Müzik tutkunu bir hazan: İZZET BAROKAS

Yaklaşık on senedir Ortaköy Sinagogunda hazanlık yaparak herkesi sesine hayran bırakan, sesi kadar kibarlığıyla da gönülleri fetheden İzzet Barokas’ı daha yakından tanıyalım…

Dora NİYEGO Toplum
21 Haziran 2017 Çarşamba

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

1987 yılında İstanbul’da doğdum. Lise eğitimimi Ulus Özel Musevi Lisesinde tamamladıktan sonra, Bilgi Üniversitesi İşletme Enformatiği bölümünden tam burslu olarak mezun oldum. On seneye yakın süredir Ortaköy Etz Ahayim Sinagogunda, Şabat ve bayram günlerinde hazanlık yapmanın yanı sıra, dış ticaret-mümessillik sektöründe ilaç ve gıda firmalarına makine ve hammadde tedarikinde bulunuyorum. İşimin önemli bir bölümü Çin ile olduğundan, bir ayağım devamlı orada. Hatta bazıları, orada bir ailem olduğundan bile şüpheleniyor.

İnsanın içine işleyen çok güzel bir sesiniz var. Bunu ne zaman fark ettiniz ve nasıl değerlendirdiniz?

Belki biraz klişe bir cevap olacak ama kendimi bildim bileli müzik ve şarkı söylemek en büyük tutkum oldu. Sahne ile ilgili ilk deneyimimi, İzzet Bana’ya borçluyum. 1991 yazında Dostluk Yurdu Derneğinin sergileyeceği ‘Yosef’in Renkli Rüyaları’ müzikalinin hazırlık aşamasında, ablamın da yer aldığı kalabalık bir çocuk korosu vardı ve haftalık provalar Büyükada Sinagogunda, Talmud Tora sonrasında yapılıyordu. Ablam koroda olduğundan, Talmud Tora sonrası onunla eve dönebilmek için provasının bitmesini beklerken, şarkıları ezberlemeye ve söylemeye başladım. İzzet Bana’nın sesimi fark etmesiyle koronun en küçük üyesi olarak 4,5 yaşında, Kenterler Tiyatrosunda ilk kez sahnenin tozunu yutmuş oldum. 1993 senesinde ‘Moiz in Broadway’ müzikalinde ilk solistlik deneyimimi yaşadım. Bu benim için müthiş bir şeydi. Ekibin en küçük üyesi olmamdan ötürü aldığım övgü ve alkışlar, ileriki dönemde müzik sevgimi artırarak devam ettirdi.

Şimdiye dek hangi dini faaliyetlerde solistlik yaptınız?

Çocukluğumun önemli bir bölümünde Talmud Tora öğrencisiydim ve Şişli Sinagogunda Şelomo Çiprut’tan yaklaşık 15 yıl boyunca, grubumuzla birlikte ders aldık. Bu süre içerisinde kültürümüz, yaşam biçimimiz ve ritüellerimizle ilgili bilgilenirken, bir yandan da tüm etkinliklerde solistlik yapma fırsatım oldu. Bu kapsamda, birçok Avrupa cemaatinden genç grupların da yer aldığı bir yurtdışı şarkı yarışmasına katıldık.

Bildiğiniz üzere son dönemde, sinagog dışında da düğün törenlerinin gerçekleştirilmesi mümkün oldu. Bu törenlerde canlı müzik eşliğinde şarkı söylemek, gelin ve damadın bu özel günlerinde, birlikte seçtiğimiz güncel müzikal lezzette hazırlanmış düğün şarkılarını seslendirerek, heyecanlarına ortak olmak bana büyük keyif veriyor.

Dini faaliyetler dışında solistlik yapmayı düşünmüyor musunuz?

Açıkçası bu konu ile ilgili çok sayıda teklif gelmesine rağmen, heyecanımı taze tutabilmek adına, bu işi fazla profesyonelleştirmemeyi tercih ediyorum. Ancak bu konuyla ilgili ilginç bir anım da var: Popstar yarışmasının televizyonda çok popüler olduğu dönemde, arkadaşlarımla gittiğim bir karaoke barda, programın yapımcısı olan Osmantan Erkır da vardı ve kendisi beni dinleyip, mutlaka yarışmaya katılmam için kartını vermişti. Aklımdan katılmak geçmese de, böyle bir yaklaşım hoşuma gitmişti. Anlayacağınız ben daha çok butik iş yapmayı seviyorum ve şu an için yaptığım iş beni yeterince tatmin ediyor. Tabii ileride hayatın nerede, ne gibi sürprizler getireceği belli olmaz.

Müzik eğitimi aldınız mı?

On yaşındayken gitar çalmaya başladığım sırada, solfej eğitimi de almaya başlamıştım. Tabii o yaştaki aklımla, özellikle solfej kısmının can sıkıcı olduğunu düşünüp, iki senenin sonunda, yaşıtlarımla daha fazla vakit geçirebileceğim futbol, basketbol gibi spor dallarına yönelmeyi tercih etmiştim. İnsan kendini biraz tanıyınca, neyin kendisine daha iyi geldiğini anlıyor derler ya, ben de liseyi bitirmeye yakın bir dönemde, müzik konusuna daha fazla eğilmeye karar verdim. Çağnur Gürsan gibi, Türkiye’nin en saygın opera sanatçılarından birinden şan eğitimi alma fırsatım oldu, hâlâ da iş yoğunluğundan fırsat buldukça özel derslere devam etmeye gayret ediyorum.

Diyebiliriz ki, müzik sizin için bir hobi.

Aslında ‘yarı-hobi’ desek daha doğru olur. Sevdiği işten para kazanan insan için, dünyanın en şanslı insanı derler. Ben de kendimi onlardan biri olarak görüyorum. Diğer yandan, müzikten ve şarkı söylemekten o kadar hoşlanıyorum ki, bunu belli bir seviyenin üzerinde yaparak, benim için değerini düşürmek istemiyorum.

Sizi ilk dinlediğimde sesiniz beni çok etkiledi. Yanlış hatırlamıyorsam, size yurt dışından da teklifler gelmişti ama siz kabul etmemiştiniz. Sebeplerini anlatabilir misiniz?

Teklif geldiği doğru. Ancak teklifleri kabul etmediğim konusunda yanılıyorsunuz. Yurtdışı bağlantılarım sayesinde, birkaç kez Amerika ve İsrail’de şarkı söyleme ve hazanlık yapma fırsatı elde ettim ve bu benim için büyük bir onurdu. Elimden geldiğince bu fırsatları değerlendirmeye ve zevk alacağım etkinliklerde yer almaya çalışıyorum.

Genellikle sesi güzel olanlar askerde de şarkıcı olur, peki ya siz?

Ben de bu kuralı bozmadım tabii. Askerliğin ilk gününde mesleğim sorulduğunda, orduevine gidebilme umuduyla şarkıcı olduğumu söylemiştim ve bu da bana askerliğim boyunca pek çok kapı açtı. Üniforma giymeden, takım elbiseyle, en sevdiğim işi yaparak askerliğimi tamamladım. Çok sevdiğim bir arkadaşım ile birlikte sayısız konserler verdik. Kısıtlı bir repertuarla gittiğim askerlik görevinde, beş aylık süre içinde repertuarımı oldukça genişlettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

Yeteneğinizi gelecekte başka vesilelerde kullanmayı düşünüyor musunuz?

Belirttiğim gibi, insanın hayatında ne gibi sürprizlerle karşılaşacağı belli olmuyor. Günün birinde bu benim esas mesleğim haline de gelebilir, kim bilir? Şarkı söylemeyi Tanrı’nın bana bahşettiği bir armağan olarak görüyorum. Bunu yaparak, insanların yüzlerini azıcık da olsa gülümsetebiliyorsam eğer, ne mutlu bana.

Sizi birçok kere Ediz Bahar ve Cenk Rofe ile birlikte solistlik yaparken dinledim. Üçünüzün bir araya gelmesi nasıl oldu?

Ediz ve Cenk ile ilk olarak aynı kadroda oluşumuz ‘Yosef’in Renkli Rüyaları’ müzikali içindi. Benim daha ilkokula bile başlamadığım zamanlar… Takip eden iki senede de başka müzikallerde onlar solist, ben de maskot-solist olarak bulunuyordum. Üçümüzün tekrar bir araya gelmesi ise, yaklaşık 20 yıl sonra oldu. Talmud Tora’nın 75. kuruluş yıldönümünde Momo Gözcü ve İzzet Bana’nın koordinatörlüğünde, ‘Üç Tenor’ konseptinde bir konser yapmayı planladıklarını ve bu ekipte yer almamı istediklerini söylediklerinde çok mutlu olmuştum. Sonuç olarak, Neve Şalom Sinagogunda çok güzel bir ambiyans ve kalabalık seyirci grubu önünde, unutulmaz iki konser verdik. Konserler insanların gözünde beğeni kazanınca tekrarı istendi ve ertesi yıl, daha önce Yehoram Gaon, David D’or, Dudu Fischer gibi değerli sanatçıların sahne aldığı Hanuka Konseri’ni, saygın bir orkestrayla birlikte üçümüz sergiledik.

Bunca senedir içinde yaşadığım toplumun karşısında sahne almak, ravlarımızı el ele dans ederken görmek, benim için unutulmaz bir deneyim olmuştu.

Müzik dışındaki ilgi alanlarınız neler?

Seyahat etmekten ve yeni insanlar, yeni kültürler tanımaktan büyük keyif alıyorum. Yaşı ve mevkisi ne olursa olsun, her insandan öğrenilecek bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de insanları dinlemek çok önemli.

Ayrıca sıkı bir Beşiktaş taraftarıyım (çocukluğumda maç izlerken ateşim çıkacak kadar sıkı). İstanbul’da olduğum sürece her maça gitmeye çalışıyorum. Uzun yıllardan sonra, art arda iki kez şampiyonluk kutlayıp üçüncü yıldızı alınca da, keyfimiz yerinde anlayacağınız.