Bu hafta ağımıza takılanlar

• Memlekette karambolde birkaç sinagog onarılıyor hatta icabında Yahudi vatandaşların bayram kutlamaları için mekân tahsis ediliyor. Lakin medyayı belirleyenlerin topluma “saçtığı zehirli dil” düşünülürse, ne manası kalıyor? Hitler’in biyografisinin marketlerde (Almanya’daki izahatlı versiyonu değil) satıldığı, Neve Şalom’u hedef diye işaretleyen öğretmenin çoluk çocuğa ders verdiği, “Allah Hitler’den razı olsun” diyen sanatçılarımızın eksik olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. (…) Bunları tersine çevirseniz Ceza Kanunu’ndaki 216’dan başınız derde girebilir. Peki, bu tıynettekiler eskiden yok muydu? Vardı. Lakin toplumda bu denli “normları belirleme güçleri” yoktu. İsrail politikaları ve kurucu ideolojisi olan Siyonizm hep eleştirildi. Irkçılık ve nefreti bu denli rahat saçmak ise en başta ayıp sayılırdı. Fakat artık ben tükendim. İnsanlık adına atıp tutan bu “antisemitizm tacirlerinden” ne çıkabilir, siz hesap edin. CEYDA KARAN - CUMHURİYET

İzak BARON Diğer
16 Mart 2016 Çarşamba
  • MEMLEKETTE KARAMBOLDE BİRKAÇ SİNAGOG ONARILIYOR HATTA İCABINDA YAHUDİ VATANDAŞLARIN BAYRAM KUTLAMALARI İÇİN MEKÂN TAHSİS EDİLİYOR. LAKİN MEDYAYI BELİRLEYENLERİN TOPLUMA “SAÇTIĞI ZEHİRLİ DİL” DÜŞÜNÜLÜRSE, NE MANASI KALIYOR?

Bir memlekette “utançtan yerin dibine girmek” en baş insanlık kriteri olmuşsa, korkmalı. Diz boyu ahlaksız, yolsuzluk ve gaspın olumlanması, nefret dilinin kanıksanıp “övünç kaynağı” kılınması, toplumsal kokuşmuşluğun göstergesi haline gelmişken...

Pazar sabahı AB ile sığınmacı krizini yazmayı planlayarak bilgisayar başına oturduğumda bir gün önce yaşadıklarımı aklımdan atamadım. Cumartesi akşamı “Holokost ve Türkiye: Geçmişten Günümüze Anti-Semitizm” paneline gittim. Pınar Dost Nyego moderatörlüğünde; alanında uzman Corry Guttstadt, Nora Şeni, Rita Ender’den 2. Dünya Savaşı öncesi, savaş sırasında ve günümüzde Türkiye’nin uygulamalarını dinledik. Son derece objektif, tartışmaya açık ve bilgilendiriciydi. Katılımcıların büyük kısmı maalesef zaten meselenin bilincindeki Yahudi vatandaşlarımızdı.

Akşam evde televizyonu zaplarken kendimi Cübbeli Ahmet Hoca’yı dinlerken buldum. “Hoca” İsrail politikalarını eleştirirken, genellemeler saçmaktaydı, “Yahudiler üzülmez...” diye. Asabım zıpladı, beş dakika bakıp kapattım. Karambolde dış politika uzmanlığına da maruz kaldım! Konuşsun elbette, gözümüz yok. Hiç olmazsa memleketin üç büyük kanalından birinde fikir saçma fırsatının kimlere verildiğini ibretle görüyoruz.

