Türkiye´de AZ kalmış nüfuslar

2013 yılından beri Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi Genel Koordinatörlüğünü sürdüren Muteber Yılmazcan Simonetti, pandemi döneminde çok bilgilendirici, okuması da bir o kadar keyifli, kaynak kitap olarak nitelendirilebilecek bir esere imza attı. AZ – Türkiye Otokton Azınlık Toplumlarıyla Söyleşiler, Türkiye´nin her bölgesine yayılmış kadim toplulukları ve kültürleri tanımak için eşsiz bir şans. Virna Gümüşgerdan Muteber Yılmazcan Simonetti, yıllar içinde sahip olduğu birikimi, azınlık cemaatlerinin önde gelen otuza yakın ismi ile yaptığı söyleşiler aracılığıyla aktarıyor. Kitapta, yakın zamanda kaybettiğimiz, Antakya Sinagogu Vakfı Başkanı Şaul Cenudioğlu da var… Simonetti ile kitabını konuştuk.

Virna GÜMÜŞGERDAN Söyleşi
10 Mayıs 2023 Çarşamba

Öncelikle çalışman için tebrik ederim. Çok değerli bir çalışma… Hem tarihi yönü hem de güncel yönü bulunuyor… Kitabının başında açıklıyorsun ama kelimeye aşina olmayanlar için, şu soruyla başlamak istiyorum: Otokton ne demek?

Otokton, sözlük anlamı olarak yerleşik, bir yerden bir yere göçle gelmemiş olan, kadim demektir.

Kitabın isminde otokton kelimesini kullanmamızın iki nedeni var. ‘Azınlık’ ifadesi literatürde çok göreceli bir kavram. Lozan referans gösterildiğinde azınlık olarak Müslüman olmayan toplumlar anlaşılır ki bu toplumların hangi toplumlar olduğuna dair günümüzde hala süregelen akademik tartışmalar mevcut. Bununla birlikte Türkiye’de Müslüman olmayan her toplum otokton değil, yani bu topraklarda yüzlerce, binlerce yıllık geçmişleri yok. Dolayısıyla kitaptaki söyleşilerin Türkiye’deki Müslüman olmayan yerleşik toplumlarla yapıldığı anlamını veren en iyi ifadenin ‘Türkiye Otokton Azınlık Toplumlarıyla Söyleşiler’ olduğuna karar verdik. İkinci nedeni ise, maalesef ki geniş toplum Türkiye’nin yakın geçmiş tarihini bile çok bilmiyor artık. Hal böyle olunca Türkçe olmayan isimler duyduklarında, “Nereden geldiniz? Ne güzel Türkçe öğrenmişsiniz!” gibi söylemleri olabiliyor. Buna cevaben de genelde sorunun muhatabının, “Ben binlerce yıldır buradayım, siz nereden geldiniz?” dediğini çok duydum. Buna atıfta bulunmak için de bence ‘otokton’ terimi çok yerinde bir seçim oldu.

Kitap için yola çıkmaya ne zaman karar verdin, hazırlık süreci nasıl ilerledi?

Uzun zamandır çok saygı duyduğum bazı cemaat büyükleri tarafından bana sık sık tüm bu kadim toplumlarla eşit seviyede yakınlığa sahip birkaç kişiden biri olduğum söyleniyordu. 2021 yılının başında da bu kitap fikri oluştu. Hala yasakların olduğu pandemi dönemiydi. Bu sebeple söyleşileri online bir platform üzerinden gerçekleştirdik. Söyleşi veren herkesi iyi tanıdığım ve artık cemaat yapılanmalarını da iyi bildiğim için söyleşi hazırlıkları benim için zor olmadı. Her biriyle 1,5-2 saat süren çok keyifli sohbetler gerçekleştirdik.  

Kitapta, mensup oldukları cemaatlere çok değerli katkılarda bulunan isimler yer alıyor. Tek bir kadın var aralarında… Azınlık cemaatlerimizde ‘lider’ olarak ön plana çıkanların çoğunlukla erkek olmasını neye bağlıyorsun?

Ataerkil bir coğrafyada yaşıyor olmamıza! Eğri oturalım doğru konuşalım bu işin dini, ırkı yok; bugün günümüzde Kuzey Avrupa ülkeleri hariç tüm dünyada hala ataerkil bir sistem varlığını sürdürüyor. Mesela Musevilikte kadın ne kadar önemlidir ama tek bir kadın başkanınız yok! Toplam 167 cemaat vakfı var. Kadın başkanlar bir elin on parmağı kadar yoktur. Ama ben bunun sebebinin cinsiyet eşitsizliğinden falan kaynaklandığını düşünmüyorum. Bence bu tamamen alışılmış, süregelen, kalıplaşmış teamüller.

Vakıf işlerinde işin mutfağına baktığınızda ama cemaat fark etmeksizin kadının önemli rolünü görürsünüz. Kadın arka planda vakıf dinamiğinin önemli bir parçası.

