Ağa takılanlar

“Dernekte bir kişi var, o bunu çok iyi yaşadı: bir Moiz tiplemesi. Hani Ayşegül şurada, Ayşegül burada diye kitaplar vardır. Bizim de bu Moiz’imiz vardı: Moiz yürürüken, Moiz hamamda vs… Bu tipleme Judeo-Espanyol dilinde insanları hem güldürdü, hem de onları hicvetti. Çok tuttu. Bu oyuna gelenler bu dili konuşan birisini dinlediklerinde onu anlayabildiklerini hissediyorlar. Bu önemlidir. İnsanlara ne kadar karışık olursa olsun Judeo-Espanyol öğrenmelerini öğütlüyoruz. Bugün 50 yaş üzerindeki insanlar bu dili biliyor, ama onların çocukları ve torunları bilmiyor. Bu nedenle ben bir çocuk korosu kurdum: Estreyikas d’Estambol (İstanbul’un Yıldızları). Amacım hazırladığım metinler aracılığıyla Judeo-Espanyolca şarkı sözlerinden yola çıkarak onlara dili öğretmek. Zamanla öğreniyorlar, dili biraz daha anlamaya başladılar.” – İZZET BANA http://mimesis-dergi.org

İzak BARON Diğer
27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bu Haftanın “Takılanlar”ı eskilerden

 

  • KADININ GÖZLERİNDEN YAŞ SÜZÜLÜRKEN FATURA ÖDEME İŞLEMİ BİR SAAT İÇİNDE BİTMİŞTİ BİLE. KADIN AYRILIRKEN TÜRKÇE VE SEFERAT DİLİNDEKİ TÜM HAYIR DUALARI EDİYORDU

Her sabah saat 8'de işyerine gelmeyi alışkanlık haline getirmişti.

Yahudi ustasından öğrendiği ilk ilke buydu çünkü. Yine böyle bir gün işyerine ayak atmıştı ki, o ihtiyar kadını gördü. Kadın hayli tedirgindi. Kadının bir şeyler söylemek istediğini hissederek içeri davet etti. Üstünde eski dökülen bir gri manto vardı yaşlı kadının. Ürkek adımlarla içeri girerken eski ustasının adını mırıldandı. ''Rahmetliyle akraba idik'' dedi.

Ustasının adını duyan kahramanımız kadına hemen börek ve çay siparişi verdi. Sabah sabah eski günlerden bir sohbet iyi olacaktı doğrusu. Kadını derdi çay börek değildi, eskilerden kalma zarafetle teşekkür ederek hemen lafa girdi.  Kahramanımızın antika merakından bahsetti ve elinde eski bir keman olduğunu söyledi. Sonra mantosunun cebinden bir tomar kağıt çıkardı. “Bunlar ödenmemiş elektrik ve su faturaları” dedi. “Bunları en kısa zamanda ödemem gerekiyor.”

Yaşlı kadın, gazete kağıdına özenle sardığı kemanı çıkardı sonra “Bu keman ailemden kalan bir yadigar. Belki işinize yarar.”

Kahramanımız şaşkındı ve ustasının bir akrabasına karşılıksız yardıma da hazırdı. “Faturaları ben öderim” dedi ve zile basarak çalışanlarından birisini çağırdı. Tüm faturalar bugünü parasıyla 2 bin lirayı geçmiyordu. Yaşlı kadına “lafı bile olmaz. Ben ödeyeceğim” dedi.

Kadının gözlerinden yaş süzülürken fatura ödeme işlemi bir saat içinde bitmişti bile. Kadın ayrılırken Türkçe ve Seferat dilindeki tüm hayır duaları ediyordu. Ancak kemanı bırakmak konusunda ısrarlıydı. “Evde bir köşede duruyordu. Sizin işinize yarayabilir” diyordu. O kadar ısrarlı idi ki sonunda kemanı çaresiz almaya razı oldu. Yaşlı kadın sevinçle işyerini terk ederken arkasından hüzünle baktı kahramanımız.

Ama içine bir kurt düştü ya keman çok değerliyse. Tanıdığı antikacı dostunu aradı. Antikacının işyerinde buluşmak üzere sözleştiler.

Antikacı dostunun Nişantaşı'ndaki mekanı görkemliydi doğrusu. Yüzlerce antika eşyanın sergilendiği salonun duvarlarında tablolar göz alıyordu.

Antikacı, O'nu karşılarken zayıf, bembeyaz sakallı kibar bir beyle tanıştırdı. “Beyefendi müzik aletleri konusuna uzmandır. Sana yardımcı olur.”

Bilinen tanışma merasiminden hemen sonra kemanı alıp uzun uzun inceleyen uzman şaşkındı. “Bu keman çok değerli. Dünyada örnekleri çok az” diye fısıldadı.

Şaşırma sırası kahramanımız ve antikacıdaydı. Uzman yine bugünün parasıyla 200 bin lira fiyat verince şaşkınlıkları daha da arttı.

Başından geçenleri anlatan kahramanımızı hayretle dinleyen uzman “2 bin liraya büyük bir vole vurdunuz” diyordu.

O,  kemanı Antikacı dostuna emanet ederek hemen dışarı fırladı. Ama biliyordu ki yaşlı kadını akşam saatlerinde bulamazdı. Uykusuz bir gece geçirdi. Sabahı zor etti. Perşembe Pazarı sabahın ilk ışıklarıyla canlanmaya başlayınca adını bile almadığı yaşlı kadını bulması zor olmadı. Herkesin herkesi, hele eskileri tanıdığı sokaklar, kahramanımızı kısa sürede doğru adrese götürmüştü.

Yaşlı kadın artık üzerine sinen ürkek ve tedirginlikle kapısını aralayarak baktı kahramanımıza. Başka hiç bir söz etmeden “Değersiz mi?” diye sordu.

Kahramanımız “Çok değerli. Tahminlerin ötesinde” diye karşılık verdi. Kadın “O zaman siz kazandınız” dedi.

Kahramanımız sessiz kaldı. “Kazanan sizsiniz. Sizlerden öğrendiklerim kitaplara sığmaz” diyebildi.

Cengiz Erdil

http://www.timeturk.com/tr/makale/cengiz-erdil/bir-sishane-masali.html

           

  • “İNSANLARA NE KADAR KARIŞIK OLURSA OLSUN JUDEO-ESPANYOL ÖĞRENMELERİNİ ÖĞÜTLÜYORUZ. BUGÜN 50 YAŞ ÜZERİNDEKİ İNSANLAR BU DİLİ BİLİYOR, AMA ONLARIN ÇOCUKLARI VE TORUNLARI BİLMİYOR.”

“Bizim Judeo-Espanyol üzerine yürüttüğümüz çalışmalar tiyatro çalışmalarımızla paralellik arz eder. Bir gün bir arkadaşım bana bir long play getirdi, Yoaram Daon’dandı. O dönemde Fikso’yu oynuyorduk. Bu plağın içinde Judeo-Espanyol dilinde balatlar vardı. Ben tuttum bu balatlarda anlatılan hikayecikleri o dönemde İsrail’de oynanan bir oyuna adapte ettim. Böylece Türkiye’deki Yahudilerle ilgili bir oyun çıktı ortaya. Kısa hikayelerin arka arkaya gelmesiyle oluşan bu oyunun adı Kula 930’du (1978, 1989 ve 2002). 1930’larda Kuledibi’nde yaşayan Yahudilerle ilgili bir oyundu: Bir sarhoş, kocasın aldatan bir kadın, kahvehanede toplanan Yahudiler, birbirlerini seven fakir ve zengin iki genç, tüm bu temaları da içine alan müzikli bir oyundu. Şarkılarda anlatılan hikayelere uygun biçimde oyundaki karakterleri yaratmıştık. Başlangıçta bu kurgu önerisini ben arkadaşlarıma anlattım ve üç arkadaşımla birlikte bu oyunu yazdık (Eskenazi, Siliki, Bana ve Hubeş). Bu eser bizim için çok önemli bir yapıt oldu. Neredeyse 75 defa oynadık, dernekte ve dışarıda. İzmir’de ve İsrail’de de sergilendi. Bu oyun aynı zamanda bizim müzik grubumuz Los Paşaros Sefaradis’in kuruluşuna da zemin hazırladı. Biz Judeo-Espanyol şarkıları otantik formlarına sadık kalarak, ninelerimizin dedelerimizin söylediği gibi söyledik. Bu özelliğimiz nedeniyle dünyanın birçok yerinden davet aldık: ABD, İspanya, Fransa, Almanya, İngiltere, Yunanistan. Bu çabalarımız dilin korunmasına hizmet etti. Dernekte bir kişi var, o bunu çok iyi yaşadı: bir Moiz tiplemesi. Hani Ayşegül şurada, Ayşegül burada diye kitaplar vardır. Bizim de bu Moiz’imiz vardı: Moiz yürürken, Moiz hamamda vs… Bu tipleme Judeo-Espanyol dilinde insanları hem güldürdü, hem de onları hicvetti. Çok tuttu. Bu oyuna gelenler bu dili konuşan birisini dinlediklerinde onu anlayabildiklerini hissediyorlar. Bu önemlidir. İnsanlara ne kadar karışık olursa olsun Judeo-Espanyol öğrenmelerini öğütlüyoruz. Bugün 50 yaş üzerindeki insanlar bu dili biliyor, ama onların çocukları ve torunları bilmiyor. Bu nedenle ben bir çocuk korosu kurdum: Estreyikas d’Estambol (İstanbul’un Yıldızları). Amacım hazırladığım metinler aracılığıyla Judeo-Espanyolca şarkı sözlerinden yola çıkarak onlara dili öğretmek. Zamanla öğreniyorlar, dili biraz daha anlamaya başladılar. Diyemem ki her şey mükemmel, herkesin Judeo-Espanyolcası çok iyi. Yine de bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Dilin kaybolmasını geciktirdiğini düşünüyorum. Biz (sadece ben değil arkadaşlarım Karen Şarhon Gerşon, Selim ve Yavuz Hubeş) olmasaydık bu dil çoktan unutulmuştu.” – İzzet Bana

Fırat Güllü, Uluç Esen

http://mimesis-dergi.org/2010/03/ulus-ozel-musevi-ilkogretim-okulu-tiyatro-calistiricisi-izzet-bana-ile-soylesi/

 

  • “ROZİKA BU PARAYI İMKÂNSIZ BULAMAM. ÜZGÜNÜM”

Sohbetler esnasında Madam Rosa; eşi kumaş taciri David Acıman’ı genç denilebilecek bir yaşta kalpten yitirdiğini söyledi. Her ikisinin de ikinci izdivacı olan bu evlilik sadece on sene sürebilmişti. Bay Acıman eşine Londra, Paris, New York başta olmak üzere dünyanın en gözde yerlerinde harika bir hayat yaşatmıştı.

Madam Acıman genç yaşlarda yaptığı ilk evliliğini, eşinin cimriliği ve huysuzluğu had safhada olduğu için yürütememişti. Bir keresinde eski eşinin; “Hayatımda önce annem ve köpeğim daha sonra sen geliyorsun” demesi bardağı taşıran son damla olmuştu!..

Katolik ve Musevi cemaatlerinde boşanmak pek yoktur. Bu herkesçe bilinir. Eskiden hiçbir dinde ve millette evlilikler kutsallığını böylesine yitirmemişti ve bir kez kurulduğunda mutlaka yürütülmesi gereken bir müesseseydi evlilik…

Banka değiştirince ziyaretler iş çıkışı sonrası akşam çayına dönüştü. Bu gidiş gelişlerde yakın arkadaşı Madam Raşel’i, sonrada ilerleyen zamanla epeyce samimi görüşeceğimiz Yeşilköy’de oturan ablası Ester Hanım’ı ve eşi avukat Nesim Barokas’ı tanıma şansım oldu. Musevilerin çoğu gibi Bayan Rosa’da başta Fransızca olmak üzere Rumca, İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce konuşuyordu. En zayıf lisanı Türkçe sayılırdı. Çünkü kendi cemaati ile sınırlı, kapalı bir hayatı vardı.

Bir gün iş çıkışı ziyarete gittiğimde baş başa sohbet ederken konu aşka sevgiye geldi… Madam Acıman; “Biliyorsun Şema’cim, ben gençliğimde birini sevdim. Birbirimize çok aşik idik. Bana evlenme teklif etti ancak o zamanin parasi ile altmişbin lirada drahoma istedi. Babama söyledim ve günlerce çaresizlikten bütün aile ağladik. Büyük bir para idi. Osmanli Bankasi’nda vazifeli olan babam temin etmek için günlerce uğraştiktan sonra bana; ‘Rozika bu parayi imkânsiz bulamam. Üzgünüm’ dedi. Ben de aşkima ilettim. Bana; ‘Madem para yok, o halde evlenemeyiz!.. Bundan böyle ne vakit dolunay olacak, sen mehtaba bakacaksin beni ve aşkimizi hatirlayacaksin!..’ dedi” dedi.

Şiyma Aksekili

http://www.derki.com/yasamdaki/asirlik-kadin/

 

Netten okumalar

 

  • SERVET KRALİÇESİNİN OSMANLI SIRLARI – ZEYNEL YAMAN

http://www.sabah.com.tr/cumartesi/2016/07/23/servet-kralicesinin-osmanli-sirlari

 

  • YAHUDİLER, TÜRKLER VE AKIL! – İLHAN AYDIN

http://blog.milliyet.com.tr/yahudiler--turkler-ve-akil-/Blog/?BlogNo=537168

 

  • REMEMBER: 70 YIL SONRA, İNTİKAM PEŞİNDE!.. – ATİLLA DORSAY

http://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/remember-70-yil-sonra-intikam-pesinde,15091

 

Takılan tweetler

 

TürkMusevileriMüzesi ‏@muze500  22 Tem

Galata'nın eski esnaflarından Elia Pardo'ya ait gazete reklam küpürü...

 

 

Doğan Eşkinat ‏@doganeskinat  22 Tem

Musevi Cemaati ve tüm ruhani liderlerin dimdik duruşuyla vatandaş olarak gurur duyuyorum. Birlikte daha güçlüyüz!

 

(((rivokkk))) ‏@Rivokhay   19 Tem

Gündem dışı bir soru: ladino türküde karşıma çıkan Yedi Kule zindanları Selanik'teki mi İstanbul'daki midir

 

Anadolunun Dilleri ‏@AnadoluDilleri  20 Tem

"Bana rengimden değil tadımdan pay biç" "Non mi mires la color, mirami la savor" Sefarad Atasözü