Sevgililer Günü…

Sami AJİ Köşe Yazısı
19 Şubat 2020 Çarşamba

Hemen şunu belirteyim. Başlıkta gördüğünüz fotoğraf tamamen bilgimiz dışında çekilmiştir.

Geçen sene, Beşiktaş’ta Kadıköy vapurunu beklerken bizi tıklayan kişi “ilginç” fotoğrafların konduğu bir siteye göndermiş ve genç bir arkadaş bizi orada tanıyıp fotoğrafı bize iletmişti. (Fotoğrafı görünce ağzımız tabi açık kalmıştı.)

Geçen cuma da, bizi arşivden çıkartıp “Happy Valentine’s” logosu ile tekrar dolaşıma koymuşlar. Bu sefer de damadımız bizi medyada keşfetti! Yani, ne 14 Şubat ne de başka bir 14 Şubat’ta sevgili eşim ve ben Beşiktaş iskelesinde ne poz verdik, ne de bulunduk!

Özetle konu mankenliği yapmadık.

Ancak bu resim WhatsApp’ıma düşüp, bazı sosyal medyada Sevgililer Günü’nün bir Yahudi icadı olduğu iddiası da ortaya atılınca, diğer konuları bırakıp bu Aziz Valentine’in kim olduğunu, niye bu zat-ı muhteremi her yıl 14 Şubat’ta andığımızı süratle araştırmaya başladım. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşıyorum.

Bazı ciddi kaynaklara göre, Romalılar her yıl 15 Şubat gününde (dikkat 14 Şubat değil) aşk ve doğurganlık tanrısı Fanius Lupercus’u anmak için muazzam törenler düzenlerdi. Bu törenler sık sık devasa - modern anlamıyla - seks partilerine dönüşürdü.

Bu rezaletlere son vermek amacıyla 495 yılında Papa I. Gelase, bu günü Valentin adlı bir papaza ithaf etti ve onu da Aziz mertebesine yüceltti.

Peki, Papa I. Gelase niye bu papazı seçti?

Valentin 18 yaşında genç bir din adamı idi. Halk arasında mucizeler yarattığına dair inanışlar da yayılmıştı. (Sihirbaz olduğu söylentisi de var.)

Özellikle Roma’nın son dönemlerinde, askerlik bir mükellefiyet haline getirilmişti. Askerlik erkekler için mecburi idi; ancak evli olanlar muaf tutuluyordu. Bu barışsever Papaz Valentin basit törenlerle gençleri evlendirmeye başladı. Evli erkeklerin listesi birden uzayınca, Roma yetkilileri olayı öğrendi. Valentin tutuklanıp yargılandı. İdama mahkûm oldu ve sıkı bir kırbaçlanmadan sonra kafası uçuruldu.

Böylece bir eğlence günü olan 15 Şubat, bir anda bir acı hüzün gününe dönüşüverdi.

Ancak yakın zamanlara geldiğimizde, işler biraz değişiyor.  

St. Valentine Günü resmen 1496 yılında Papa VI. Alexandre tarafından tekrar ‘âşıkların bayramı’ olarak tescil ve ilan ediliyor. Tarihini bir gün geriye atıyor. 14 Şubat’tır diyor.

Papa bu pagan âdetini neden tekrar tesis etti?

Papa VI. Alexandre’ın özel hayatına biraz yakından bakarsak, bunun sebebini anlayabiliriz.

Asıl adı Rodrigo Borgia olan Papa, Katolik din adamlarının, uyması zorunlu, evlenmemek ve sefahatten uzak durmak gibi temel kaidelerini yok saymıştı.

Daha, papaz seviyesinde iken, asil bir ailenin kızına âşık olmuş, bu aşkı gizli bir evlilikle noktalamıştı. Bu ilişkiden dört çocuk sahibi olmuş ve resmen Borgia soyadı ile kayıtlara geçirmişti. Bunların da en ünlüsü çeşitli romanlardan ve filmlerden de tanıdığımız Lucrezia Borgia’dır1.

Papa olduktan sonra, hem dinî hem de sosyal bakımdan gayr-ı meşru sayılan aşk hayatını daha da yoğun bir şekilde sürdürmüştü. Birçok kadınla teması olmuş ve eski tabirle nesebi gayr-i sahih, sayısı belli olmayan çocuğu olmuştu (ilk gizli evliliğini meşru saydığımı sanmayın).

Katolik dünyasının en üst mevkiinde bulunduğu 11 yıl boyunca görgü tanıklarından bize intikal eden hatıratlardan2 anladığımıza göre sefahat hayatı tüm hızıyla devam etmiş, verdiği seks temalı ziyafetler, tüm Avrupa başkentlerinde büyük tepki ile karşılanmıştı. Ancak, Papa’ya karşı gelmek o devrelerde mümkün değildi.

Özetle, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü yeniden yaratmak için bu çok ünlü Papa’dan daha iyi bir kişilik bulunamazdı.

Günümüze gelince artık 14 Şubat neredeyse tüm dünyada kutlanırken, muazzam bir pazarlama yöntemi haline geldi. Ama olsun. Sevgiyi, bilhassa insan sevgisini, yoğun bir şekilde daima gündemde tutmak, kulunuza göre, şarttır.

Ancak sevgimizi belirtmek için de özel bir güne de ihtiyacımız olmadığını da düşünmekteyim.

Yazımı, başlıktaki fotoğraftan da ilham alarak, ‘Damdaki Kemancı’ müzikalinin, çok sevdiğim bir düeti ile bitirmek istiyorum (son cümlelerini aldım):

“Tevye: Do you love me?

 Golda: I suppose I do.

Tevye: And I suppose I love you too…

Ve her ikisi beraberce: It doesn’t change a thing but even so, after 25 years, its nice to know!”

Sevgiyle kalın.      

 

1 Lucrezia Borgia’nın hayatı o kadar çalkantılı ve o derece renkli idi ki, yüzlerce romana, onlarca filme, tiyatroya, TV dizilerine ve operalara konu olmuştur.

2 En ünlü hatırat o dönemin Vatikan’ında sekreterlik ve törenlerin düzenlenmesinden sorumlu olan Jean Burchard tarafından tutulanlardır. Okursanız, şaşkınlıktan küçük dilinizi gerçekten yutarsınız. 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün