“Federasyon başkanlığına adaylığımı koyabilirim”

Fenerbahçe tarihinin en önemli isimlerinden biriydi. La Liga´nın en büyük takımlarından Barcelona´da forma giyip ülkemizi temsil etti. Barcelona’ya imza attığında Türkiye´de yetişen bir Türk futbolcusunun da bu seviyelere çıkabileceğinin en büyük kanıtı oldu. Ülkemizin yetiştirdiği belki de bir numaralı kaleci olan Rüştü Reçber, merak edilenleri ŞALOM’a anlattı.

Rıfat KARAKÖY Spor
29 Mart 2017 Çarşamba

Biraz çocukluk yıllarınızla başlamak istiyorum. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Öğrencilik hayatınız nasıldı?

Antalya, Korkuteli, Küçükköy’de geçti çocukluğum. Üç kardeşiz. Dolu dolu bir çocukluk yaşayamadım çünkü maddi imkânlarımız oldukça kısıtlıydı. İlk futbol topumu rahmetli dedem 11 yaşında aldı bana. Ondan önce çoraptan toplar yapıp oynardık. Köyde yaşamanın avantajları vardı; mesela çok serbesttik, doğayla iç içeydik. Bugünkü çocuklara bakıyorum; çok kapalı ve serbest olmayan bir çocukluk geçiriyorlar. Özetle çocukluğum için güzel ama zor günlerdi diyebilirim. Öğrencilik hayatımla alakalı da çok ortalama bir öğrenciydim dersem yanlış olmaz.

 

MAHALLE FUTBOLU

Futbola ilginiz nasıl başladı? Bir idolünüz var mıydı?

Çocukluğumuzda televizyon yoktu; maçları radyodan dinlerdik. Çocukken zaten hayatımız futboldu. Bir arkadaşımızın topu varsa biz şanslı çocuklardandık. Mahalle aralarında, okullarda oynuyorduk hep. İlgim öyle başladı. Kaleci olacağım, böyle bir kariyerimin olacağı, bu noktalara geleceğim, hayalini bile kuramadığım bir olguydu.

Aklınızda futbolcu olmak yoktu yani?

Yoktu, tamamen arkadaşlarla geçirilen bir vakitti benim için. Oyuncağımız yoktu, paylaşabileceğimiz oyunlar yoktu. Varsa yoksa futbol… 5-10 çocuk toplanıp okulda ya da mahallede top oynardık.

Sonraları futbol kariyeri nasıl başladı? Altyapı sürecinde neredeydiniz?

Lise çağında basketbol oymaya başladım. O süreç, elimin top ile kaynaştığı süreçtir. Aynı zamanda babam da güreşçiydi, dolayısıyla genetik olarak spora yatkınlığım vardı. Lise 1-2 yıllarında Korkuteli’nin amatör takımı vardı. Korkutelispor’un PAF takımında oynamaya başladım. Aynı süreçte Açık Öğretim İşletmeyi kazandım ama yürümedi. Sonrasında 3. Lig’deki Burdurgücü’ne geçtim. Bir yıl sonra da Antalyaspor’a transfer oldum ve profesyonel kariyerim başlamış oldu.

 

FENERBAHÇE’YE TRANSFER

Fenerbahçe’ye transfer süreci nasıl gelişti?

Antalyaspor’dayken Ümit Milli Takım’da oynuyordum. Oradaki başarım İstanbul’daki üç büyüklerin dikkatini çekti. İlk Beşiktaş ile görüşüp anlaştık. Ancak bir kaza geçirdim ve Beşiktaş transferim gerçekleşmedi. Bunun sebebi de futbol hayatımın bitmiş olabileceği yönündeki şüphelerdi. Futbola geri döndükten sonra Fenerbahçe’den teklif aldım. O dönemin başkanı rahmetli Güven Sazak idi. Beni Fenerbahçe’ye almaya gelenler ise Ömer Çavuşoğlu ve Cemil Turan idi. Fenerbahçe beni istediği zaman Antalyaspor’un Başkanı Hasan Subaşı vermeyi kabul etti. Ancak o sene Antalyaspor alt ligde şampiyonluğa oynuyordu. Subaşı, bir yıl Antalyaspor’da kiralık kalmam koşuluyla Fenerbahçe’ye transferime onay verdi.

Fenerbahçe ile anlaştığınız dönemlerde sanırım eşinizle tanıştınız?

Evet, o dönemlerde tanıştık, ancak o Antalya’da ben İstanbul’da olduğum için iki yıl uzak kaldık. İki senenin sonunda da evlendik. Eşimi iki defa gördüm. Biri tanıştığımda, diğeri de iki yıl sonra evlenme teklifi ederken.

Nasıl evlenme teklifi ettiniz?

İlginç olacak ama ben telefonda evlenme teklifi yaptım (Gülerek). İkinci görüşmemizdi o kadar çok ısrar ettim ki görüşmek için artık tamam dedi. Antalya’ya gittim, buluştuk. Bir akşam yemeğe gittik; Antalyaspor’dan kaptanımız Adnan Abi ve eşiyle birlikte. Orada söz yüzüklerini taktık.

Maddi durumu kötü olan ailelerden gelen bazı futbolcularda, para ile şöhret davranış bozukluklarına ve başka problemlere sebep oluyor. Siz bunu sindirmiş gözüktünüz her zaman. Geçiş sürecinde kendinizi nasıl hissettiniz? Neler yaşadınız?

O durumdan buraya geldiğinizde, size maddi olanaklar sunulduğunda bunu iyi değerlendirmek gerekir. İyi değerlendirenleri de, kötü değerlendirenleri de gördük. Çok ferah bir çocukluk hayatı geçirmediğim için kazandığım paranın değerini hep bilerek davrandım. Ailemiz bizi böyle yetiştirdi. Karakter olarak ne kadar sağlam olursanız olun, girdiğiniz ortam sizi bozabilir. Siz müsaade etmezseniz sorun yok; hayatım boyunca hep bunu yaptım. Çok şanslıyım, çok iyi bir ailede yetiştim. Kültür seviyemiz çok yüksek değildi belki köyde olduğumuz için, ancak gelenek ve göreneklerimiz vardı. O paralar kazanıldıktan sonra her şey size kalmış. Geçmişinizi unutmamak gerekir.

Siz bunu iyi başardınız, başaramayanlar çok…

Dediğim gibi ortam sizi bozabiliyor. Benim ‘yıldız adayı’ diye gelip kaybolan çok arkadaşım oldu. Futbolculuk çok zor bir meslek, milyonlarca kişi içerisinden seçiliyorsunuz ve bu şansı yakalıyorsunuz. Onun dışında futbol erken emekli olunan bir iş. Bu sebeple bu dönemi en iyi şekilde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bunun dışında futbolcu bence bildiği işi yapmalı. Örneğin ben hayatım boyunca ticarete girmedim. Girip batan çok abilerimiz oldu. Futbolculara önerim paralarını ya bankada tutup değerlendirmeleri ya da gayrimenkule yatırmaları.

 

BARCELONA BAŞARISI

Bir röportajınızda “Antalya’dan İstanbul’a geldiğimde çok korkmuştum” demiştiniz. Aynı his İstanbul’dan Barcelona’ya gittiğinizde de oldu mu?

Yok olmadı. En büyük nedeni Barcelona’ya gittiğimde oradaki takım arkadaşlarımın beni tanıyor oluşuydu. Türk Milli Takımı’nın kalecisi Rüştü olarak biliniyordum. O dönemin başkan adayı Laporta; beni ve Ronaldinho’yu başkanlık vaadi olarak göstermişti. Dolayısıyla bir sıkıntım olmadı; son derece güzel karşılandım. Tecrübeliydim, bana bakış açıları çok olumluydu. Takım arkadaşlarımın çok desteğini gördüm.

En çok kiminle yakındınız Barcelona’da?

Charles Puyol ve Luis Enrique çok yakınlık gösterdi. Biri kaptan, biri kaptan adayıydı o dönemde. Onun dışında Kluivert, Reiziger, Overmars, Ronaldinho. Herkes tarafından iyi karşılandım diyebilirim. Bu arkadaşlarla hâlâ iletişim halindeyiz.

Barcelona’daki ilk maçınızda neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?

İlk Espanyol maçıydı. Katalan derbisi. Espanyol’un sahasında 3-1 kazanmıştık yanlış hatırlamıyorsam. O maçtan sonra da ilk İspanyolca röportajımı vermiştim.

Orada konuşulan dili öğrenmek çok önemli tabi…

Bunu bir gurur kaynağı yaptım. Rjkaard benim için hep “İspanyolcası yok, anlaşamıyor” dedi. Bunun üzerine özel öğretmen tuttum. Haftanın 3-4 günü sürekli çalıştık. Özellikle spor terimlerinin çoğunu öğrendim. Rjkaard’ın sözlerini gurur meselesi yapmıştım. Espanyol maçından sonraki o röportaj da aslında bir mesajdı. Çok mu iyi konuştum? Belki hayır ama o medeni cesaretti ve öğrendiğim kadarıyla kendimi ifade ettim.

Barcelona dönemindeki hayatınız nasıldı? Aileniz de mi sizinle beraberdi?

Barcelona ile ilk anlaştığımda Amerika ve İngiltere turnemiz vardı. O döneme denk gelince ilk başta orada bir ev ayarlayamadık, otelde kaldım. Eşim ve kızımla yaklaşık 2-3 ay otelde yaşadık, daha sonra eve geçtik.

Onların hayatı nasıldı?

Orada çok Türk Musevisi var. Çok sahip çıktılar bize. İlk gittiğimiz günden itibaren bize çok yardımları oldu. Onlar sayesinde hiç yabancılık çekmedik.

Eski demeçlerinizde, “Barcelona’dan önce Manchester United ile anlaşmıştım, Barcelona olmasaydı United’a transfer olacaktım” demiştiniz. Barcelona serüveni bittikten sonra bana göre Manchester United için geç değildi. Örneğin Edwin Van Der Şar 35 yaşında Fulham’dan United’a transfer oldu ve altı sene kaldı. Barcelona sürecinden sonra bir motivasyon düşüklüğü yaşadınız mı kariyeriniz açısında?

Barcelona taraftarıyım. Gitmeden önce Manchester United ve Arsenal ile ön mukavele imzalamıştım. İsrailli menajer Pini Zahavi bütün bu takımlarla anlaşmam sürecini yönetmişti. Barcelona’ya gittiğimde tek bir hayalim vardı: o formayı tek bir kere bile olsa giyip o stada çıkmak. Benim için tavan Barcelona idi. Dünyanın en iyi ikinci kalecisi olarak gittim oraya. Ancak ailesine çok bağlı biriyim. Düzenim için tek adres Fenerbahçe idi. Barcelona sonrası İngiltere de olabilirdi; başka teklifler de vardı ancak ailemin düzenini bozmak istemedim. Bu tarz kararları vermeden hep eşimle oturup düşünürüm. Barcelona sonrasında yine oturup düşündük; Fenerbahçe’nin doğru olacağını kararlaştırıp bu şekilde bir yol izledik.

Teknik direktör ile anlaşmak bir futbolcunun kariyeri için çok önemli diye düşünüyorum. Barcelona bu konuda bazı zorluklar yaşadınız…

Tabi ki Barcelona’ya gittiğim zaman Laporta bana “Ya Guus Hiddink ile anlaşacağız ya da Koeman ile; ikisi de seni çok istiyor” dedi. Ancak daha sonra iki isim de olmadı, Frank Rjkaard geldi. Örneğin Arda o konuda çok şanslı Luis Enrique, Arda’yı çok destekliyor. Yoksa Arda bence geçen seneki performansıyla Barcelona’da kalamazdı. Luis Enrique ısrar etti ve şimdi çok başarılı. Frank Rjkaard Amerika turnesinde bana açık açık “Seni ligde oynatmayacağım” dedi.