Memlekette karambolde birkaç sinagog onarılıyor hatta icabında Yahudi vatandaşların bayram kutlamaları için mekân tahsis ediliyor. Lakin medyayı belirleyenlerin topluma “saçtığı zehirli dil” düşünülürse, ne manası kalıyor? Hitler’in biyografisinin marketlerde (Almanya’daki izahatlı versiyonu değil) satıldığı, Neve Şalom’u hedef diye işaretleyen öğretmenin çoluk çocuğa ders verdiği, “Allah Hitler’den razı olsun” diyen sanatçılarımızın eksik olmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

(…) Bunları tersine çevirseniz Ceza Kanunu’ndaki 216’dan başınız derde girebilir. Peki, bu tıynettekiler eskiden yok muydu? Vardı. Lakin toplumda bu denli “normları belirleme güçleri” yoktu. İsrail politikaları ve kurucu ideolojisi olan Siyonizm hep eleştirildi. Irkçılık ve nefreti bu denli rahat saçmak ise en başta ayıp sayılırdı.

Fakat artık ben tükendim. İnsanlık adına atıp tutan bu “antisemitizm tacirlerinden” ne çıkabilir, siz hesap edin.

Ceyda Karan

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/497451/Anti-Semitizmin_tacirleri.html

 

  • BUGÜN KENDİMİ BİR AN MUSEVİ BİR BABANIN, BİR KARDEŞİN, BİR EVLADIN YERİNE KOYDUM. EŞİMİ VE İKİ ÇOCUĞUMU DÜŞÜNDÜM, ANNEMİ VE BABAMI DÜŞÜNDÜM, KARDEŞLERİMİ DÜŞÜNDÜM. ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA DİPÇİKLENEREK ÖNCE KAMYONETLERE, ORDAN DA TRENLERİN YÜK VAGONLARINA HAYVAN GİBİ TIKILIŞIMIZI DÜŞÜNDÜM

Taraf gazetesinde yazdığım günlerde, 2011’de, Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü’nde bir okuyucumdan aldığım mektup sayesinde, plaketin anlamını biliyordum. Mektup şöyleydi: “Yıllar önce Köln sokaklarında yürürken eski bir binanın kapısının önünde kaldırımda parke taşlarının arasında altın sarısı renginde, 10 x 10 cm büyüklüğünde, üzerinde isimler ve tarihler olan bir metal plaket gördüm. O güne kadar dikkatimi çekmemişti. Yürüdükçe bir tane daha, bir tane daha, derken her yerde bu taşlardan olduğunu farkettim.

Sora sora ne olduğunu öğrendim: ‘Stolperstein’ deniyormuş. Yani ‘Tökezleme Taşı’.

Günter Demnig adlı Alman sanatçı, İkinci Dünya Savaşı’nda evlerinden alınıp toplama kamplarına götürülen insanların anısına tasarlamış bu projeyi.

Plaketlerin üzerinde bu kapılardan çıkarılıp ölüm kamplarına götürülen kişilerin anısına “burada oturan” kişinin adı, doğum tarihi, alındığı tarih ve nerede öldürüldüğü yazıyormuş.

Geçende Düsseldorf’ta da tökezleme taşları gördüm. Bir an o sürgün sahnesini düşündüm, irkildim. Günlerce düşündüm, sahne tekrar tekrar aklıma geldi.

Düşüncelerim rahat vermedi. Bugün kendimi bir an Musevi bir babanın, bir kardeşin, bir evladın yerine koydum. Eşimi ve iki çocuğumu düşündüm, annemi ve babamı düşündüm, kardeşlerimi düşündüm. Çığlık çığlığa dipçiklenerek önce kamyonetlere, ordan da trenlerin yük vagonlarına hayvan gibi tıkılışımızı düşündüm. Benimle aynı kaderi paylaşan sayısız insanla aynı vagonda olduğumu düşündüm. Normalde hayvan taşınan vagonlara yüklenirken eşimden ve ailemden ayrı düştüğümü düşündüm. Benimle yolculuk yapanlardan bir kısmının, özellikle yaşlıların, günlerce süren yolculukta havasızlığa, susuzluğa, sıcağa dayanamayarak can verişini düşündüm.

Vagonlar Auschwitz toplama kampına yanaştı, yaşlılar gençlerden, zayıflar kuvvetlilerden ayrıldı. Çocukların, zayıfların, yaşlıların gaz odalarına götürülüşünü düşündüm. Fırınlardan yükselen o yanmış insan eti kokusu geldi burnuma. Hasta olanların kobay olarak kullanıldığı canlandı gözümde. Bir an kardeşlerimi düşündüm, bu dayanılmaz işkenceler karşısındaki feryatlarını ve elim kolum bağlı bir şey yapamayışımı düşündüm. Bir anda çıldırır gibi oldum. Devamını aklıma bile getirmek istemiyorum, midem bulanıyor.

Ben bugün Auschwitz’de bir Yahudi olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamayı denedim. Belki becerdim, belki beceremedim, belki tam hissedemedim, ama en azından denedim, hissetmeye çalıştım. Ve iliklerime kadar dondum.”

Bu satırları okuyunca ben de dondum. Mektubun yazarı Serhan Şimşek’in denediğini, ailesini Polonya’nın toplama kamplarında kaybeden dedem bile denemiş midir, bilemiyorum. Ben deneyemeyeceğimi biliyorum.

Roni Margulies

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/14654/tokezleme-taslari-ve-soykirimlar

 

  • İSRAİL "BİR DİLEMMA" İLE KARŞI KARŞIYA: BİR YANDAN TÜRKİYE İLE YAKINLAŞARAK BÖLGESEL GÜVENLİK KONULARINDA YENİ BİR İLİŞKİ DÜZLEMİNE GEÇMEK İSTİYOR. DİĞER YANDAN RUSYA'YI İRAN VE HİZBULLAH'DAN MÜMKÜN OLDUĞUNCA UZAKLAŞTIRMAK İSTİYOR

ABD Başkan Yardımcısı Biden'in geçtiğimiz günlerde Netanyahu'yu arayarak "Erdoğan'ın Mavi Marmara krizini çözecek uzlaşma anlaşmasının mümkün olan en kısa sürede tamamlanması konusunda istekli" olduğu haberi Haaretz gazetesinde yer aldı. Bu haber ABD'nin de Türkiye -İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için çaba sarf ettiğini düşündürüyorsa da konu çetrefilli. Netanyahu'nun Hamas'ın İstanbul'daki merkezinin kapatılmasını anlaşmanın önündeki "kırmızı çizgi" olarak görmesi İsrail cenahındaki dirence işaret ediyor.

Doğalgaz ihracı gibi somut çıkarlar söz konusu iken İsrail neden isteksiz? Bu sorununu cevabı için Moskova'ya bakmak gerekir. Uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye'ye karşı bir tür "soğuk savaş" mücadelesi yürüten Rusya'nın son manevraları, İsrail'in isteksizliğinin ana sebebi. ABD'nin İran ile nükleer anlaşmaya varmasından İsrail'in duyduğu rahatsızlığı bilen Rusya, Hizbullah konusunda Tel Aviv'e havuç uzatıyor. Suriye'de Tahran'la yakın işbirliğine rağmen Moskova, Hizbullah konvoylarının İsrail uçaklarınca vurulmasına ses çıkarmadığı gibi İran'a S-300 hava savunma füzelerini vermekten de vazgeçti.

Bunun sebebini Ben Caspit'in Al Monitor'daki yazısında bulmak mümkün. İran'ın daha önce Rusya'dan aldığı SA-22 hava füzelerini Hizbullah'a transfer ettiğinin tespit edilmiş olması. Caspit'in belirttiği gibi İsrail "bir dilemma" ile karşı karşıya: Bir yandan Türkiye ile yakınlaşarak bölgesel güvenlik konularında yeni bir ilişki düzlemine geçmek istiyor. Diğer yandan Rusya'yı İran ve Hizbullah'dan mümkün olduğunca uzaklaştırmak istiyor.

Burhanettin Duran

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/duran/2016/03/12/israil-normallesmeye-nicin-direnc-gosteriyor

 

  • “İSRAİL ORDUSUNDA HİÇBİR UZMAN İRANLILARIN NÜKLEER VİZYONDAN VAZGEÇTİĞİNİ DÜŞÜNMÜYOR. BİRLİKTE YÜRÜYEN ÖRTÜLÜ HARP VE ULUSLARARASI YAPTIRIMLAR İRAN’I KÜRESEL GÜÇLERLE ANLAŞMAYA İTTİ.”

Kıdemli bir İsrail askeri yetkilisi şöyle diyor: “Şöyle ya da böyle İran’da muazzam iç olaylara tanıklık ediyoruz. Şaşırarak şunu tespit ediyoruz ki Cumhurbaşkanı Ruhani ve çevresi can kaybına karşı yüksek hassasiyete sahip. Kudüs Gücü’nden yaklaşık 200 kişinin Suriye’de öldürülmüş olması, en az 400 kişinin de yaralanması günümüz İran’ında o kadar da kolay kabullenilen bir şey değil. İran halkının Irak savaşında gün bazında verilen ağır kayıpları kolayca kabullendiği günler geride kaldı. Rejim artık insani duygulara daha çok özen gösteriyor. Can kaybına hassasiyet de dâhil düşünme biçimi Batılı anlamda daha pragmatik hâle geliyor. Bunların hepsi iyi haber.”

Kimliğinin gizli kalması kaydıyla bilgi veren bir kaynağa göre İran’daki gelişmeler İsrail istihbaratı tarafından genel olarak “olumlu, iç açıcı, doğru yönde” diye değerlendiriliyor. Öte yandan Eizenkot’un özel sohbetlerde yaptığı değerlendirmeye göre “İsrail ordusunda hiçbir uzman İranlıların nükleer vizyondan vazgeçtiğini düşünmüyor. Birlikte yürüyen örtülü harp ve uluslararası yaptırımlar İran’ı küresel güçlerle anlaşmaya itti. 10-15 senelik bir fırsat penceresi yaratıldı ve burada stratejik bir değişim oldu. İran’ın nükleer programı ilk kez durduruluyor ve donma noktasına doğru geri sarılıyor. Bu pencere sadece Batı ve İsrail için değil, İran halkı için de büyük bir fırsat teşkil ediyor.”

İran halkı da 26 Şubat’ta son sözünü söyledi. Hooman Majd’in Al-Monitor sayfalarında anlattığı gibi Reformcu adayların çoğu yarış dışında bırakıldı, geriye kalanlar ise Reformcu çizgiyi ancak kısmen temsil ediyordu.

Kıdemli bir İsrail istihbarat yetkilisi seçim sonuçlarını şöyle değerlendiriyor: “İran halkının İslam Devrimi’nin Ayetullahları ile aynı düşünmediği artık resmîleşti. İranlılar onurlu bir şekilde yaşamak, çocuklarını onurlu bir şekilde büyütmek istiyorlar. Geçimlerini kazanmak, dünyaya açılmak, kültür ve özgürlüğün tadını çıkarmak istiyorlar.”

Ancak şimdi soru İran halkı bu arzularını nasıl gerçekleştirecek? İsrail ordusunda yapılan değerlendirmeye göre bu sorunun yanıtı önümüzdeki 10 yıl içinde ortaya çıkacak. İran’da “büyük değişim” mi yaşanacak, yoksa İran stratejik bir U dönüşüyle hepimizi şaşırtarak her şeyi başlangıç noktasına geri mi götürecek?

Bu anlamda İsrail ordusunda karamsarlar da var. Hayli yüksek konumda olan bu karamsarlardan biri geçtiğimiz günlerde Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “İsrail’in doğudan gelen imparatorluklarla olumlu tecrübesi olmadı. Bunlar nesiller boyunca bize acılar yaşattı. Genel olarak İran’ın insan sermayesi Arap dünyasının insan sermayesinden çok daha kuvvetli. Nükleer anlaşma İran’a milyarlarca doların akmasını sağlayacak ve bu da Ayetullahlara yeni Pers İmparatorluğu’nu kurma imkânı verecek. Karşımızdaki hasım İran geçmişte baş ettiklerimizden tamamen farklı bir güç ki bu sadece nükleer bağlamda geçerli değil. İran’ın insan sermayesi var, Pers medeniyeti de Arap medeniyetinden çok daha gelişkin. Yetmiş milyonu aşan nüfusu, petrol ve gaz gibi muazzam doğal kaynakları var. İran rejimi sağlam ve güçlü. Rejimin Devrim Muhafızları devasa ekonomik imkânlara, güçlü siyasi etkiye sahip büyük bir işletme. Besic (Devrim Muhafızları’na bağlı gönüllü paramiliter milisler) de bir günde ortadan kalkmayacak. Uzun yıllardır Batı karşıtı savaşkan bir ideolojiyle aşılanan İranlılar, Batı’nın simgelediği her şeyden nefret ediyor. İyimser öngörülerin gerçekleşeceği kesinlikle belli değil. İran’a bu sene gülücük atmış olan Batı’ya İran’ın yine gülücükle karşılık vereceği belli değil. Bize düşen izlemeye devam edip beklemektir.”

Ben Caspit

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/03/iran-legislative-elections-reform-conservative-idf-optimist.html#ixzz42owoEQBB

 

  • “AMA İSRAİL’DE ŞU ANDA İRAN KARŞITLIĞININ NE KADAR DOĞRU OLDUĞU KONUSUNDA CİDDİ BİR TARTIŞMA VAR. YÜZDE 80’LİK BİR İRAN KARŞITLIĞI OLSA BİLE… İSRAİL, DIŞ POLİTİKASINI RASYONEL BİR ZEMİNE ÇEKME İMKÂNINA SAHİP.”

 

“Potus&Beyefendi”de, ABD ile en kötü görüşmenin 2010 Toronto Görüşmeleri olduğunu söylüyordunuz. Mavi Marmara Olayı ve BM’de İran’a yönelik yaptırımlar için ‘Hayır’ oyu kullanması, “Türkiye’nin ekseni kayıyor” düşüncesini doğurmuştu, Amerikalılarda. Eksen kaymasından hâlâ bahsediliyor mu?

Hayır!  Ekseni kaydıran, İsrail yanlılarıydı o dönem! İsrail’le ilişkiler kötü olunca eksen kayıyor! Kitapta bu konuyla ilgili eleştiride de bulunuyorum. Türkiye’de demokrasi yok, basın özgürlüğü yok; ama İsrail’le ilişkiler iyi. O zaman her şey çok iyi! Şimdi Türkiye ile İsrail’in arası çok iyi. O yüzden eksen yerinde!

 

Bu da ABD’nin ikiyüzlülüğü değil mi?

Burada Amerikan yönetimi de dönüşüm yaşıyor. İsrail yönetimi acaba 2011’de etkili olduğu kadar etkili mi bugünkü yönetimde? Pek zannetmiyorum. Yoksa İran eksenli bir politikayı nasıl oluşturacaksınız? Dennis Ross’u o yüzden apar topar yolladılar.

 

Türkiye, İsrail’le yakınlaşırken, ABD uzaklaşıyor…

Doğru. Çünkü Türkiye ve İsrail, İran’la yakınlaşmanın iki mağduru! Ama İsrail’de şu anda İran karşıtlığının ne kadar doğru olduğu konusunda ciddi bir tartışma var. Yüzde 80’lik bir İran karşıtlığı olsa bile… İsrail, dış politikasını rasyonel bir zemine çekme imkânına sahip. Türkiye gibi değil. Türkiye, tek bir kişinin politikayı bu kadar domine etmesi, konsolide etmesi nedeniyle bu yapılamıyor. Sistem işlemediği için Türkiye böyle bir batağa düştü, rasyonel politika oluşturamıyor.

Tolga Tanış

http://www.noktadergisi.info/roportaj/tolga-tanis-suriye-de-cozum-turkiye-ye-ragmen-olacak-h11537.html

 

  • ERDOĞAN’IN İSRAİL ‘AÇILIMININ’ KÖŞEYE SIKIŞMIŞLIKTAN KAYNAKLANDIĞI FİKRİ İSRAİL’DE SIKLIKLA DİLE GETİRİLİYOR. BU TABLOYA BAKARAK İSRAİL’İN TÜRKİYE’Yİ GÖZDEN ÇIKARMAYACAĞI, AMA ERDOĞAN’IN İSTEDİĞİ KOZU ONA VERMEYECEĞİ ÖNGÖRÜLEBİLİR

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ‘düzeltilmesi’ için Saray’ın çok istekli olduğu hem diplomatik kaynaklarda hem de uluslararası basında sıkça tekrarlandı. İsrail, iki ülke arasındaki ekonomik münasebetlerin kendileri lehine yarattığı avantajları bildiği için ilişkilerin düzeltilmesinden yana. Ancak Rusya, İsrail’in Türkiye ile yakınlaşmasını istemediğini net bir biçimde belli etti. Bölgedeki güç denklemini ve İran’ın konumunu dikkate alırsak, İsrail’in Rusya’yı karşısına almadan hareket etmek zorunda kalacağı tahmin edilebilir. Çünkü İsrail, Hizbullah’ın ‘dizginlenmesi’ için Rusya’ya muhtaç; aynı zamanda da Suriye’deki Rus varlığının İran’ın bölgesel gücünü yumuşak biçimde dengelediğinin farkında. Kudüs’ten bakıldığında ise Saray-AKP kontrolündeki Türkiye’nin umutsuz vaka olarak görüldüğü açık. Erdoğan’ın İsrail ‘açılımının’ köşeye sıkışmışlıktan kaynaklandığı fikri İsrail’de sıklıkla dile getiriliyor. Bu tabloya bakarak İsrail’in Türkiye’yi gözden çıkarmayacağı, ama Erdoğan’ın istediği kozu ona vermeyeceği öngörülebilir. Bir başka deyişle Saray koridorlarındaki ‘Gazze halaskarı Erdoğan’ beklentisi şimdilik hayal!

Güven Gürkan Öztan

http://www.birgun.net/haber-detay/bu-karanliktan-umut-dogar-mi-106226.html

 

  • İZMİR SİNAGOGLARINI ANADOLU KONAĞININ MİSAFİR ODASINA BENZETENLERİ HAKLI ÇIKARACAK GÖRÜNTÜ KARŞISINDA ETKİLENDİK

Aynı gün kapısını açık bulduğumuz Şalom Sinagogu’nu birlikte ziyaret ettik. Her yer ışıl ışıl, kalyona benzeyen ahşap Tevası’na yelken takılsa deryada yüzecek gibiydi. Sedirlerin üzerinde, renkli kumaştan yapılma motifli yastıklar, tavandaki kalem işleri, yerdeki halılar “Ehal”  önünde bulunan işlemeli kadife perde  (Parohet) Sinagoglar da ayrı bölümünde otursalar da becerikli Yahudi kadınlarının ruhani havaya katkıları her haliyle ortada… İzmir sinagoglarını Anadolu konağının misafir odasına benzetenleri haklı çıkaracak görüntü karşısında etkilendik. Sinagog ziyareti sonrası Muhtar Leyla ablanın duygulandığını gördüm, laf lafı açtı ve bana sevgili annesi Bohora’yı, izlerini bulup 68 yaşında İsrail’de ziyaret ettiği anne akrabalarını anlattı…

1926 yılında İzmir’de dünyaya gelen Leyla ablanın babası “Alasonya göçmeni Asmalı Mesçit’in güzel sesli hocası, aynı zamanda esnaflık yapan Arap lakaplı Hüseyin Hulusi Efendi, Annesi, Sonsino Mahallesi’nin uzun boylu, sarışın Yahudi güzeli, koruk murabbası, turunç reçeli, badem ezmesi gibi lezzetli yemekler yapmakta, dikiş nakış konusunda usta olan asıl adı Bohora olan Fatma Hanım’dı.

