Türkiye-İsrail büyük finale doğru

Haziran 2015’te İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Dore Gold ile Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Roma’da gerçekleştirdikleri görüşme ardından kamuoyuna yansıyan İsrail-Türkiye temaslarının son etabının bu hafta perşembe günü Cenevre´de başlaması bekleniyor. Taraflar bu kez anlaşmaya imza koymak maksadıyla bir araya gelecek, elbette aradaki son pürüzler çözülebilirse.

Selin NASİ Köşe Yazısı
6 Nisan 2016 Çarşamba

Haziran 2015’te İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Dore Gold ile Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Roma’da gerçekleştirdikleri görüşme ardından kamuoyuna yansıyan İsrail-Türkiye temaslarının son etabının bu hafta perşembe günü başlaması bekleniyor. Taraflar bu kez anlaşmaya imza koymak maksadıyla bir araya gelecek, elbette aradaki son pürüzler çözülebilirse.

2010’da İsrail’in Gazze ablukasını kırmak üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisini durdurmak üzere düzenlediği operasyonda dokuz Türk’ün hayatını kaybetmesiyle Ankara-Tel Aviv ilişkileri kopma noktasına gelmişti. Diplomatik ilişkiler ikinci katiplik seviyesine indirilirken, Türkiye ilişkilerin normalleşmesi için üç şart öne sürmüştü: Özür dilenmesi, hayatını kaybedenler için tazminat ödenmesi ve Gazze’deki ablukanın kaldırılması.

Mart 2013’te ABD Başkanı Barack Obama’nın aracılığında Başbakan Binyamin Netanyahu dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan telefonda özür dilemişti. Geriye kalan diğer iki şartın yerine getirilebilmesi için başlayan temaslar 2014 yazındaki Gazze Savaşıyla sekteye uğrasa da; özellikle uluslararası konjonktürün dayattığı (İran’ın sisteme geri dönüşü, Suriye Savaşı ve enerji güvenliğinin önem kazanması gibi) birtakım gelişmelerin iki ülkeyi ilişkileri düzeltme yoluna ittiğini söyleyebiliriz.

Türkiye açısından İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi, Arap Baharı sonrasında içine girdiği bölgesel yalnızlığı aşması için gerekli görülen dış politikadaki reset’in önemli bir parçası aslında.

Taraflar kısa vadede iki ülkenin 90’lı yıllardaki gibi yakınlaşmasını beklemiyor ancak daha şimdiden ABD’deki Yahudi lobilerinin verdiği desteğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretini bir nebze konforlu kıldığı da aşikâr. Geçtiğimiz aylarda önce Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayında ağırlanan, oradan Kudüs’e devam eden ABD’nin önde gelen Yahudi lobi kuruluşlarının temsilcilerinin gerek ABD-Türkiye, gerekse Türkiye-İsrail ilişkilerine olumlu etkisi olduğu biliniyor.

Öte yandan, geçtiğimiz yıl kasım ayında düşürülen Rus savaş uçağının doğurduğu kriz enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi zorunluluğu daha net ortaya koydu; ki bu da epey bir süredir Akdeniz’den Türkiye’ye döşenecek boru hatları ile Avrupa’ya doğalgaz taşımak isteyen İsrail’le işbirliğini cazip haline getiren bir diğer etken. Üstelik İsrail ile normalleşme, Türkiye’nin Kıbrıs ve Mısır ile ilişkilerini tamir etmesinde yapıcı rol oynayabileceğinden Akdeniz güvenliği açısından da önem taşıyor.

Şüphesiz, İsrail ile Türkiye’nin diyalog ve işbirliği içinde olması, cihatçı-aşırılıkçı örgütlerin mağduriyet söylemlerinin merkezine oturttukları Filistin sorununa kalıcı çözüm getirilebilmesine de fayda sağlayacak.

Peki, müzakere masasında neler konuşuluyor?

Haaretz gazetesinden Barak Ravid’in pazarlıklara ilişkin aktardıklarına göre, İsrail Türkiye’ye 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etmiş. Ancak bunun karşılığında Mavi Marmara davası kapsamında İsrailli askerlere yönelik tüm suçlamalar geri alınacak, davalar düşecek. Ayrıca İsrail, Türkiye’deki Hamas ofislerinin kapatılması ve faaliyetlerine son verilmesini talep ediyor. 

Abluka konusuna gelince, Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington’daki Brookings Enstitüsünden yaptığı konuşmasında Gazze’deki ambargonun kaldırılması gerektiğinin altını çizerken Gazze’nin yaşadığı enerji ve su sıkıntısına dikkat çekmiş, Türkiye’nin Gazze kıyısına gönderilecek bir gemiye yerleştirilecek jeneratör yoluyla bölgeye enerji sağlamak istediğini dile getirmişti.

Ayrıntıları almak üzere görüştüğüm Ravid bir ara basına yansıyan Gazze’ye yüzer liman inşaatı projesinin yerine Erdoğan’ın talep ettiği kıyıya yanaştırılacak jeneratör konusunun masada olduğunu söyledi.

İsrail her ne kadar 2007’den beri Gazze’ye uyguladığı ambargo şartlarını gevşetmiş olsa da ambargonun tümden kaldırılmasına hem yaratacağı güvenlik boşluğu (Hamas’ın eline rahatça ulaşacak askeri mühimmat ve tünel inşasında kullanılması olası malzemeler gerekçesiyle) hem de Hamas’a sağlayacağı siyasi prestij sebebiyle onay vermesi mümkün görünmüyor. 2014’deki Koruyucu Hat Operasyonu’ndan bu yana ambargo koşullarını bir hayli gevşeten İsrail Gazze’nin Refah Kapısını kapalı tutan Mısır’ın da bu konuda adım atması gerektiğini savunuyor. Zaten bu sebeple bir süredir Mısırlı yetkililerle Hamas heyetleri arasında diplomasi trafiği sürmekte.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz pazar, İsrail’in Gazze’nin güney kıyı şeridinde avlanma sahasını 6 milden 9 mile çıkardığını duyurması anlaşmaya bir adım daha yaklaştığımızın işareti sayılabilir.

İstanbul’da geçtiğimiz ay, üç İsraillinin de hayatını kaybettiği bombalı saldırı ardından gönderilen karşılıklı taziye mesajları ve İsrail Devlet Başkanı Rueven Rivlin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki telefon konuşmasının lider bazında yeni bir sayfa açabileceği de konuşuluyor. İyi derece Arapça bilen ve ılımlı kişiliğiyle tanınan Rivlin, Netanyahu ile Erdoğan arasındaki kan uyuşmazlığına çare olabilecek mi göreceğiz.

Temkinli olmayı elden bırakmamakla beraber, Türkiye İsrail ilişkileri olumlu yönde seyrediyor. Şimdi gözler perşembe günü başlayacak görüşmelerde...