Hamursuz Bayramı ve eğitimin önemi

Yaklaşık 3300 yıl önce Yahudi milleti zamanın en güçlü medeniyetlerinden Mısır’da köle iken Tanrı’nın eli ile Kızıl denizi geçerek özgürlüğüne kavuştu.

Sami AKER Kavram
22 Nisan 2016 Cuma

Tüm semavi dinlerin Kutsal kitabında yazan ve Musa Peygamber’in önderliğinde Yahudi ulusunun kölelikten özgürlüğe geçişini anlatan olaylar zinciri aslında kelimelerin arasında tüm insanlığa bir mesajdır. 

Hikaye basitçe, kendini Tanrı zanneden zamanın en zengin ülkelerinden Mısır’ın Firavunu Paro ile Tanrı’nın temsilcisi Musa Peygamber arasında geçer. Musa Peygamber, Firavun’a gider, kendisini Tanrı’nın gönderdiğini  ve Mısır’da köle olarak çalışan Yahudi halkının özgürlüğünü talep eder. Ancak bu arzusu reddedilir. Bunun üzerine Mısır’ın üzerine 10 felaket gelir ancak dokuz felaketin sonunda da da ikna olmayan Firavun 10. felakette Yahudileri bırakmaya karar verir. Ancak 10. felaket Mısır’da doğan tüm ilk erkek çocukların ölümüdür, Firavunun kendi çocuğu da ölenler arasındadır.  Çılgına dönen Firavun orduyu ülkeden göç eden Yahudi konvoyunun üstüne gönderir;

“Emir, hepsini öldürün” dür. 

Yahudi göçmenler Kızıldeniz kıyılarına geldiklerinde ordunun peşinden geldiğini anlarlar, aralarından birçoğu Musa Peygamber’i suçlar, “ Musa sen ne yaptın hepimizi öldürecekler” der. Bir mucize olur ve denize yürüyen Yahudilerin önünde deniz açılır, Yahudiler geçer. Ancak aynı açılan kanala Mısır’ın savaş arabaları girdiğinde deniz onları affetmez, zamanın güçlü ordusu doğanın dev hidrolik gücü karşısında dakikalar içinde yok olur. 

Fantastik bir macera filmi gibi seyreden olayların kanıtları, bilimsel izahı için arkeologlar, tarihçiler meteoroloji uzmanları, jeologlar düşüne dursun, Pesah hikayesi aslında Yahudi felsefesinin de doğuşunun hikayesidir.

Binlerce mesajı olan bu hikayede öne çıkan mesajlardan biri de  özgürlük ve onun değerini bilmektir. 

Mısır’da köle olarak yaşamış Yahudilerin hiçbiri, Musa Peygamber dahil Tanrı’nın onlara vaat ettiği topraklara girmeyi başaramamıştır. Musa ve eski köleler yıllarca çölde yaşamış, ancak yeni doğan nesil Kenan topraklarını görebilmiştir.  Tanrı köle olarak doğan hiçbir kişinin kutsal topraklara girmesine izin vermemiştir. 

Pesah’ta Yahudi adetlerine göre en büyük sevaplardan biri  3300 yıl evvel gerçekleşmiş bu mucizeyi gelecek nesillere anlatmaktır. 

Kutsal Kitap, “Çocuklarına anlatacaksın” ifadesine yer vermektedir. 

Nitekim Yahudi halkı yaşadığı bu tecrübeyi 3300 yıldır Seder denen Hamursuz Bayramı sofrasında gelecek nesillerine anlatmış olsa gerek ki, yaşanılanlar unutulmamıştır. 

Seder kelime anlamı olarak düzen demektir.  Bu sofrada aile büyükleri ve çocuklar yüzyıllar evvel olmuş kölelik ve kurtuluş hikayesini adete yeniden yaşarlar. Yenilen acı otlar atalarının Mısır esaretinde çektikleri acıyı sembolize ederken, tuzlu suya batırılarak yenilen soğan veya maydanoz  atalarının döktükleri göz yaşlarını sembolize eder. 

Dolayısı ile ataların yaşadığı tüm bu acı tecrübe masa başında yeniden yaşanır ve unutulmaz bir hale getirilir.   Yahudi eğitim felsefesinde yaşayarak öğrenmek esastır. 

Eğer bir öğrenciye bir kavramı, konsepti anlatmak söz konusu ise en iyi yol öğrencinin bunu bizzat yaşamasını sağlamaktır. 

Güneşin batıdan battığını doğudan doğduğunu, elektriğin içinden geçtiği ince teli ısıttığını teorik olarak anlatmak elbette önemlidir.

Ancak çocuk batan güneşi seyrederse, elektrik deneyini kendisi yaparsa bunu asla unutmaz.  İspanya doğumlu 12.yüzyılın en büyük Yahudi filozofu Maimonides, “Pesah hikayesini çocuklara masalsı fantastik bir eda ile anlatmalı, onları cezbetmelisin” der. 

Masalsı fantastik yaklaşım çocuğu kendi çizgi film dünyasından bir anda çıkarır ve kendini bir anda  evrenin büyüleyici güzelliği içine atar. Seder sofrasında en dikkat çekici kavramlardan biri de çocukların soru sormasını sağlamaktır. Yahudilikte doğru soruyu sormak bazen cevabı bulmaktan çok daha önemlidir. 

Güneş neden batıdan batıyor? Ya da elektrik neden teli ısıtıyor sorusu dini de öğretmenin anlattıklarını da bir dogma olmaktan çıkarır. Batan güneş havayı soğutur, öğrenci üşür, ısınan tel çocuğun elini yakar, öğrenci bir dinleyici olmaktan çıkar, bizzat bir katılımcı olur. 

Dolayısı ile ilerlemenin en büyük sırrı özgürlük kavramıdır. Buradaki özgürlükten kastımız sadece siyasi manada değildir. Düşünce olarak dogmadan uzak bir sınırsızlık, akılcı bir şüphe  ile her görüneni ve görünmeyeni sorgulamaktır. 

Antisemitler, Kızıldeniz nasıl yarıldı arkeolojik kanıt nerede diye sormaya devam ede dursunlar, dünyanın haline bakıldığında Musa’nın özgürlük hareketi ve eğitim felsefesi  amacına ulaşmış görünüyor. 

İyi Bayramlar