Olanları olduğu gibi değil olduğumuz gibi görürüz

Aylin GERON Yaşam
3 Mayıs 2023 Çarşamba

Okuldan daha yeni dönmüştü. Karnı gurulduyordu. Buzdolabını açtı ve şöyle bir göz gezdirdi. Mercimek yemeği, dünden kalan börek, yoğurt, zeytin dışında yiyecek pek bir şey göremedi. Aklına yeni açılan Japon lokantası geldi. Canı gyoza çekti. Hemen telefonundaki uygulamadan seçimlerini yaptı. Teslimat süresi 25 dakika. Harika! Siparişi onayladı ve üst kata çıktı. Babası evdeydi. Arka odadan sesi geliyordu. “Ben geldiiiiim!” diye bağırdı. Odasına geçti. Elini yüzünü yıkadı. Üzerindeki kıyafetleri değiştirdi. iPad’ini çantasından çıkardı. Tam Netflix’i açmıştı ki kapı çaldı. Koşarak aşağıya indi, paketini aldı ve odasına geri döndü. Oh be biraz keyif yapabilecekti. İkinci kez izlediği Breaking Bad’i başlattı. Dumanı üstünde gyoza paketini açtı. Sosları dizdi. Burası gerçekten iyi bir lokantaydı; baksana kaç çeşit sos göndermişlerdi. İlk önce klasik sosa bandırdı ve bir ısırık aldı. Hmmm… Çok güzel… Farklı sosları da denemeliydi. Tatlı ekşi sosla devam etti. Bu da çok iyiydi. Acaba şu yeşil sos nasıl bir şeydi? Wasabili olabilir miydi? Önce serçe parmağını değdirdi sosa. Tam anlayamadı ama fena değildi sanki. İkinci gyozayı bu yeşil sosa daldırdı ve ağzına götürdü. Offf… Bu nasıl bir uyum? Sanki gyozanın hamuru, içindeki malzeme ve bu sos aşk yaşıyordu. Bu bambaşka bir şeydi. Babası bunu tatmalıydı. Oturduğu yerden seslendi:

“Babaaaaa! Babaaaaaaa! Babaaaaaaa! Çabuk gel!” Babası, “N’oldu kızım, ne istiyorsun?” diye geri seslendi. “Buraya gel hemen! Hadi! Şimdi!” Az sonra babası kapıda belirdi. Biraz sinirli görünüyordu. “Ne var? Ne istiyorsun? Neden kaldırdın beni?” diye söylenmeye başladı.

“Şu sosu denemelisin! Hadi hemen şimdi… Eminim bayılacaksın!”

“Sen beni bu sos için mi kaldırdın? Ben 50 yaşında adamım. Üstüne üstlük senin babanım. Madem bana sos tattırmak istiyorsun bir zahmet kalk, yanıma gel. Ne bu böyle? Uşağın mı var karşında?!”

“Ne diyosun baba ya… Amma abarttın! Alt tarafı bir sos tattırmak istedim sana…”

“Napiyim ben senin sosunu!  Sen zaten otur Netflix izle. Sınavların başlıyor haftaya. Kapak açma…”

***

Toplantı iyi geçmişti. “Bu iş oldu” dedi içinden. Saat üçe geliyordu. Bu saatte ofise dönmek istemedi. Evin yolunu tuttu. Evde kimsecikler yoktu. Biraz kestirme umuduyla yatak odasına çıktı. Tam ayaklarını uzatmıştı ki telefonuna kocaman bir mesaj düştü. Hayretle okudu. Ne olduysa işler tersine dönmüştü. Halbuki başlarda adamlar çok da istekli görünmüşlerdi iş birliği yapmak için… Bütün keyfi kaçtı. Şimdiye kadar ödedikleri boşa mı gitmişti yoksa? Avukatını aradı. Olanı biteni anlatırken kapının açıldığını duydu. Bu iş baya canını sıkıyordu. Uzunca bir telefon konuşmasının ardından telefonuna düşen yeni bir mesajla irkildi. Kimden geldi diye bakmak için sesi hoparlöre verdi. Mesaj bankadan gelmişti. Uygulamadan yapılan yüklü yemek alışverişinin ödemesiydi. Derin bir nefes aldı. Telefonu kapattığında avukatı onu hiç rahatlatamamıştı. İçi sıkışıyordu. Tam o sırada kızının avazı çıktığı kadar bağırarak onu yanına çağırmasıyla irkildi.

“Babaaaaa! Babaaaaaaa! Babaaaaaaa! Çabuk gel!”

“Buraya gel hemen! Hadi! Şimdi!”

Bir şey mi oldu acaba diyerek endişeli bir şekilde kızının odasına koştu. Bir de ne görsün? Kızı yatağında uzanmış, bir şeyler yiyor ve izliyor.  Keyfi yerinde! Ohhh! Umurunda mı dünya? Hanımefendi beni ayağına kadar getirtiyor üstüne üstlük!

“Ne var? Ne istiyorsun?” demesine kalmadan yeşil yağlı sosu babasına uzattı.

“Bunu tatmalısın dedi. Tam senlik!”

Sonrasını biliyorsunuz. Aynı durum iki farklı deneyim…

***

Genç kızın hikayesinde günün sıradanlığını ve kızın heyecanını, deneyimini babasıyla paylaşma arzusunu ve motivasyonunu hissedebilmişsinizdir umarım. Babasını çağırırken niyeti ne saygısızlık, ne birilerini ayağına getirtmek ne de korkutmak, endişelendirmek. Niyeti çok basit: PAYLAŞIM. Lezzetli bir şey deneyimledi ve babasıyla bunu paylaşmak istedi. Strateji yok, manipülasyon yok. Doğal bir şekilde oldu olanlar. Bu adam 50 yaşında ayıptır, günahtır, yazıktır; ayağıma getirtmek olmaz, diye düşünmeden…

O anın heyecanı ve doğallığı içinde çağırdı babasını yanına. Birlikte yer, içindekileri tahmin eder, keyifli zaman geçirirlerdi belki diye düşünmüştü. Karşılığında aldığı tepki kafa karıştırıcı oldu. Anlaşılmamış ve en önemlisi niyetiyle görülmemiş oldu.

Ne hissetti? Haksızlığa uğramış, hayal kırıklığı ve kızgınlık…

Ya baba?

İhtiyacı dinlenmek, anlaşılmak, yalnız kalmak. Zaten canı sıkkın. Tetiklenmesi çok kolay. Olumsuz deneyimler yaşadığımızda toleransımız daha düşük ve tepkisel olmaya daha meyilli oluyoruz. Olanı olduğu gibi değil olduğumuz gibi görüyoruz:

  • Adamlar dolandırmaya kalktı.
  • Avukatım sorunu çözemedi.
  • Kızım beni saçma bir şey için ayağına getirtti.

En yakın patlayabileceğim kişi kızım. Bütün hayal kırıklığımı, sinirimi ve hatta öfkemi ona yönlendiriyorum. Bilinçli ve isteyerek olmuyor bu. Engellenmiş olmamın etkisiyle kontrolsüzce oluyor. Niyetini görmüyorum ve bambaşka bir yerden tartışmaya giriyorum. Hatta daha da haklı hissetmek için konuyu sostan alıp bir sonraki haftanın sınavlarına bile götürüyorum. Benim iç dünyamda sorunu yaratan kızım olmasa da merkeze o oturuveriyor. Rahat rahat püskürebiliyorum!

Anlattığım versiyonlar hayatın her anında yaşanıyor.

Bütün ilişkilerimiz böyle. Her iki taraf bir şeyler yaşarken iletişime geçiyor. Dinamik, canlı bir şey iletişim. Özen göstermediğimizde kaza olması gayet normal.

Yukarıdaki versiyonda kazayı yapan baba.

Neyi farklı yapabilirdi?

Kızının yanına gitmeyebilirdi.

Çok yorgunum, sen gel lütfen diyebilirdi.

Odanın kapısında bir nefes alıp avukatı ve işteki sorunu kapının dışında bırakabilirdi.

Tamam, kabul ediyorum her zaman bu kadar kolay olmuyor; yine de davranışlarımızın tek sorumlusu biziz. Ve nasıl davranacağımızı her zaman seçebiliriz. Tepkisel olmak işleri kolaylaştırmaz; tam tersine karmaşıklaştırır. 

Olanı olduğu gibi değil olduğumuz gibi görürüz.

Yani her şey sübjektif. Bana göre….

Halbuki adil bir bakış açısı iki tarafı da yargısız görmeyi gerektirir. Ancak o zaman birbirini anlayabilir, ihtiyacı duyabilir, davranışımızı seçebiliriz.

İhtiyaçlarınızın farkında davranışlarınızın sorumluluğunu alabileceğiniz günler dilerim.

Not: Konu ile ilgili daha fazla okumak isteyenlere bir kitap önerim var: Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili, MARSHALL ROSENBERG

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün