Beklemek

Avram VENTURA Köşe Yazısı
12 Aralık 2018 Çarşamba

Ne denli hiçbirimiz sevmesek de, yaşamak demek, her zaman beklemek, beklemeyi bilmek demektir! Bu olgu yaşamın doğasında var ki, tüm çabalarımıza karşın bu durumu hiç değiştiremiyoruz. Kuşkusuz bilinçli ya da bilinç dışı, yapısal özelliklerimizden kaynaklanan, bekletilmek gibi bireysel davranışlardan söz etmiyoruz. Şöyle ki:

Her tohumun, bir fidana dönüşme süreci vardır. Bunun gibi her canlının doğduğu andan başlayarak, büyüme, gelişme, olgunlaşma evreleri birbirini izliyor. Öyle ki doğa, bu konuda hiçbir varlığa ayrıcalık tanımıyor. Bu süreci ne elimizden geldiğince geciktirmek ne de keyfimize göre hızlandırmak olasıdır. Yalnızca bekliyoruz! Konu yaşam ile sınırlı değil, kuşkusuz. Maddesel, düşünsel ve tinsel her alanda, bu süreç her zaman hayatımızın bir parçası olarak yer almaktadır.

Şu da var:

Bekleme eylemi içindeyken birbirine karşıt duyguların etkisi altında kaldığımızı da yadsıyamayız: Mutluluk ve mutsuzluk, sevgi ve nefret, güven ve güvensizlik, umut ve umutsuzluk gibi… Sonuca odaklı bu eylem, her birimizde farklı duygular uyandırıyor. Bir başka deyişle, bu kavrama verdiğimiz anlam doğrultusunda, bekleme olgusu bize cenneti ya da cehennemi yaşatabiliyor!

Nitekim Shakespeare, “Beklemek cehennemdir!” demiş bir sonesinde sevdiğine. Yalnızca sevdalı birinin seslenişi mi bu?

Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı kitabında bu sözleri hepimizin içinde yer alabileceği bir kurguyla öyküleştirerek anlatıyor:

“Birkaç yıl oluyor, ölümlerimden birinde Cehennemi ziyaret ettim.

O uçurumlarda insana tercih ettiği şarabın, canının çektiği yemeklerin, zevkine göre kadın ya da erkek sevgililerin, içini kıpır kıpır oynatan müziklerin ve sonsuz zevklerin ikram edildiğini işitmiştim…

Reklamların yalan söylediğini orada bir kez daha teyit ettim. Cehennem büyük bir hayat vaat ediyor, ama ben orada kuyruğa giren büyük bir kalabalıktan başka bir şey görmedim.

Dumanların yükseldiği geçitlerde gözden kaybolan upuzun kuyruk, mağara devrindeki avcılardan gezegenler arası yolculukların astronotlarına kadar değişik zamanlarda yaşamış kadınlardan ve erkeklerden oluşuyordu.

Hepsi beklemeye mahkûm edilmişlerdi. Ezelden beri ve sonsuza dek bekleyeceklerdi.

Bunu keşfettim: Cehennem beklemek demekti.”

Yazarların bu konudaki yaklaşımlarına ne denli katılabiliriz, bilmiyorum. Bu sözlerin hangi deneyimlerden geçerek, hangi acıları yaşayarak ve hangi koşullar altında yazıldıklarını da… İçinde bulunduğumuz olumsuzlukların etkisiyle, zaman zaman her birimizin benzer duyguları yaşadığını da söyleyebiliriz.

Sözlerimizin başında, beklemeyi hiçbirimizin sevmediğini söylemiştik; ama bir koşulda, onun tüm olumsuzluklarına katlanabiliyoruz:

İçinde umudu barındırdığı sürece!..

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün