Sırrımı açıklıyorum: Telomerler

Felsefe, daha fazla kitap okumak değildir, yaşamı okumaktır. Sadece öğrenmek değildir, öğrendiklerine göre yaşamaktır. Yaşamın fırtınasına hâkim olmaktır! ( Anonim)

Dalia MAYA Köşe Yazısı
12 Haziran 2019 Çarşamba

Beni tanıyanlar diyorlar, yaş aldıkça gençleşiyormuşum. Zamanın etkileri elbette benim üzerimde de çalışıyorsa, ben o etkileri bir miktar bertaraf ediyorum (gibi görünüyor). Arkadaşlarımın durup durup bana “Benjamin Button” demeleri boşuna değil (sanki). Nitekim kendimi ergenlik yaşlarımdan daha aktif, daha heyecanlı, daha yaşam dolu ve dolayısıyla daha genç hissediyorum. Soruyorlar: “Nasıl yapıyorsun?” 
“Yaşam coşkusu” diyorum ben. “Her ne yapıyorsan keyifle, aşkla, çocuksu bir merak ve heyecanla yap” diyorum.

Meğer bu durumun tamamen bilimsel bir açıklaması varmış: Sosyal medyada dolanırken Nobel Ödüllü Moleküler Biyolog Elizabeth Blackburn’un ‘Yaşlanmayan Hücrelerin Bilimi’ başlıklı Ted konuşması ile karşılaştım. Yaşlanmanın hücrelerimizdeki DNA’ların ucunda bulunan telomerlerin uzunluğu ile ilgisi varmış. Hücreler bölünerek çoğaldıkça telomerler zaman içinde kısalıyormuş. Ve telomerlerin kısalmasının sonucunda da sağlıklı yaşam süreci kısalıyor, hastalıklar ve yaşlanma gerçekleşiyormuş. Ancak Blackburn araştırmalarında telomerlerin bazı bölünmelerde kısalmadığını hatta bazılarında uzayabildiğini fark etmiş. Bunun üzerine gittiğinde de –özellikle bakıma muhtaç çocukların ebeveynleriyle yaptığı çalışmalarda-  sorunlara nispeten daha rahat, daha stressiz tepkiler veren insanların telomerlerinin daha yavaş kısaldığını hatta bazan uzayabildiğini keşfetmiş. 

Tatilleri bu nedenle çok seviyoruz sanırım. Bizleri günlük rutinlerimizden çıkarıyor. Günlük streslerimizden uzaklaştırıyor. Yeni insanlar, yeni yerler, tanıyoruz, hatta belki yeni aktivitelerde bulunuyoruz. Daha önce deneyimlemediğimiz bir yaşama taşıyoruz kısa süreliğine de olsa kendimizi. 

Yeni tanışmalar rutini kırmaktır. Yeni bir nefestir yaşama. Eski benin üzerine, yeni bir ben yaratmaktır. Sürprizlere açık olmaktır. Korkuda değil, merakta olduğumuz sürece, kalbimiz geniş geniş çocuksu bir heyecanla atar. O yüzden deriz, yaşamda keyif almasını bilenler fırtınayı bile cennete dönüştürürler diye. Ve bunu yaparken meğerki telomerlerimizin uzamasına katkıda bulunuyormuşuz. Uzayan telomerlerimiz de daha sağlıklı ve hatta daha ‘genç’ bir yaşama sürmemize neden oluyormuş. Bir kere için olumlu bir kısır döngü. Üstelik biz hayatımızı yaşam coşkumuza sahip çıkarak sürdürdüğümüzde coşkumuzun bir kısmı etrafımıza da yansıyor. Çevremizdeki insanların da yaşam döngülerine katkıda bulunmuş oluyoruz. Sonuca odaklanmak yerine süreci keyifle, coşkuyla, heyecanla yaşayınca, sonuç da daha keyifli ve coşkulu oluyor zaten. Bir anlamda sonucu süreç belirliyor.

Her şey çok güzel olacak diyoruz ya… Bu pencereden bakınca her şey zaten olduğu haliyle çok güzel. Sorunlar, hastalıklar, korkular varsa da yaşamlarımızda, onları ele alış biçimimiz yaşamımızda her şeyin güzel olup olmadığını belirliyor.   

Uzun bir tatil döneminden çıktık. Halbuki hep tatil, hep tatil olmaz. Biraz da çalışmak lazım. Ama siz, siz olun işinizi de tatil ruh haliyle yapın. Takmadan, keyif alarak yapın her ne yapıyorsanız. Madem sonuç süreçten meydana gelmekte, süreci keyifle yaşadıkça telomerlerinizin uzaması işten bile değil. 

 

Meraklısına not:* Elizabeth Blackburn’un ilgili konuşmasını linkten izleyebilirsiniz:

https://www.ted.com/talks/elizabeth_blackburn_the_science_of_cells_that_never_get_old?utm_source=twitter.com&utm_medium=social&utm_campaign=tedspread#t-458272

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün