Gökyüzü bulutluydu bu sabah

“Küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler dilsizdir.”/ Nijerya Atasözü

Dalia MAYA Köşe Yazısı
24 Mayıs 2017 Çarşamba

“Küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler dilsizdir.” 1

Nijerya Atasözü

 

Yaşamı idame ettirebilmek kimisi için ayakkabının içine konan bir taş parçasına bağlıydı! Sınıflandırma sırasında küçük çocuklar işe yaramaz sayılıp direkt ölüme gönderildiklerinden boy ölçüsünü 1-2 santim fark ile geçebilmek için gerekliydi kimine ayakkabısının içine taş koymak. Sınıflandırılmanın neye göre yapıldığını bir şekilde duymuşsa eğer... Yaşamda kalmak bir subayın gözünde güzel gözükmüş olmaya bağlıyken mesela... Ya da kim bilir güçsüz olduğu için geride kalmakta gizliydi bazan da sır. Zayıflığın şansın olabiliyordu bazan. Zayıf olduğu için yürüyüşte geride kalınca tuvaletleri önce eliyle sonra da bir albayın kararı ile kendisine verilen bir kürekle temizlemesi gerekmişti. İşini bitirdiğinde kimse kalmamıştı... Onunla ne yapacağını bilmeyen Nazi subayın sorusu üzerine doktor olduğunu söylediğinde ölü bedenlerden altın diş gibi değerli malzemeleri söküp ayıklama göreviyle yaşama bir süre daha tutunabilmiş Yahudi cerrah gibi.

Ve Virna... Her şeye rağmen hayattayız ve artık yaşam yürüyüşü yapıyoruz düşüncesi ile yapılan Yaşam Yürüyüşü /March Of Living’e Tuna Alkan 2005 yılında toplum gençlerini ilk defa götürdüğünde Virna ile tanışmışlardı. Virna bir toplama ve ölüm kampı kurtulanı idi ve o turda Türk grubunun rehberliğini üstlenmişti. 3-4 günlük turun o son sabahında, her günkünden daha bakımlı, makyajlı ve çok şıktı. Kimse soramıyordu nedenini. O sabah Birkenau’ya gidilecekti. Bir ölüm makinesiydi Birkenau... Sistematik bir insan imha fabrikası... Daha kapıdan girer girmez sınıflandırılıyorlardı insanlar... Sağa ya da sola... Gaz odalarına ya da bedava işçi olarak çalıştırılmak üzere bir süre daha yaşama... Her gün binlerce kişinin gaz odalarında katledilip krematoryumda yakıldığı Birkenau, küllerin bile satılıp ekonomiye dahil edildiği anlatılamaz bir vahşet makinesi idi; kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir soykırım!

Virna, şık, makyajlı ve neşeli idi o sabah. Gülümseme yüzünden hiç eksik olmamıştı. Önceki günlere göre garip bir durumdu bu. Ama grup bir tevekkülle izliyordu ne olacağını. O sabah Birkenau’da otobüsten indiği anda başını gökyüzüne kaldırmasıyla gözyaşları boşandı gözünden. Yıllar önce küçük bir kız çocuğu iken Macaristan’dan getirilmiş ve Auschwitz’e kapatılmıştı. Yapılan sınıflandırma sırasında annesini önce kaybetmiş ve sonra onun diğer sıranın arkalarında bir yerden ona seslendiğini duymuştu: “Beni görmezsen eğer gökyüzüne bak. Ben bulutların arasından sana el sallıyor olacağım.”

“İki sene kaldım burada. Hep bulutlara baktım” diyordu Virna. Savaş bittikten sonra yıllarca sessiz kalmış ancak Elie Wiesel’in yönlendirmesiyle konuşmaya, yaşadıklarını anlatmaya başlamıştı. Yaşanan vahşetin geleceğe aktarılabilmesi açısından yaşamak zorunda bırakıldıklarını söze dökme, insanlarla paylaşma cesaretini gösteren kamp kurtulanlarından biriydi o. Cehenneme yeniden girmek gibiydi anılarını anlatmaya başlamak.  Oysa 6.000.000 Yahudi’nin sistematik olarak yok edildikleri o cehennemden, o insan imha fabrikasından, savaşın bitmesine rağmen hiç çıkabilmişler miydi sanki? Birkenau’yu ziyaret ettikleri o sabah 83 yaşındaydı.  Ne yazık ki güneş, bulutsuz bir gökte pırıl pırıl parlıyordu.

***

Daha önce polak askeri garnizonunun olduğu, ancak işgalden sonra Almanların Auschwitz ve Birkenau toplama ve ölüm kamplarını kurduğu bu kasabanın eski adı Oswiercim idi. Dünya tarihinin en karanlık trajedilerinin yaşandığı bu yörenin adı Polakçada aydınlanma anlamına geliyordu.

***

Amaç Yahudi halkını, kültürleri ile birlikte yok etmekti. Bugün bizler gençlerimizle birlikte oradaydık. Naziler yoktu artık. Biz Yahudiler yine buradaydık. Tüm yok edilenleri düşündük. Onların anılarına mum yakıp duamızı ettik. Ve başınızı kaldırıp gökyüzüne baktık Virna için.

Gökyüzü bulutluydu bu sabah.

---

1 Hiçbir kelime, hiçbir yazacağım karşılayamaz kamplarda yaşananları. Sözlük dağarcığımdaki hiç bir kelime yetmez olanları ifade etmeye. Aklımızın ruhumuzun almadığı geçmişimizin bu karanlık sayfasıdır Holokost. Çalışma ve ölüm kamplarını, ya da bugün onlardan geride kalanları ziyaret etmek, yaşananları hatırlamak ve gelecek nesillere aktarmak, insanın insana yaptığı kötülükte sınır tanımayabileceğinin farkında olmamız ve kötülüğe bir daha asla izin vermemeyi öğrenmemiz açısından her insanın dini, dili, milliyeti, cinsiyeti, inanışı ne olursa olsun, ziyaret etmesi gereken dünyanın en büyük mezarlığıdır Auschwitz ve Birkenau.