O anda ne hissettiniz? Kalıp savaşacağım mı dediniz? Moraliniz mi bozuldu?

O an biraz tecrübesizliğimin kurbanı oldum. Bir cevap vermedim. Ama çok mücadele ettim. Beni oynatmama nedeni olarak İspanyolca bilmemem ve yabancı statüsünde oynamamı gösterdi. İspanyolcayı o yüzden öğrendim. Daha önce Nihat Kahveci’nin yaptığı gibi başvuru yapıp AB statüsünde oynama hakkı kazandım. Beni oynatmaması için gösterdiği tüm engelleri ortadan kaldırdım ancak ikinci sene bana yine “Seni oynatmayacağım” dedi. Teknik direktörleri hep kadına benzetirim; adamı rezil de eder vezir de.

 

TÜRK FUTBOLUNA BAKIŞ

Geçenlerde Arda Turan bir röportajında şöyle demiş: “Her yerde Arda Turan var diyorlar! Tabi ki ben olacağım. 100 yıllık tarihe baksınlar kaç tane Arda Turan var? Fazla mütevazılık kibir göstergesidir. Ben gittikten sonra bakalım kaç futbolcumuz Atletico Madrid ya da Barcelona’ya gidebilecek göreceğiz.” Siz de kariyer olarak bu noktalara gelmiş biri olarak bu sözler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Evet bazen mütevazı olmayacaksınız. Arda’nın sözlerine son derece katılıyorum. Oralara gitmek kolay değil. Arda’nın gitmeden önceki Atletico Madrid dönemi, ortaya koyduğu performans, kendini ispatlaması… Arda kendi performansı ile o noktaya çıktı. Arda’nın oraya giderken çektiği zorlukları bir tek Arda’nın kendisi bilir. Anlarım çünkü yaşadım. Oraya gittiğim zaman Türkiye’den tek bir kanal röportaja geldi, o da ATV’den Faik Çetiner. Barcelona’ya gitmişim! Büyük bir olay ve tek bir basın mensubu benimle röportaja geliyor. Beni burada vatan haini ilan ettiler Barcelona’ya gittim diye; zihniyet bu. Bu yüzden Arda’nın dediği doğru. Bir Arda Turan, Bir Rüştü Reçber kolay yetişmiyor. Arda bu sözlerle yanlış anlaşılıyor olabilir ama aslında bu sözleriyle egosunu göstermeye çalışmıyor. Orada kalmanın zorluklarını anlatmaya çalışıyor. Ben de söyleyebilirim, bakalım bir daha ne zaman bir Türk kaleci Barcelona kalesini koruyacak? Geçecektir, geçmeli de ama ne zaman olur bilmiyorum.

Türk futbolcusu duygusal mı sizce?

Duygusallık başka bir konu. Yabancı futbolcular da duygusal. Bizim onlardan tek farkımız biraz daha amatörce yaklaşıyoruz. Amatörce dediğim o ruhla. Yabancı için maç bittiği zaman biter. Biz Türkler aramızda “Niye böyle oldu”yu saatlerce tartışırız. O yenilgiyi atlatmamız da uzun sürer. Onlarla tek farkımız bu.

Arda’nın Milli Takıma alınmama sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

O tamamen Fatih Terim’in başarısızlığını örtmek için kullandığı bir yöntem diyelim. Bu hareketle Fatih Terim başarısızlığını Arda, Burak, Caner, Hakan Balta gibi oyuncuların üzerine yıktı. Deve kuşu misali. Kafasını gömdü Fatih Hoca ama her şeyin farkındaydı. Sonra hatasından döndü. Demek ki başarısız olan sensin, o çocuklar seni oraya kadar getirdi. Fatih Hoca şu an başarısız olduğunu itiraf edemiyor.

Fatih Terim’i son zamanlarda başarısız mı buluyorsunuz?

Kesinlikle başarısız. Şahsen futboldan uzaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Türk futbolundan uzaklaşmalı, elini ayağını çekmeli artık. Yaptığı her işe saygı göstermek, değer vermek lazım ama herkesin bir dönemi vardır. Herkesin ne zaman bırakacağını iyi bilmesi lazım.

Neden bırakması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ego mu, taktiksel yetersizlik mi?

Günümüz futbol düşüncesinden uzak bir isim haline geldi. 14 yabancı olayını bu ülkenin başına saran kendisidir. O zamanlar söyledim, 14 yabancı ülke futbolunun tabanına konulmuş bir dinamittir. Bugün ortaya çıkıyor. Şimdi 14 yabancıdan nasıl kurtuluruzun hesabını yapıyorlar. Bunu çıkartan kimdir Fatih Terim’dir.

Yabancı sayısının rahat bırakılmasına karşısınız o zaman?

Evet karşıyım. Zaten eskiden de oyuncu yetiştiremiyorduk şimdi hiç yetiştiremiyoruz. Ayrıca kulüpleri ciddi bir maddi yüke sokuyor bu yapı.

Büyük liglerin çoğunda bu sınırlama çok az, onlarla rekabet edebilmemiz açısından bu sınırlamanın rahat olması avantajımız olmaz mı?

Bu son 14 yabancı kuralını neden çıkarttılar? Türk futbolcular çok para alıyor diye, yurt dışına daha çok Türk futbolcu gönderelim diye ve transfer pazarında çok daha fazla alternatif içinden seçim yapabilelim diye. Şimdi senin yurt dışına oyuncu gönderebilmen için altyapılarından oyunca yetiştirebiliyor olman lazım. Yetiştirebiliyor musun? Hayır. Türk futbolcusunun kazanacağı para düşecek dediler, düştü mü? Düşmedi. Yapılan transferler daha çok alternatif içerisinden seçiliyor doğru ama getirilen isimlere bakıyorum hepsi emeklilik çağına gelmiş isimler. Baştan sona yanlış bir 14 yabancı kuralı çıkarıldı. Türk futbolu maalesef yalanlar üzerine kurulu. Türk Futbol Zirvesi vardı, sırf bu yüzden katılmadım oraya. Cumhurbaşkanımız salondayken 3000 kişi vardı içeride. Cumhurbaşkanımız çıkınca sayı 300-400’e düştü. Oraya Cumhurbaşkanımızı görmeye mi, Türk futbolunu kurtarmaya mı gidiyorsun?

Beşiktaş’a transfer sürecinize gelmek istiyorum. Kendiniz mi ayrıldınız Fenerbahçe’den?

Fenerbahçe’de oynarken çok değişik olaylar yaşadım, ama mutlu olduğum anlar o kadar fazla ki... Yaşadığım 1-2 kötü olay var ama onlar da çok ağır şeylerdi. Bunlar benim Fenerbahçe’den kopmamı sağlayabilirdi ama kopmadım. Barcelona’dan dönerken aklımda sadece Fenerbahçe vardı ama bazen öyle şeyler yaşıyorsunuz ki bir karar vermeniz gerekiyor. Döndüğümde tek bir şey istedim Sayın Başkan’dan, o da futbolu Fenerbahçe’de bırakmak. İki yıl daha oynayıp jübilemi Fenerbahçe’de yapayım dedim. Verilen cevap şu oldu: Bir yıl daha buradasın, sonrasında jübile yok. Bu çok ağırdı benim için. Sonrasında iki yılı kabul ettiler ama jübileyi kabul etmediler. Bana teklif ettikleri para da Alex’in aldığı paranın üçte biri idi. Hepsini geçtim, 12-13 senemi bu kulübe vermişim, jübile yapma hakkına sahibim. Bunu kimse elimden almamalıydı. Aldı ama. Dolayısıyla hayalimi gerçekleştiremedim. Bu konuda Aziz Yıldırım’a çok kırgınım; bağlı olduğum kulübümde jübilemi yapamadım. Bunun sebebi de Aziz Başkan’dır. Bu tutumdan sonra karar almam gerekiyordu. Kasımpaşa mı olur, Başakşehir mi olur? İstanbul’da kalmak istiyordum. O kadar yılımı Fenerbahçe’ye verdikten sonra Galatasaray olmazdı. Beşiktaş devreye girdi. Düşündüm; Beşiktaş ılımlı kulüp, Fener’den Beşiktaş’a geçince sıkıntı olmaz. Fenerbahçe’den Galatasaray’a geçersen sıkıntı olur ama Beşiktaş’a olmaz. Bir de Çarşı grubu ben Fenerbahçe’deyken beni tribünlere çağırıp çiçek vermişti. Bunları da düşündüm ve Beşiktaş’a gideyim dedim. İşin güzel tarafı, sokakta Fenerbahçelilerden hiç kötü bir tepki almadım. Gittim ve beş sene oynadım. Daha da oynayabilirdim fakat Fikret Başkan daha fazla oynamamam yönünde karar aldı, saygı duydum. Oradan da Amerika’ya gidebilirdim ama yine ailemi düşündüm ve kariyerime nokta koydum.

Gökhan Gönül’ün ayrılma şeklini biraz sizinkine benzetiyor musunuz?

Gökhan ile bu konuyu hiç konuşmadım; ne desem yanlış olur. Ancak şunu iyi biliyorum, futbolcunun değer verildiğini hissetmesi lazım. Gökhan belli bir yaşa gelmiş bir futbolcu. Belli bir yaşa geldikten sonra para hesabı yapmaz futbolcular. Ben yapmadım mesela. Futbol oynarken aldığımı bırakan futbolculardan oldum kulübüm için. Gökhan da öyle bir futbolcu. Para için ayrıldı diyorlar ya onu kabul etmem. Tek bir sebebi vardır diye düşünüyorum; kendisi önemsiz hissettirilmeye başlanmıştır. O gözle bakıyorum, dışardan bu şekilde gözüküyor. Fenerbahçe’de uzun yıllar top oynamış bir Türk futbolcu para için başka kulübe gitmez. Yabancı gidebilir ama Türk gitmez.

14 Aralık 1999! Bu tarihi hatırlıyor musunuz? (Pendikspor maçı)

O gün yaşananlar hiç bir futbolcunun başına gelmesini istemeyeceğim olaylar. Gelmesinin tek bir avantajı oldu, o dönemden bugüne kadar Fenerbahçe’de hiç bir futbolcuya taraftar saldırısı olmadı. Bu güzel bir gelişme. Bana yapanlara da taraftar demek istemiyorum gerçi, paralı uşaklardı.

Kimin uşaklarıydı peki?

Bilmiyorum. Amigo kesimiydi bunlar. O zamanlar amigoluk bir statüydü. Geçmiş dönemlerde amigolar futbolculara silah çekip tehdit edebiliyorlardı. Kendilerinde bu yetkiyi görebiliyorlardı. Yaşadığım olaydan sonra bu dönem kapandı. Bu olayın en büyük iyiliği bu sonuç oldu.

Bana iki kişi söyleyebilir misiniz; biri hayatınızı çok iyi etkileyen, diğeri ise kötü etkileyen?

İyi etkileyen Erdem Tuğal’dır. Antalyaspor’da iken kaza geçirdiğimde yanıma geldi ve "Geri dönüp bu kaleyi koruyacaksın" dedi. Hakikatten geri döndüm ve Antalyaspor’da oynadım, daha sonra da Fenerbahçe’ye geldim. Kötü etkileyen de Rjkaard oldu. Barcelona’ya çok daha fazla hizmet edebileceğim bir dönemin önüne geçti Rjkaard.

Bülent Korkmaz gibi, sizin gibi sadece futboluyla gündemde kalmış ve çizgisini korumuş isimleri kendi adıma futbolun içerisinde daha faal görmeyi arzuluyorum. Bein Sports’da yaptığınız program çok keyifli ama teknik direktörlük, menajerlik gibi düşünceleriniz var mı? Futbolun içinde daha etkin olma planınız var mı?

Ne menajerlik düşündüm, ne de teknik direktörlük. Tek düşündüğüm futbolun idari yapısında olmak olabilir, ancak şu anda futbolun içerisinde olan yöneticilerle bizim bu birimlerde olmamız doğru değil. Şu an futbolu yöneten isimler maalesef futbolu kötü noktalara getiren isimler haline geldiler. Bence bir dönemin bitip yeni bir dönemin açılması lazım. Yeni dönemde de futbolu, bu işi bilenlerin yönetmesi lazım. Şu anki sistemde yöneticilik yapanlar öyle bir ağ kurmuşlar ki bu ağın içerisine ben ve benim gibi futbolcuları almazlar. Sebebi de sağlanan rantlar. Bu yüzden, bir dönem bitip yeni bir dönem başlamalı. Milli Takımlar koordinatörü olarak göreve başladım ve sekiz ay dayanabildim. Bütün ortamın kandırmacadan ibaret olduğunu gördüm ve bıraktım. Ancak bu yapı değişecek, inanıyorum.

Mesela Rıdvan Dilmen şimdi Federasyon Başkanlığına adaylığını koydu.

Rıdvan Dilmen adaylığını açıkladı. O olmazsa ben koyacağım adaylığımı zaten. Seçiliriz veya seçilmeyiz ama neden bunu yapmak zorundayız biliyor musun? Yeni nesiller için. Yarın bana şunu soracaklar: Rüştü Reçber futbol oynarken ülke futboluna hizmet ettin ama futbol bittikten sonra neden yoksun? Neden bu kötü gidişe karşı mücadele etmedin? “Ettim” diyebilmek istiyorum. O yüzden Fatih Terim ve onun gibi 3-5 ismin daha ülke futbolundan çıkması gerektiğini söylüyorum. Onun için mücadele ediyorum.

Şike ve teşvik primi var mı Türk futbolunda?

Büyük takım futbolcusu olduğum için hiç şahit olmadım. Hiç yaşamadım ama çok duydum.

3 Temmuz sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten Fenerbahçe üzerine oyunlar oynandı mı?

Fenerbahçe demeyelim, Türk futbolu üzerine oynandı. Adalet bu olayları en iyi şekilde ortaya çıkaracaktır diye düşünüyorum.

Rıdvan Dilmen, Burak Yılmaz, Arda Turan önümüzdeki referandum ile alakalı kendi fikirlerini beyan eden açıklamalar yaptılar. Bununla alakalı ne düşünüyorsunuz?

Herkesin bir siyası görüşü vardır. Saygı duymak lazım. Bu düşüncelerin bizleri bölmemesi lazım. Amerika’da Trump karşıtı birçok ünlü çıkıp konuştu. Bizde de olabilmesi lazım.

En sevdiğiniz film?

Hababam Sınıfı serisini çok severim. Kemal Sunal’ın bütün filmlerini çok severim. Toplumumuza çok önemli dersler vermiş filmler.

En sevdiğiniz yemek?

Patlıcanlı kebap.

Gittiğinizde en çok etkilendiğiniz şehir?

Los Angeles, çok huzurlu bir yer.

En çok etkilendiğiniz stat?

Camp Nou.

Son olarak hangi takımlısınız?

Fenerbahçeliyim. Çocukluğumda Galatasaraylıydım. Mahallede abiler vardır. Abilerin söylemine bakarsın ve o seni taraftar haline getirir. Etrafımdakiler Galatasaraylıydı. O yüzden küçükken Galatasaraylıydım, su an Fenerbahçeliyim.