Gevezeler

Avram VENTURA Köşe Yazısı
1 Mart 2017 Çarşamba

İnsanı, insan karakterlerini anlatan kitaplar her zaman ilgimi çeker. Bu nedenle Alain, Zweig, Bacon, Canetti, Montaigne gibi yazarlar beni sürekli kışkırtır, okudukça zenginleştirirler. Günümüzden nerdeyse iki bin yıl önce yaşamış Plutarkhos’u da onların bir öncüsü olarak anmamız gerekiyor.

Plutarkhos, Yunanlı bir tarihçi, deneme ve yaşam öyküsü yazarıdır. Onun en bilinen yapıtı olan Paralel Hayatlar’da Yunanlı ve Romalı ünlü kişileri bir araya getirerek özellikleriyle anlatmıştır. İçlerinden bir kısmını bu yazarın kaleminden daha ayrıntılı olarak tanıdığımı söyleyebilirim. En son yayımlanan Gevezeler ve Meraklılar kitabını da diğerleri gibi keyifle okudum. İçeriği bir yana, öncelikle şunu söylemek istiyorum:

Bu kitabın yazılmasından bu yana, iki bin yıla yakın bir zaman geçmiş. Bakıyoruz, anlatılan insanların davranış özellikleri bize hiç yabancı gelmiyor. Bu geçen süre içerisinde insan karakterinde hiçbir değişiklik olmadığını, yazarın tüm söylediklerinin her dönemde güncelliğini koruduğunu görebiliyoruz. Kuşkusuz bu kanıya varmak için bu kitabı örnek göstermiyorum. Çok daha eskiye gidersek, kutsal kitaplarda yer alan öykü ve alegoriler, sözlerimizi güçlendirmek için yeterlidir sanırım.

Plutarkhos, kitabının daha ilk satırlarında, gevezeliği iyileştirmenin ne denli güç olduğunu söyler. “Onlar der, devamlı konuştukları için kimseyi dinlemezler. Sanırım, iki kulakları varken tek dil verdiği için doğaya sitem eder bu sağır kişiler.”

Çok konuşmanın getirdiği en büyük sakıncalardan biri de, bu insanların başkalarının söylediklerine kulak vermeyip, çevrelerine karşı tümüyle sağır olmalarıdır. Kısacası, konuşmaktan dinlemeye bir türlü fırsat bulamazlar.

Gevezenin biri Aristotales’e çok uzun bir konuşmadan sonra, “Sizi sözlerimle çok yordum, galiba” deyince, ünlü düşünür şöyle yanıt vermiş:

“Hayır, hiç yormadınız, dinlemedim ki!”

Yazar, Homeros’un Odysseia’sından bir alıntı yapar:

“Ben bir daha anlatmasını hiç sevmem / Uzun uzadıya bir kere anlattığımı”

Bir gün Atina’nın önde gelenlerinden biri, masasında başka bir ülke kralının elçilerini ağırlıyormuş. Elçilerin isteği üzerine şehrin en tanınmış filozofları masaya davet edilmiş. Her filozof sohbete katılıp bilgisini ve zekâsını gösterirken, yalnızca Zenon tek bir sözcük etmemiş. Yabancılar onun bu suskunluğu üstüne dostça sormuşlar:

Zenon, krala seninle ilgili ne söyleyelim?”

“Hiç, demiş. Atina’da herkes içerken susmasını bilen bir ihtiyar vardı dersiniz.”

Herkesin konuştuğu bir ortamda suskunluğunu korumak için gerçekten bilge olmak gerekiyor.

Plutarkhos en geveze zümre olarak berberleri gösterir, onlarla ilgili kısa özlü öyküler aktarır. Bunlardan biri de şöyle: Kral Archelaus, havluyu boynuna koyarken ona, “Nasıl keseyim?” diye soran geveze berberine şöyle demiş: “Sessizce!”

Aslında gerek bu ünlü yazarın söylediklerine ya da günlük gözlemlerimize dayanarak bu tür insanlarla ilgili her birimizin sayfalar dolusu anlatacakları olacaktır. Bu kadar gevezelikten sonra, özetle şunu söylemek istiyorum:

Suskunluğun erdemini bilmeyen insanlarla olan birliktelikler, hem zamanımızı boşa harcamak hem de gereksiz sözlerin ağırlığını omuzlarımızda taşımak zorunda bırakmaktadır.