Dünyanın en riskli coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Deprem, ne yazık ki bizim için bir ‘ihtimal’ değil, bir ‘kaçınılmazlık.’ Peki bu kaçınılmaz gerçeğe ne kadar hazırız?
Japonya’nın başkenti Tokyo, dünyanın en büyük ve en tehlikeli deprem kuşaklarından biri olan Pasifik Ateş Çemberi üzerinde yer alıyor ve her an büyük bir sarsıntıya maruz kalma riski taşıyor. Bu başkent yıllardır bilim ve mühendislik ışığında ilerleyerek depremle yaşamaya hazırken, İstanbul ise hâlâ zamana karşı büyük bir yarış veriyor. Aradaki fark, sadece teknolojide ya da kaynakta değil; kültürde, bilinçte ve risk yönetiminde de derinleşiyor.
İki Şehir, İki Farklı Yolculuk
Tokyo’da her yeni bina, depreme dayanıklı standartlarla inşa ediliyor. Şehir, sismik izolasyon teknolojileriyle binaların temellerini adeta bir yastık gibi saran sistemlerle donatılmış durumda.
Öyle ki, yer altında dev tünellerle ani su baskınlarına karşı şehir korunuyor; ‘G-Cans Su Tahliye Sistemi’ sayesinde Tokyo, sadece sarsıntıya değil, onun tetiklediği felaketlere de karşı hazırlıklı.
Erken uyarı sistemleri ise hayati bir diğer fark. Deprem başlamadan saniyeler önce TV, telefon ve tren sistemlerine otomatik uyarılar gidiyor. Saniyeler bile hayat kurtarır; Tokyo bu bilinci toplumunun her kesimine kazandırmış durumda.
Öte yandan İstanbul’da yapı stoğunun büyük kısmı hâlâ riskli. Dönüşüm çabaları devam etse de zamanın gerisinde kalmış bir gerçeklik var. İstanbul’da erken uyarı sistemleri var, evet; ama çok sınırlı ve yaygın değil.
Afet Kültürü Tokyo’da Yerleşmiş, İstanbul’da Gelişmekte
Japonya, yaşadığı acı tecrübelerden ders çıkararak bir afet kültürü oluşturdu. Anaokulundan itibaren çocuklara afet bilinci eğitimi veriliyor. Herkes, nasıl bir acil durum çantası hazırlayacağını biliyor. İstanbul’da ise son yıllarda farkındalık artmaya başladı, fakat afet kültürü henüz toplumsal bir refleks hâline gelmiş değil.
Bu durum sadece hazırlık aşamasında değil, kriz yönetiminde de büyük farklar yaratıyor. Tokyo’da iletişim ve koordinasyon kriz anında hızlı ve doğru şekilde işliyor. İstanbul’un da iletişim altyapısını güçlendirmesi ve kriz anı yönetimine önceden hazırlanması şart.
Risk Yönetimi: Ders Almak ya da Bedel Ödemek
Tokyo, geçmiş felaketlerden aldığı derslerle risk yönetimi stratejilerini sürekli güncelliyor. Riskleri doğru analiz ediyor, bilimsel altyapıyı ve mühendislik çözümlerini hayatının bir parçası hâline getiriyor.
İstanbul'un da bu kaçınılmaz gerçekle yüzleşmesi gerekiyor: Deprem bir gün kapımızı çalacak.
O gün geldiğinde hazırlıklı olmak, ancak bugünden bilimle, eğitimle ve doğru stratejilerle mümkün.
Deprem karşısında şansa güvenmek bir strateji değildir. Şehirler, tıpkı insanlar gibi, kaderlerini hazırlıklarıyla belirler. Tokyo, kendi kaderini şekillendirdi. İstanbul’un ise hâlâ zamanı var. Ama bu zaman, her geçen gün biraz daha azalıyor.