Şahsen kitaptan çok şey öğrendim. Türkiye’deki Ermenilerin genel olarak Ortodoks olduğunu sanırken, Ermeni Katolik ve Proteston cemaatinin de var olduğunu öğrendim. Süryaniler ve Keldaniler hakkında bilgim yoktu… Sen görevin itibariyle azınlık cemaatleri konusunda Türkiye’de ortalama insanın çok üzerinde bir bilgiye sahipsindir. Ama yine de bu söyleşiler sana da yeni bir şeyler öğretmiştir mutlaka…

Elbette ki öğretti. Ben her gün yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum. Benim gibi bilgiye aç bir insanın on seneyi aşkın bir süredir aynı görevi devam ettirebiliyor olmasının sebebi tam olarak bu. Çünkü çok dinamik bir iş. Rum, Ermeni Ortodoks, Ermeni Katolik, Ermeni Protestan, Yahudi, Karayim, Süryani Ortodoks, Süryani Katolik, Süryani Protestan, Keldani, Bulgar, Gürcü, Arap dilli Ortodoks… Hepsinin sadece tarihi külliyatının temel hatlarını bile idrak etmek uzun zaman alır. Güncel durumları/sorunları ise birçok benzerlik taşımasına rağmen birçok farklılık da ihtiva ediyor. Dolayısıyla her gün yeni bir şey öğrenmemek imkansız.

Hafızamı yoklayıp söyleşilerden yeni öğrendiğim bilgilerden birkaçını zikredecek olursam eğer, mesela Karayimlerin ana dili konusu dikkatimi çekmişti. Siyonizm’le ilgili verilen yanıttaki bakış açısı da benim için dikkate değerdi. Bunun dışında Keldanilerin tarihine dair birçok yeni nüans öğrendiğimi hatırlıyorum.

Azınlıklar deyince benim aklıma hep İstanbul geliyordu. Kitabın sayfalarında ilerlerken aslında birçok cemaatin Anadolu’da doğduğunu görmüş oldum. Günümüzde Anadolu şehirlerindeki azınlıklar hakkında ne söyleyebilirsin?

E tabi, biz semavi dinler tarihi açısından çok kadim topraklarda yaşıyoruz. İnanç turizmi açısından aslında o kadar değerli bir coğrafya ki burası!

Kitapta yer alan toplumların toplam nüfusu maalesef ki 150 bin yoktur ve büyük çoğunluğu İstanbul’da ikamet ediyor. Bunların önemli bir oranı da zaman içerisinde iç göç sonucu Anadolu’dan İstanbul’a yerleşmiş. Mesela Süryani toplumunun yüzde 95’i İstanbul’da yaşıyor ama kültürel varlıklarının tamamı Mardin-Midyat bölgesinde bulunuyor. Hatay’da kayda değer bir nüfus zümresi vardı ama depremden sonra oranın demografik yapısı da değişecektir. Bugün hala Mardin, Midyat, İdil/Şırnak, Mersin gibi şehirlerde otokton azınlık toplumları AZ da olsa varlıklarını sürdürüyor.

Maalesef kitapta yer alan bir vakıf başkanını, yakın zamanda kaybettik. Tüm Antakya’nın sevgi ve saygıyla andığı Şaul Cenudioğlu ve eşi, deprem felaketinde hayatını kaybetti. Şaul Abi’nin sendeki anısı nasıl?

Şaul Başkan’ın aramızdan bu şekilde ayrılışı herkes gibi beni de çok sarstı. Kendisiyle bir - iki hafta önce telefonda görüşmüştüm. Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi olarak kendisinden son yayımlanan seçim yönetmeliğini ve buna göre yaptıkları seçimleri değerlendirdiği bir yazı istemiştik. Tam deprem günü için bana söz vermişti. “İstanbul’a gidip geleceğim, 5-6 Şubat’ta yazı elinde Mutebercim. Geç olmaz değil mi?” demişti. Telefondan bile karşıya geçen o neşeli, hayat dolu, enerjik sesi hala kulaklarımda…

Kitapta da belirttiğim gibi Şaul Bey gerçekten herkesin “abi” dediği, tam bir centilmendi. Hatay’daki vakıflarımıza ziyaretlerimiz kapsamında kendisiyle çok defalar bir araya gelme ve sohbet etme şansına sahip oldum. Resmi toplantılar dışındaki zamanlarda bizimle zamana meydan okuyan hafızasında yer etmiş anılarını çokça paylaşmıştır. Huzur içinde yatsınlar… Baruh Dayan HaEmet.

Seni en çok etkileyen söyleşi kiminle oldu?

İnan hiç ayrım yapamayacağım çünkü tüm sohbetlerin tadı başka. Senin de dikkatini çekmiştir, aynı cemaatten olsalar bile tekrara düşmemek için söyleşilerin çerçevesi hep başkaydı. O yüzden ben kendi adıma söyleşileri yaparken hepsinden ayrı keyif aldım. Dilerim okuyucu da aynı hissiyattadır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün