Çürük elma

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
3 Haziran 2020 Çarşamba

Çürük elma teorisi bize, her organizasyonda yeteneği az, algısı çarpık, davranışları bozuk, diğer çalışanları da enfekte edebilecek bir birey olduğunu söyler. Ancak bazı organizasyonlar bir adet bile çürük elmayı barındıramaz.  Örneğin bir havayolu şirketi, “Tüh, kusura bakmayın çoğu pilotumuz iyi, ama size iniş yapmayı bilmeyeni rastladı” diyemez. “Bakın işine son verdik, unutalım olayı” diyemez. Güvenlik kuvvetleri için de öyle olmalı… Bu yüzden elleri arkadan kelepçeli bir vatandaşın boğazına çökerek ölümüne neden olmak, “Ne yapalım içimizde çürük elma vardı, özür dileriz” diyerek açıklanacak bir durum değil.

ABD’de son günlerde patlayan protestoları bir ırkçılık ağlamasına çevirmeden incelemek isterim. Çünkü olan bitenin benzerleri her gün etrafımızda oluyor. Birilerinin şimdi çıkıp protesto etmesi, sadece ölümle sonuçlanan bir olayın gözler önünde olmasından. Protestolar haddini aştı diyenler var. Protesto zaten haddini aşınca duyulur; toplumsal kabuller içinde olanı ses getirmiyor ki! ‘Usulen’ protesto etmek diye bir şey olamaz!

Örneğin futbolcu Kaepernick milli marş çalarken yere diz çökünce “Haddini aştı” dediler. Muhammed Ali, “Vietnamlılar bana bir zarar vermedi, neden savaşayım?” dediği için bokstan uzaklaştırıldı. Lebron James ‘Nefes alamıyorum’ yazılı tişörtle NBA maçı öncesi ısınmaya çıkınca (2014) basketbola siyaset karıştırmak istediği için kınandı. Martin Luther King, Alabama’da protestolara binden fazla çocuk dahil ettiği için çocukları suiistimal etmekle suçlandı.  Ve tabii ki şu anda dükkânların yağmalanması ve ateşe verilmesi aşırı görülüyor. Ancak kimse fark etmiyor ki, aslında güvenlik güçlerinin ‘koruması gereken bireyleri’ yağmaladığı bir dünyada yaşıyoruz.

Çifte standart var. Serena Williams hakemle atışınca bütün medya usulen davranmadığı için çullanabiliyor. John McEnroe sinirden raketleri parçalarken sevimli bulunuyor. Michael Jordan siyahi senatör adayı desteklemeyince halkına sorumluluğunu yerine getirmediği için eleştirildi.  Hâlbuki beyaz atletlerden siyasi konularda hiçbir beklenti yok. 

Toplumsal sözleşme gereği, bireyler hukukun üstünlüğünü kabul eder, bağımsızlıklarının bir kısmını otoriteye teslim eder, karşılığında şiddet, haksızlık ve sahtekârlığa karşı kendilerini güvence altına alırlar. Yönetilmeyi kabullenirler. Ancak bir sözleşmenin sürdürülebilir olması için, tarafların maddelerde mutabık olması gerekir. Kuralların herkese eşit uygulanması şarttır. Kurallara uymayan her birey için adil yaptırımlar olması gerekmektedir. 

Yağmalamaya takılmayalım. Gezi’de de neyi protesto ettiğimizi tam tarif edemiyorduk. Protestolar, çok daha acıklı bir gerçekle karşı karşıya kalan toplulukların isyanıdır. Toplumsal sözleşmeye sadık kalmanın artık bir fayda etmediğini, kendi haklarının sözleşmeyle güvence altına alınmadığını tekrar tekrar tecrübe eden bir kesimin, sözleşmeyi yırtıp atmasıdır. Bir damlanın bardağı taşırmasıdır. Örneğin aşı olmak da sözleşmenin bir parçası, herkes uymazsa faydasız. Futbol maçında sahaya fırlamak da… Kırmızı ışıkta geçmek de… COVID zamanı, fakirleşen pek çok kişi, yine de toplumsal sözleşmeye uyumlu kalmaya gayret ediyordu. Toplumun devamını destekliyordu. Ta ki o sözleşmenin kendini korumadığını anlayana dek…

Çürük elmaların var olduğu bir toplumsal sözleşme varlığını sürdüremez. Polisin öğretmenin hakemin önyargılı olduğu ve yaptırımlarında eşit olmadığı ortamlarda protesto sadece bir dışavurumdur…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün