Thames ve Yahudiler

Dünyanın hemen her yerinde üzerinde önemli şehirlerin, büyüklü küçüklü yerleşim merkezlerinin kurulduğu nehirler siyasi ve kültürel tarihin de önemli birer parçası.

Bahar AKPINAR Perspektif
24 Nisan 2024 Çarşamba

Bu ayki yazımda nehirlerden bahsetmek istedim. Zira nehirler de geçtiğimiz aylarda yazdığım geceler gibi hep ortada olan ama merak edilmeyen bilgi alanları. Dünyanın hemen her yerinde üzerinde önemli şehirlerin, büyüklü küçüklü yerleşim merkezlerinin kurulduğu nehirler siyasi ve kültürel tarihin de önemli birer parçası. Ülkeler arasında sınır oluşturanlar, bir ülkede doğup başka bir ülkede akışına devam ederek uluslararası anlaşmalara konu olanlar, kutsal kitaplarda geçenler, geçtikleri yerlere yaşam götürenler… Hangi başlık altında olursa olsun nehirler, tarihin ve hafızanın zaman içinde kayda geçmesine mekân sunarlar.

Cennet bahçesinin nehirleri

King’s College Yahudi Çalışmaları bölümünde okutman Adrea Schatz, ‘Dicle’den Thames’e adlı makalesinde kutsal kitapta cennet bahçelerinde tanımlanan dört nehirden -Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat- bahseder. Musa’nın Firavun'un kızı tarafından Nil kıyısında bulunması ve Yahudilerin Ürdün’e geçmeyi başarmalarından beri nehirlerin Yahudi hayal dünyasının önemli bir parçası olduğunu söyler. Schatz ayrıca, nehirlerin Yahudi topluluklarını mekân ve zaman boyunca birbirine bağladığı da ekleyerek Ren Nehrinin sol tarafında kalan Renenya (Rhineland) bölgesinin en eski Aşkenaz topluluklarının bazıları için güvencesiz de olsa bir ev vazifesi gördüğünü belirtir. Yahudilerin Thames Nehri ile ilgili tarihi için ise Jonathan Romain’in çalışmasına atıfta bulunur.

Bu ilginç bir çalışma. Norman dönemi İngiltere’sine ilk Yahudi’nin tam olarak ne zaman adım attığını bilmesek de Yahudilerin İngiltere’de yerleştiği ilk yerin Londra olduğu biliniyor. Kıta Avrupa’sından gelen Yahudiler, İngiltere içlerine Thames Nehrini takip ederek yayılırlar. O zamanlar nehirler bugünkü demiryolları gibiydi. Yahudilerin nehir boyunca yer değiştirmesi yeni bir yaşam arayışı olduğu kadar, bölgesel ekonomik yaşantıyı ve ticareti de etkileyen bir nüfus taşınmasıydı. Jonathan Romain, Jewish Historical Society of England’da yayınlanan ‘Nehir Yahudileri: Anglo-Yahudiliğin bir mikrokozmosu olarak Thames Nehri kıyısındaki Orta Çağ Yahudileri’ adlı makalesinde Orta Çağ’da Londra’da yaşayan Yahudilerin Thames Nehri boyunca yeni yerlere taşındıkları için 'nehir Yahudileri' olarak adlandırıldığını söylüyor. Romain, Londra’da güvenlikleri tehdit altına girmeye başlayan Yahudilerin Thames üzerinden giderek yerleştikleri ilk yerlerin Oxford ve Windsor olduğunu söylüyor.  

Yazılı kaynaklarda bir Yahudi’den yerel biri olarak bahsedildiğini ilk olarak 1141’de Oxford’da görüyoruz. Feodal düzen içinde mevcut yapılara entegre olmak gibi bir şansları bulunmayan Yahudiler, İngiltere’de geçirdikleri ilk iki yüz yılda Kraliyete verdikleri destekle öne çıkıyorlar. Ancak bu destek kimi zaman aleyhlerine işliyor. Bunun bir örneğini Oxford’da görüyoruz. Oxford’da Kraliçe Matilda’yı yenen Stephen bölgeyi ele geçirince Kraliçe’yi destekleyen Yahudileri cezalandırır. Stephen Yahudilerden, kraliçeye verdikleri verginin üç buçuk katını ister. O dönem Thames Vadisinin en önemli kenti olan Oxford aynı zamanda en kalabalık Yahudi topluluğunun yaşadığı yerdir. İngiltere’deki Yahudi nüfusunun yirmide biri burada yaşamaktadır. Bu nedenle Stephen’ın koyduğu bu verginin etkisi büyük olur. Bazı Yahudiler Thames’i izleyerek kraliyet kalesinin bulunduğu bir diğer önemli kent olan Windsor’a geçer.

Kraliyete bağlı yerleşimin ve kalenin bulunduğu Windsor’da kayda geçen ilk Yahudi 1204’te Kralın yakın çevresinden bir finansçı olan Abraham’ın oğlu Muriel olur. Babasının ölümünden sonra mal kaçırdığı iddiasıyla Windsor’da tutuklu bulunan Muriel’i savunması için Londra’dan gelen avukatının kaydında uzun uzun anlatılan olay Kraliyet, Yahudiler ve Yahudilerin ödemek zorunda bırakıldıkları vergiler arasında iki yüzyıl boyunca değişmeyen ilişkilerin anlaşılması bakımından önemlidir.

Aynı dönem Windsor’dan çıkıp Thames boyunca yarım saatlik bir yürüyüşle ulaşılan Staines’e bağlı küçük bir yerleşim olan Runnymete, İngiltere’de Yahudilerle ilgili önemli bir kaydın bulunması bakımından ilgi çekicidir. 1215’de Kral John ile yirmi beş baronu arasında imzalanan Magna Carta’nın altmış iki maddesinden iki tanesi Yahudiler ile ilgili borçlanmalara ait düzenlemeler içerir. Bu maddelerin ilkine göre, Yahudilerden büyük veya küçük miktarda borç alan biri borcunu ödemeden ölürse mirasçısı reşit olana kadar borç dondurulur ve faiz işlemez. İkinci maddede ise Yahudi birinden borç alan bir adamın borcunu ödemeden ölmesi halinde, karısının bu borcu ödeme zorunluluğunun olmadığı belirtilir.

Magna Carta’da yer alan bu maddelerden de anlaşılacağı gibi Yahudiler ile yapılan para alışverişleri hakkında endişeler bulunur. Reşit olmayan mirasçılar borç faizinden korunurken, dul eşler borçları ödemekten muaf tutulması buna karşılık borç veren Yahudilerin haklarına yönelik hiçbir düzenlemenin yapılmamış olması manidardır.

Jonathan Romain bu maddelerin kısa süre sonra gerçekleşecek Yahudi sürgünün habercisi olarak yorumlar. Bu elbette haklı bir yorum. Zira on üçüncü yüzyıl boyunca Yahudiler ülkenin çeşitli yerlerinde bir dizi yerel sınır dışı edilmenin acısını çekerler. Thames boyunca adım adım ulaştıkları yerleri bu defa ters yöne doğru giderek terk etmeye başlarlar. 1235’de Berkshire, Buckinghamshire ve Wycombe’den, 1244’de Newbury’den, 1238’de Windsor'dan sınır dışı edilirler. 18 Temmuz 1290'da Kral 1. Edward Yahudilere İngiltere'yi tamamen terk etmelerini emreden bir kararname yayınlar. Bunun üzerine Thames, üç yüz elli yıl boyunca çevresinde Yahudiler olmadan akmaya devam eder.

Pesah Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım.

https://www.kcl.ac.uk/news/from-the-tigris-to-the-thames

https://www.jstor.org/stable/29780143

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün