Mike Pence’i tanıyor musunuz?

Sami AJİ Köşe Yazısı
30 Kasım 2016 Çarşamba

Bu suali ABD seçim sonucu belli olunca önce Amerika’daki arkadaşlarıma sordum. İlk gelen cevaplar gayet ilginçti. Biri yeni duydum dedi. Diğeri ise “Vallahi Indiana eyaleti valisi olduğunu biliyorum ama daha fazla bilgim yok. Araştırıp döneyim” diye mesaj attı.

Daha ilginci, birkaç gün sonra, İstanbul’da bir toplantıda tanıdığım epeyce ünlü yabancı bir TV kanalının muhabirine aynı suali yönelttim. (Kendisi 8 Kasım akşamı Washington’da idi ve seçimleri daha yakından izlemek için Trump’ın karargâhında bulunuyordu.) Bana aynen “Sizinle dürüst olmam lazım; hiçbir bilgim yok;  Indiana valisi ve Başkan Donald Trump onu geçiş sürecini tanzim etmekle görevlendirmiş” dedi.

Düşünebiliyor musunuz? Bir kişi ABD başkan yardımcısı seçiliyor. Ama hiç kimse onu umursamıyor. Neredeyse dostlar alışverişte görsün kabilinden bir tayin yapılmış gibi.

Oldukça yaygın bir teoriye göre, “ikinciler” genelde hem gölgede kalmaya hem de çok çabuk unutulmaya mahkûmdurlar. (1969 yılında aya inen, ikinci kişinin adını hatırlıyor musunuz?)

Son ABD seçimi de sanki bu görüşü destekliyor.

Ama deyimin tam anlamıyla “kazın ayağı böyle değil.”

Başkan yardımcısı hayati diyebileceğimiz bir konumdadır. Şöyle ki herhangi bir sebepten dolayı, başkan istifa eder veya görevini getiremeyecek duruma düşerse başkan yardımcısı anında onun yerine başkanlık görevini deruhte eder.

Örneğin, John Kennedy 22 Kasım 1963’te Dallas’ta katledildiği gün, yardımcısı Lyndon Johnson, Washington’a dönmekte olan uçağın içinde yemin edip başkanlık dönemini devralmıştır. (Johnson’ın yemin ederken çekilmiş fotoğrafını hâlâ hatırlıyorum. Yanında Kennedy’nin eşi Jacqueline Kennedy duruyordu ve kocasının öldürüldüğü andaki pembe tayyörünü değiştirecek kadar dahi vakti olmamıştı.)

Özetle başkan yardımcısı her tür şerait altında ve derhal başkanlığı üstlenecek yeteneklere sahip olmalıdır.

Dolayısıyla Mike Pence hakkında kısa bir araştırma yapıp ilginç bulduğum bazı yönlerini sizinle paylaşmak istedim.

2001 - 2012 yılları arasında Temsilciler Meclisinde yer aldıktan sonra, Indiana eyaleti valiliğine seçildi. Böylece gerek siyasi gerekse idari yönden, Donald Trump’ta olmayan, geniş bir tecrübeye sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Mike Pence, kendisini şöyle tanımlamıştı: “Hristiyan (Evanjelik-Katolik mezhebine mensuptur), muhafazakâr ve Cumhuriyetçi.” Nitekim ‘Tea Party Movement /Çay Partisi Hareketi’nin1 ciddi bir destekçisi ve takipçisi.

Bu hareketin ana hedefi devletin ekonomik hayata müdahalesini asgariye indirmektir. Buna paralel olarak ABD’nin borç yükünü azaltmak, devlet bütçesinin açığını azaltmak vergileri düşürmek şarttır. Tabiatıyla hükümet harcamalarını ciddi bir şekilde kısmadan başarıya ulaşmak mümkün değildir.

Demek ki yeni dönemde, ABD’nin özellikle dışa dönük, askeri, siyasi ve sosyal harcamalarında ciddi kısıntılara gideceğini öngörebiliriz. Hatta yıllardır gündeme getirilen, sonra da geri çekilen ve Birleşmiş Milletler Teşkilatına ABD dışında kalan her ülkenin mali katkı payının arttırılmasına dair önerge gündeme gelebilir.

Mike Pence de birkaç kere, ABD’nin başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere birçok ülkeden askeri güçlerini çekmesi gerektiğini ve NATO ülkelerinin bu teşkilatın mali yükünü kısmen de olsa ABD’nin omuzundan almalarını dile getirmişti.

İklim değişikliği konusundaki görüşleri dikkat çekici:  2001 yılında şöyle diyordu: “Küresel ısınma sadece bir şehir efsanesidir. Aslında dünyamız 50 yıl evvelinden daha soğuktur.”

Eğitim, sağlık ve uluslararası ticarette ‘liberalizme’ ağırlık veren görüşlere sahip.

Mike Pence çok mazbut bir aile hayatına sahip. 1985 yılında evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuş. Oğlu deniz komando subayı. (İster istemez insan, müstakbel Başkan Trump’ın yaşamı ile yardımcısının yaşamını mukayese etmeden yapamıyor.)

Nihayet Mike Pence, ‘baseball’ meraklısı. Chicago’da bulunan Chicago Cubs adlı takımın fanatik taraftarı.

Ezcümle ve naçizane kanaatime göre, Donald Trump adaylığını gösterirken, yanındaki nispeten genç ve çok güçlü bir yardımcıya güvenmiştir.

Ancak zayıf ihtimal olmakla beraber 20 Ocak’a kadar (devir teslim töreni tarihi) iki gelişme Trump’ın başkanlığını engelleyebilir:

a) Kritik üç eyalette oylar yeniden sayılıyor. Bu sayım Clinton lehine çıkarsa delege sayısı da o yönde değişir.

b) Delegeler meclisi üyelerinin bazıları geçmişte, nadir olmakla birlikte sözlerinden dönüp öteki aday lehine oylarını kullanmışlardır. Böyle bir ihtimalden bugün de bahsedilmekte.

Böylece, sizlere, ilk siyasi içerikli yazımı sunmuş oldum.

1 ‘Tea Party’ hareketi, kaynağını 1773 yılında, Boston limanına yanaşan bir gemideki çayların denize dökülmesiyle başlayan bağımsızlık mücadelesinden ilham almıştır.