Distopyadan ütopyaya

COVID ülkesinden yazıyorum bunu. Sene 2020, alışık olduğumuz yaşam tarzını geride bıraktığımız bir distopyanın içindeyiz. Sakın şiddetsiz ve müreffeh bir toplumdan bu ülkeye transfer olduğumuz sanılmasın.

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
18 Mart 2020 Çarşamba

COVID ülkesinden yazıyorum bunu. Sene 2020, alışık olduğumuz yaşam tarzını geride bıraktığımız bir distopyanın içindeyiz. Sakın şiddetsiz ve müreffeh bir toplumdan bu ülkeye transfer olduğumuz sanılmasın.

Zaten kurgu eserlerden aşina olduğumuz gibi, distopya, tırmanan olayların nihayet patlak vermesi ile geçilen yeni durumdur. ‘I am Legend / Ben Efsaneyim’ insan yapımı bir virüsün dünya nüfusunu yok ettiği bir kurguda geçer örneğin. Bir virolog ve köpeği kendileri gibi virüsten etkilenmeyen insanlara ulaşmaya çalışmaktadır. Damızlık Kızın Öyküsü’nde ise Margeret Atwood, kimyasal akıtmalar yüzünden doğurganlığı neredeyse tükenmiş bir toplumun soy devamı için kadınları cinsellikten uzak bir makineye dönüştürdüğü distopyayı anlatır. ‘The Giver / Seçilmiş’ de başka bir örnek. Bu distopyada, insanların huzur ve refahı dört dörtlük sağlanmış, ancak hafızaları ve seçim hakları elinden alınmış, duygusuz iniş çıkışsız bir toplum inşa edilmişti. Topluma artık faydası kalmayacak bireyler ‘salınıveriyordu’ ancak biz onların ölüme terk edildiğini anlıyorduk okurken. Bizim COVID ülkesindeki Britanya Başbakanı da yaşlıların salıverilmesini destekliyor sanırım. Kalan sağlar bizimdir tarzı bir açıklama yaptı.

Ancak biz distopik bir kurgu eser içinde değiliz. İnsana yapışma özelliği kazanan bir virüsün gitgide yayıldığı, evlere kapandığımız bir gerçeği bizzat yaşıyoruz. Bu da bize distopik eserlerdeki olumsuzlukları birebir yaşatıyor. Sahte haberler çoğaldı, ırkçılık şiddetlendi, elimizdekini korumak adına adalet duygumuz köreliyor ve hatta paranoyak komplo teorilerine itibar etmek istiyoruz. Bu yeni düzende toplum sağlığını korumak için devletler sınırlarını kapatıyor, sokağa çıkma yasağı ve karantina uyguluyor. Bilgi eksikliğinin neden olduğu kararsızlık değişik uygulamalarla kendini gösteriyor. İdeolojik farklılıklar söze dökülüyor.

Bazıları, bu olağanüstü virüs yayılması durduğunda toplumsal düzenlerimizde gerçek bir değişimin olacağını ve mevcut rejimlerin çökeceğini dile getiriyor. Yani COVID ülkesi kapitalist sistemin son durağı olabilir. Radikal bir değişim kapıda bizi bekliyor olabilir. Örneğin Çernobil Felaketi, Sovyet komünizminin sonunu getiren olayları başlatmıştı. Bu virüs de Çin’deki baskıcı komünist yönetimin sonu olabilir.

O zaman bu yazı, ileriki yıllara bir referans olarak arşive girsin: Toplumun temel niteliklerini tekrar gözden geçirmemiz için bu felakete ihtiyaç duyulmuş olabilir.

Virüs sayesinde küresel bir dayanışma oluşabilir. Virüs, ortak bir bilinç geliştirmemize neden olan bir beraberlik yaratabilir. Gerçi fiziksel olarak 1,5 metrelik güvenli mesafeyi korumamız gibi ironik bir de şartımız olacak. Virüs sayesinde belki de topluma ve bilime tam güvenen bir komünizm yeniden yapılabilir…

Şahsi görüşüm, ve kehanetim, hepimizden büyük bu şey karşısında güçlü bir dayanışma oluşturup ütopik bir komünizme yol almayı başarsak bile,  kibir, nüfuz, varlık ve egolar önemini yitirdi sansak bile, o düzen de kalıcı olmaz. Her düzen yeni bir gerçek tarafından alaşağı edilmeye mahkûmdur.

İnsan doğasında var olan egolar, bugünkü felaketi doğuran noktaya yine tırmanmayı getirecektir. Kısacası, daha en kötüsünü görmedik… Hiçliği öğrenmediğimiz sürece…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün