Hiç bitmeyen nefretiniz!

“Bir toplum gerçekten ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden de o kadar nefret eder.” Bertolt Brecht

Mois GABAY Köşe Yazısı 1 yorum
6 Mart 2019 Çarşamba

Geçtiğimiz pazar günü, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesini yerli misafirlerden oluşan grubumla her ay düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz Galata’da Yahudi Mirası turumuz için ziyaret ettik. İçerisi bar mitzva dönemlerimden kalan bir coşkuyu yaşıyordu. Rav İsak Alaluf öğrencileri ile birlikte büyük bir sabırla müzeyi adım adım gezip, değerli açıklamalarda bulunurken, aynı esnada Rav İsak Peres ise Neve Şalom Sinagogunda anlatım yapmaktaydı. Öğlen saatlerinde müzedeki coşkuya çocuklarını almaya gelen veliler ve bizler de eklenince özlem duyduğumuz her yaştan bir doluluğu yakalamıştık. O ana kadar her şey olması gerektiği gibiydi. Ta ki Rav Alaluf’u haklı olarak sinirlenmiş bir şekilde üst katta tekrardan görene dek… Anlattıkları karşısında koşarak aşağı inip, Holokost Sergisi Hatıra Defteri’ni yukarı çıkardım.     

Defterin başındaki yorumlardan sonra iki sayfa ardı ardına antisemit yazıları görünce bazı insanların hiç bitmeyen nefretini düşündüm. Holokost’un hatırası karşısında o yazıları kaleme alanların bu dünyadaki herhangi bir şeye sevgi duyabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Nefret dilinin son dönemlerde hayatımızın her alanında yaygınlaştığını, bizden ve bizden olmayan diye ayrıştırıldığımızı kafamızı nereye çevirsek üzülerek görmekteyiz. Daha geçen hafta sırf belli bir kesimden biraz oy alırım ümidiyle, Nazım Hikmet’in, Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Türkan Saylan’ın “devlete ve bayrağa savaş açmış” olduklarını, “devlet düşmanı” olduklarını söyleyebilen belediye başkan adayının eğer seçilirse nasıl bir nefret iklimi yaratacağını düşünebiliyor musunuz? Siyasi partilerin bizi birbirimizden ayırabilecek her türlü sınırdan uzaklaşacağı yerde, birbirini bel altı bir şekilde yerden yere vurdukları, birlikte yaşama kültürüne dair tek bir adım atmayı düşünemedikleri bir karanlığı yaşıyoruz. Aynı anlayışın basındaki sesini yine sırf nefret dili yayabilmek için Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Nuh Arslantaş’ın Saadya Gaon’un Tefsiru’t Tevrat bi’l-Arabiyye’yi Türkçe’ye çevirmesini ‘Marmara İlahiyat’tan Tevrat Skandalı’ başlığıyla vermesiyle duyuyoruz. Nefret dili kadın, erkek, genç, yaşlı demeden kendinden olmayan her şeye ve herkese nefret yaymaya devam ediyor.

Haksızlıklara vicdanları el vermeyen tıpkı Faruk Bildirici gibi ana akım medyanın okur temsilcileri ile yollar ayrılırken, kadına yönelik şiddet ve taciz haberleri de konuşması gerekenlerin sessizliği ile her geçen gün hasıraltı ediliyor. İşte tam da böyle zamanlarda meydan ‘kadın eli sıkmamayı’ tembihleyen sözde akademisyenlere kalıyor! Malum medya tarafından içinde bol Yahudi, Ermeni, İsrail, Amerika kelimesi ve tabii ki her türlü komplo iddiası ile süslenmiş ‘Sahibinden Satılık Korkular’ ile seçime yaklaştığımız her geçen gün şartlandırılmaya devam ediyoruz.

Böylesi sıkıntılı bir dönemde sadece reklamlarda bile olsa bir siyasi partiden ‘Aynı Belediye Otobüsündeyiz’ sloganını duymak hem kullanılan düzeyli siyaset dili hem de kutuplaştırıcı olmaması açısından umut veriyor. Yıllardır insanımıza nasıl davranıyorsak, şehrimizi de aynı şekilde betonlaştırdığımızı düşündüğümüzde yerel seçimlerden tek ümidimiz kim gelirse gelsin artık bu rant kavgasında yeşili, insanı hor görmeyen bir anlayış olmaktadır. Türkiye’de kadın belediye başkanı oranının yüzde 3’lerde olduğu düşünüldüğünde halen neden bir yandan değişimi telaffuz ederken benzer erkek figürlerde ısrar ediyoruz? Yıllarını eğitime vermiş, çok değerli gençler, akademisyenler umutlarını kesip ülkemizi terk ederken, bir an evvel hiç bitmeyecek gibi duran nefrete inat her türlü ayrımcılığa ses vermeli, bu durumu kabul etmediğimizi haykırmalıyız! Ayrımcılık mağduru olmadan evvel her nevi ayrımcılığı ortadan kaldırabildiğimiz, hiç değilse en aza indirgeyebildiğimiz günler dileğiyle...

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün