi özel hayatında boşluk yaşayan, yuva kuramamış güzel bir kadın (Toni Erdmann), ikincisi evliliğini sürdürememiş bir erkek (Kare).

Her ikisinin parlak kariyerleri için hayatı ıskaladıkları söylenebilir.

‘Toni Erdmann ile ‘Kare’, çizgi dışı konularıyla, acı mizahlarıyla öne çıkan birer dramatik film. İşledikleri benzer temalar arasında, güç, güven, çaresizlik, sorumluluk hissi ve sosyal sınıflar arasındaki fakirlik-zenginlik farkı var.

Pedro Almodovar başkanlığındaki bu yılki Cannes jürisinde yer alan Maren Ade’nin, Altın Palmiye oylamasında tercihini ‘Kare’den yana kullandığından şüphem yok.

‘Kare’de sunulan toplum, refahla yoğrulmuş, capcanlı, zengin, dost canlısı ve insani değerlere önem veren insanlardan müteşekkil.

Edmund Östlund, imajın kâğıt üstündeliğine, refahın gizliden gizliye yarattığı yozlaşmışlığa ve beslediği riyakârlığa yönelik sivri dili, yenilikçi ve tartışmaya açık fikirlerle dolu, iddialı bir film yapmış.

Film, modern toplum insanının gün geçtikçe bencilleştiğini, karşısındakileri tehdit olarak algılayıp, başkalarına karşı kendisini sorumlu hissetmediğini eleştiriyor.

‘Kare’, bencilliğimizin, bizleri itimatsızlık beslediğimiz insanlardan ve ideallerimizden uzaklaştırdığı mesajını veriyor.

BENCİLLEŞEN BİR MODERN TOPLUM

Müze yönetiminin onayını almadan devreye soktuğu kötü hazırlanmış, itici bir PR lansmanı Christian için çöküşün başlangıcı olur. Anne ile yaşadığı bir gecelik ilişkiden sonra kendisini hiç aramayan Christian, kişisel davranışlarını, babalığını, mesleki performansını yeniden sorgulama ihtiyacını hisseder.

Konformizmi iğnelemekten hoşlandığını gösteren İsveçli yönetmen, tuzu kuru, tasasız burjuvalara ve modern sanat çevrelerine de eleştiri oklarını yöneltiyor.

Filmin en önemli ve etkileyici sekansında, sanat müzesi sponsorlarının onuruna verilen bir yemekte gösteri yapan, yarı çıplak müze sanatçısı Oleg, orangutanı andıran yürüyüşü ve çığlıkları ile salona girer. Masalara tırmanması, tabak ve bardakları kırması, kadınların saçını okşaması sanatseverler tarafından hoşgörüyle karşılanır. Ancak Gijoni’nin bir kadını yere yatırıp alenen tecavüze kalkması geceyi kâbusa dönüştürür.

Davetli erkekler, sanatçının artistik bir performans peşinde olmadığının bilincinde, onun üstüne çullanıp adeta linçe girişirler.

Oleg rolündeki Terry Notary, Christian’ı canlandıran Danirmarkalı Claes Bang, evcil bir şempanze ile yaşayan Amerikalı müze yöneticisi Anne’ı oynayan Elisabeth Moss çok başarılı. Jane Campion’un TV dizisi ‘Top of the Lake’ ile Altın Küre Ödülü kazanan Moss, ünlü Amerikan drama dizisi ‘Mad Men’in ve Walter Salles’in ‘On the Road’ filminin de oyuncusu.

Özetlemek gerekirse ‘Kare’, yönetmenin bir evvelki filmi ‘Turist’in seviyesini yakalayamayan bir çalışma.

İSVEÇ’E 66 YIL SONRA ALTIN PALMİYE GETİREN İSVEÇLİ

1974’te İsveç’te doğan Edmund Östlund, kar kayağı tutkunu bir yönetmen olarak, iki disipline odaklanan kısa metrajlı filmlerle sinemaya atıldı. Göteborg Üniversitesinin Sinema Bölümü’nü bitirdikten sonra, insanların davranış biçimlerine odaklanan sosyolojik ağırlıklı filmler yaptı.

Sinemasının karakteristik özelliği olan uzun plan sekanslarıyla ünlendi. Berlin Film Festivali’nde 2010 yılında ‘Handelse Vid Ban’ adlı filmiyle En İyi Kısa Metraj Altın Ayı Ödülü’nü aldıktan sonra altı uzun metrajlı film yaptı.

Son üç filmi Cannes Film Festivali’nde gösterildi. 2008’de ‘İstemsiz/De Ofrivilliga’,  Belirli Bir Bakış Bölümünde, 2011’de ‘Oyun/Play’ yarışma dışı gösterildi. 2014’te ‘Turist/Snow Therapy’ Belirli Bir Bakış Bölümü’nün Jüri Özel Ödülünü kazandı.

İki çocuklu bir çiftin ilişkisi üzerinden evlilik kurumunun dengelerine göz atan ve tartışma yaratan ‘Turist’te, Östlund, çiğ altında kalan bir dağ otelinde, aile reisinin bencilliğini ve insani zaafları otopsi masasına yatırmıştı.

‘Kare’ aynı zaaflara sahip, dışarıdan mükemmel gözüken bir erkek portresi üzerinden günümüz dünyasında imajların arkasındaki boşluklara, görünenle gerçek arasındaki mesafelere dikkat çekiyor.

Edmund Östlund Göteborg Güzel Sanatlar Akademisi’nde sinema bölümünde öğretim görevlisi mesleğini sürdürüyor.

Mayıs ayında Cannes’da ödül töreninden sonra, elinde Altın Palmiye’siyle yaptığı basın toplantısında Östund, “Bu ödülün kariyerimi geliştirmede bana çok yardımcı olacağını zannediyorum. Filmle, günümüz sanat konseptini eleştirmek benim için önemliydi. Bana ‘Kare’nin neyi sembolize ettiği soruluyor. Ben kendimi o karenin içinde hissediyorum. Başkalarının haklarına saygı göstermiyoruz. Ben dün Cannes’da yaya geçidinde arabanın çarptığı bir adam gördüm” dedi.

Filmdeki ‘Kare’, alanı büyük bir toplumda farklı katmanlardan, farklı sosyal sınıflardan gelen insanların küçük bir yansımasıdır. Christian, ziyaretçileri insanlara güvenmeli mi, güvenmemeli mi sorusuyla iki farklı yoldan birini seçmeye davet etmektedir.

Östlund, konuşma özgürlüğü, sanatsal özgürlükler, sosyal sansür gibi konuları, İskandinav perspektifinde, politik ve sosyal bir çerçevede inceliyor.

Yönetmen, dışarıdan bakıldığında medeni ve özenilesi görünen İsveç’te dahi sınıfsal ve kültürel bir uçurumun varlığına dikkati çekiyor ve izleyicisini rahatsız eden özgün filmleriyle olay yaratmaya devam ediyor.