Orhan Beşikçi

http://www.egetelgraf.com/muhtar-leyla-abla/

 

 

Netten okumalar

 

  • SAKLANDIĞI GİZLİ BÖLMEDE YAZDIĞI GÜNLÜKLERLE YAHUDİ KATLİAMININ SEMBOL İSMİ OLAN KÜÇÜK KIZ: ANNE FRANK

https://seyler.eksisozluk.com/saklandigi-gizli-bolmede-yazdigi-gunluklerle-yahudi-katliaminin-sembol-ismi-olan-kucuk-kiz-anne-frank

 

  • GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK YAHUDİLERİ

http://www.medyagunlugu.com/Haber-1962-gecmisten-gunumuze-turk-yahudileri.html

 

  • REVOLUSYONES DE SİENES DE ANYOS

https://yosistanbul.wordpress.com/2016/03/07/revolusyones-de-sienes-de-anyos/

 

  • YAHUDİLER MESCİTTE Mİ DUA ETSİN? – SERDAR KORUCU

http://www.avlaremoz.com/2016/03/12/yahudiler-mescitte-mi-dua-etsin-serdar-korucu/

 

  • TİRE YAHUDİ MEZARLIĞINDA YER ALAN İKİ MEZAR TAŞI KİTABESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

https://www.academia.edu/13848291/T%C4%B0RE_YAHUD%C4%B0_MEZARLI%C4%9EINDA_YER_ALAN_%C4%B0K%C4%B0_MEZAR_TA%C5%9EI_K%C4%B0TABES%C4%B0N%C4%B0N_D%C3%9C%C5%9E%C3%9CND%C3%9CRD%C3%9CKLER%C4%B0

 

  • İZMİR TÜRK MUSEVİLERİ E-HABER BÜLTENİ -REVİSTA DİGİTAL DE LOS JUDİOS TURKANOS DE İZMİR

http://diyalogbulten.com/DIYALoG044.pdf

 

  • İSRAİL GEZİ NOTLARI

http://www.celebialper.com/ulkeler/israil-filistin/israil-gezi-rehberi.html

 

  • KİBBUTZ SİSTEMİ NEDİR?

http://www.celebialper.com/ulkeler/israil-filistin/kibbutz-sistemi-nedir.html

 

  • ŞONSOL SİNAGOGU’NUN KAYBOLAN KAPISI – ORHAN BEŞİKÇİ

http://www.egetelgraf.com/sonsol-sinagogunun-kaybolan-kapisi/

 

  • BIR HATIRA DEFTERINDEN DAHA FAZLASI: ANNE FRANK – BETSY PENSO

http://www.exhibitioncritique.com/2016/03/14/bir-hat%C4%B1ra-defterinden-daha-fazlas%C4%B1-anne-frank/

 

Takılan tweetler

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  10 Mar

ishak ibrahimzadeh Retweetledi: turkiye.haberdex.com

Maalesef dünya markası olmuş Atatürk havaalanımızda bir "dua mekanı" yok ... @TAVairports

 

rïva ‏@Rivokhay  11 Mar

Ya bu Çinliler size ne yaptı

 

 

 

 

1 Yossi 1 Yusuf ‏@yosistanbul  11 Mar

annem bana #judeoespanyolatasözü yazmış

 

 

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  12 Mar

Corry G: halkta antisemitizm olmasaydı bunca kişiyi seferber etmek mümkün olmazdı. 1934 Trakya olaylarını hatırlayın.O dönem Nazi etkisi yok

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  9 Mar

İlginç gelişmeler: Gaziantep'te billboard'larda İbranice kursu afişleri

 

 

 

Ceyda Karan ‏@ceydak  12 Mar

Cübbeli: "Yahudi üzülmez" diyor, anti semitizmi tavana vurduruyor.. Nevzat denilen gazeteci öyyyle bakıyor..