Benzeri olmayan bilgeliğimiz

Avram VENTURA Köşe Yazısı
14 Kasım 2018 Çarşamba

“Bir insan her zaman hikâye anlatıcısıdır; kendi ve başkalarının hikâyeleriyle çevrili yaşar; başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.”

 Jean-Paul Sartre’ın bu sözlerini okuduğumda, şunu düşündüm:

Başkalarıyla sosyal ortamlarda bir araya geldiğimizde aramızda ne konuşuyor, birbirimize neler ve nasıl aktarıyoruz? Ünlü düşünürün dile getirdiği gibi, bu buluşmalarda hayatımızı odak noktasına oturtarak yalnızca hikâyeler mi anlatıyoruz?

İçinde yer aldığımız söyleşilerin konusuna, doğrusu hiç bu açıdan bakmamıştım! Oysaki başkalarıyla olan birlikteliklerimizde konuştuğumuz, dinlediğimiz bir başka deyişle paylaştığımız konular, farklı hikâyeleri barındırıyor. Ben gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatmaya çalışırken, birlikte olduğum insanlara kulak vererek, onların da benzer hikâyelerini dinliyorum. Buna karşın her birimizin yapısından kaynaklanan benzersizlik ve farklılığı, bu içinde yer aldığımız olaylar, gözlemler, duygular ve düşünceler oluşturuyor. Bir yandan anlattığımız kendi hikâyemizin kahramanı olurken, öte yandan başkalarının hikâyelerinde de yer alarak birbirimizin yaşamına dokunmuş oluyoruz. Çoğu kez aynı olayları yaşamış olmamıza karşın, iş anlatmaya gelince bunu farklı şekilde kurguluyor, kendimize göre öyküleştiriyoruz.

Carmine Gallo; Hikâye Anlatıcısının Sırrı kitabında, hikâye anlatmanın yaptığımız bir şey değil, bizi biz yapan şey olduğunu söyler. Her birimizin geçmişini oluşturan anılar zinciri, bir bakıma hikâyelerimizin toplamıdır. Yaşadıklarımız kadar, kendimizle ilgili anlatılanlar da buna katkı sağlamaktadırlar.

Herkesin bir hikâyesi olduğunu biliyoruz; belki de yüzlercesi… Kimi de yazılsa, yaşamının bir roman olduğu savını ortaya koyar. Doğrudur!  Kurgu dediğimiz öykü ve roman kadar, günlük ve anıların da yer aldığı yazın sanatı, aslında yaşamdan beslenmiyor mu? Bu kitapları okurken etkilenmemiz, duygu ve düşüncelerimizi paylaşılmış görmekten kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Kendimizle ilgili anlattığımız hikâyelerde yaşanmışlığın izleri kadar, deneyimlerin de etkisini görebiliriz. O ana kadar kazandıklarımız, yitirdiklerimiz, yaşadığımız ilişkiler, kısacası hayat alanımıza giren tüm ayrıntılar, deneyimlerimizin oluşmasına katkı sağlarlar. Kuşkusuz bunları anlatırken, yaşanmış olaylardan kendi payımıza çıkarttığımız dersleri de eklemek koşuluyla…

Ünlü Fransız düşünür ve yazarı Albert Camus şöyle diyor:

“Deney yaparak deneyim edinemezsin. Deneyimi yaratamazsın. Deneyimden geçmen gerekir.”

Her deneyim, içinde mutlaka bir hikâyeyi barındırır; yaşanmış, taze ya da yıllar boyunca izleri silinmemiş, her zaman anlatılmaya hazır…

Yine İngiliz yazar ve eleştirmen Aldous Huxley, deneyimin başımıza gelenler değil, onlarla ne yaptığımız olduğunu söyler.

Bu da bizim tek ve benzeri olmayan bilgeliğimizdir!

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün