Bu hafta ağımıza takılanlar

• “Türk Yahudileri, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman ister. Türkiye’den göç etmiş kişiler ve onların çocukları günümüzde İsrail’de 100 bin kişilik bir toplumu oluşturuyor. Bu sayıya sadece orada doğan ilk jenerasyon dahil. Türkiye’de yaşayan Yahudilerin 18 bin civarında olduğunu da hatırlatmak gerekir. Bu nedenle vatan bildikleri Türkiye ile gönül bağı duydukları İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman arzu ederler. İkinci bir neden ise, İsrailli ile Yahudi arasındaki farkın Türkiye’de pek bilinmemesi. İsrail’de nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini Araplardan oluşur. Yani her İsrailli Yahudi değildir. Öte yandan Türkiye vatandaşlığı din üzerinden algılandığından Yahudi bir Türk burada şaşkınlık yaratıyor. Bu nedenlerle İsrail’de Filistinliler konusunda bir sorun yaşandığında konu genellikle Türkiye’de bir din savaşı olarak algılanıyor. Bu dönemlerde Türkiye Yahudileri TC vatandaşı olarak değil, İsrail’in elçileri olarak görülüyor. Herhangi bir konu Türkiye-İsrail ilişkilerini etkileyebileceği gibi Türk Yahudilerinin huzurunu da doğrudan etkiliyor.” KAREL VALANSİ – BİRGÜN (İBRAHİM VARLI)

İzak BARON Diğer
10 Şubat 2016 Çarşamba
  • GAZZE’NİN İSRAİL ÜZERİNDEN MAL TEDARİKİ ARTTIKÇA TÜRK MALLARININ GAZZE PİYASASINDAKİ AĞIRLIĞI DA ARTIYOR

Gazze bundan 10 yıl önce nerede bıraktıysam orada kalmış, Ramallah ise almış başını gitmiş. Sonuç olarak, Ramallah ile Gazze’nin arası iyice açılmış. Bundan 10 yıl önce de Ramallah’taki arabaların modelleri ile Gazze’dekiler farklıydı. Ama artık fark iyice açılmış. Gazze’de ilk dikkatimi çeken, etraftaki eşekler ve eşeklerin çektiği küçük yük arabalarıydı. Ramallah’ta artık bunlar neredeyse hiç yok. Orada giderek modernleşen ve lüks lokantaların sayısının artmaya başladığı bir şehir var ve gün be gün göğe doğru yükseliyor. Bu gördüğüm ilk nokta.

Geleyim ikincisine. Gazze’de yeniden inşa faaliyeti hızla devam ediyor. Bu son 5 ayda yıkıntıların azaldığını ve yeni inşaatları görebilmek mümkün oluyor. Katar devletine ait araçlar, bakanlıklar arasında dolaşıyor. Katar Dışişleri Bakanlığının deniz kıyısındaki lüks Four Seasons otelindeki ofisi, artık bir kanadın tamamını kaplamaya başlamış. Katarlıların İsrail ile sağladığı anlaşma sayesinde içeriye inşaat malzemesi girişi de hızlanmış. 3,6 milyon tonluk çimento girmiş bu son dönemde. Türkiye’nin burada kendisine daha fazla yer açması gerekiyor.

Üçüncü gözlemim ise Gazze’deki Türk malları ile ilgili. Türk malları bölgede daha bir görünür olmuş. Toplantıda ikram edilen sular Türk malıydı… Filistin’de Uludağ menşeli Kay sularını bulmak mümkün. Ülker ürünlerini zaten herkes tanıyor. Gazoz ve soda arasanız Freşa rahatlıkla bulunuyor. Şimdilerde giyim eşyaları ve tüketici elektroniği konusunda da Türkiye daha bir önde. Neden? Tüneller kapanmaya başlayınca normal kanallardan, İsrail üzerinden Türk malı girişi hızlanmış bölgeye. Türk malı girişi hızlanırken tüneller kapalı ve de Refah kapısı yeterince sık açılmadığı için Mısır mallarının Gazze’ye girişi ise iyice azalmış. Gazze’nin İsrail üzerinden mal tedariki arttıkça Türk mallarının Gazze piyasasındaki ağırlığı da artıyor. Bakınca görülüyor.

Dördüncü nokta şu: Eskiden, bundan 10 küsur yıl kadar önce Gazze pek renkli bir yerdi. Her evin tepesinde bir başka renkli bayrak olurdu. 2005 civarında Gazze’ye ilk girdiğimde gözüme ilk çarpan, evlerin tepesindeki bayrakların çeşitliliğiydi. Komünistlerden Hamas’a her ev, siyasi tercihini açık açık söylerdi. Artık öyle değil. Evlerin tepesinde bayrak filan yok. Öyle siyasi tercihini açıklayan evler artık yok olmuş Gazze’de. Artık sanırım Hamas’ın siyasi kontrolü var. Gerçi bu sayede IŞİD de kendisine yer bulamıyor Gazze’de. Onu da not etmek lazım.

Güven Sak

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/guven-sak/gazzede-artik-daha-fazla-turk-mali-var-1505432/

 

  • “İSRAİL’DE FİLİSTİNLİLER KONUSUNDA BİR SORUN YAŞANDIĞINDA KONU GENELLİKLE TÜRKİYE’DE BİR DİN SAVAŞI OLARAK ALGILANIYOR. BU DÖNEMLERDE TÜRKİYE YAHUDİLERİ TC VATANDAŞI OLARAK DEĞİL, İSRAİL’İN ELÇİLERİ OLARAK GÖRÜLÜYOR. HERHANGİ BİR KONU TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİ ETKİLEYEBİLECEĞİ GİBİ TÜRK YAHUDİLERİNİN HUZURUNU DA DOĞRUDAN ETKİLİYOR.”

Karel Valansi, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşme sinyallerini ilk duyuran gazeteci olarak gündeme geldi. Şalom gazetesi yazarı Valansi, normalleşmeyi sağlayan Zürih görüşmesinin perde arkasını ve ilişkilerin seyrini BirGün’e anlattı. İsrail’den sonra Türkiye tarafının da bir süredir eleştirilerini azalttığını, her iki tarafta da bir sessizliğin hüküm sürdüğünü belirten Valansi, keskin çıkışlara rağmen iki ülkenin ilişkilerinin hiç bir zaman tam olarak kesilmediğini, artan ticaret verilerinin bunun en belirgin kanıtı olduğunu söylüyor.

 

Bir söyleşinizde Erdoğan'ın İsrail üzerinden Gazze'yi ziyaret edeceğini söylediniz. Bu bir tahmin mi, yoksa bilgi mi?

Bu bir öngörü. Eğer bahsettiğim gibi bir ara formülde anlaşırlarsa, Gazze’de Türk hastaneleri, okulları, camileri, konutları vs yükselirse, altyapı çalışmalarına katkıda bulunulursa Gazze halkının önemli sorunları aşılmış olacak.

 

Türkiye ve İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesinin önündeki engel ve tehlikeler nelerdir?

Maddeler basına sızdığı için daha dikkatli olmalılar taraflar bu konuda. Bir taslakta çok da vakit harcamadan anlaşılması gerekiyor çünkü dikkatler artık onların üzerinde. Türkiye kamuoyunun bu fikre alışması için bir süreye ihtiyaç var bu konuya eğilinmeli, çünkü AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “İsrail halkı ve devleti Türkiye’nin dostudur” açıklamasına gelen tepkiler bu ihtiyacı açıkça gösteriyor. Ve tabi Gazze’de yeni bir operasyon gibi bir gelişme yaşanmasın.

 

Türk Yahudileri bu süreçten nasıl etkilendi ve bundan sonra nasıl etkilenecek?

Türk Yahudileri, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman ister. Türkiye’den göç etmiş kişiler ve onların çocukları günümüzde İsrail’de 100 bin kişilik bir toplumu oluşturuyor. Bu sayıya sadece orada doğan ilk jenerasyon dahil. Türkiye’de yaşayan Yahudilerin 18 bin civarında olduğunu da hatırlatmak gerekir. Bu nedenle vatan bildikleri Türkiye ile gönül bağı duydukları İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman arzu ederler. İkinci bir neden ise, İsrailli ile Yahudi arasındaki farkın Türkiye’de pek bilinmemesi. İsrail’de nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini Araplardan oluşur. Yani her İsrailli Yahudi değildir. Öte yandan Türkiye vatandaşlığı din üzerinden algılandığından Yahudi bir Türk burada şaşkınlık yaratıyor. Bu nedenlerle İsrail’de Filistinliler konusunda bir sorun yaşandığında konu genellikle Türkiye’de bir din savaşı olarak algılanıyor. Bu dönemlerde Türkiye Yahudileri TC vatandaşı olarak değil, İsrail’in elçileri olarak görülüyor. Herhangi bir konu Türkiye-İsrail ilişkilerini etkileyebileceği gibi Türk Yahudilerinin huzurunu da doğrudan etkiliyor.

İbrahim Varlı

http://www.birgun.net/haber-detay/salom-gazetesi-dis-politika-yazari-karel-valansi-iktidar-her-sikistiginda-israil-kartina-basvuruyor-102737.html

 

  • MÜTAREKE DÖNEMİ VE KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA OSMANLI’NIN YAHUDİ CEMAATİ İŞGALCİ RUMLARLA İŞBİRLİĞİ YAPMADI VE SONUNA KADAR KURTULUŞ SAVAŞINI DESTEKLEDİ

Osmanlı döneminde Yahudiler ile Yunanlı Hıristiyan Ortodokslar anlaşamazdı. Aralarında İsa ve Judas yüzünden ortaya çıkmış bin beş yüz yıllık bir kan davası vardı. Kan davası, Yunan bağımsızlığı sonrası arttı. 1830 yılından itibaren özellikle Yahudilerin azınlıkta olduğu Atina ve Pire’de Yunanlılar tarafından çok kere pogrom uygulanmış ve Yahudiler, Anadolu’ya ya da Avrupa’ya göçe zorlanmışlardır.

 “Kan iftirası” adı altında fanatik Yunanlılar Yahudileri günah keçisi yapıyor, mallarına zorla el koyuyor ya da göçe zorluyorlardı. Onları ancak batılı devletler koruyabiliyordu. Örneğin, 1847 yılında Atina ve Pire’de yaşayan Yahudilere karşı Paskalya Yortusu esnasında Yunanlılar saldırılara başladı. Pireli zengin Sefarad Yahudisi David Pacifico’nun evine saldırıldı. Canını zor kurtaran Pacifico, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olduğundan İngiltere Büyükelçiliği’ne sığındı. İngiliz hükümeti ona verilen zararın tazmini için Yunan hükümetine nota verdi. Yunan Hükümeti 1850 yılına kadar bu talepleri karşılamayınca, 1850 yılında İngiliz Akdeniz Filosu’nun zırhlıları Pire Limanını ablukaya aldı. Ekonomi durma noktasına geldi. Tazminat derhal ödendi. Benzer şekilde 9 Kasım 1912 günü Osmanlı Selanik’i terk ederken de en büyük zarar Yahudi mahallelerine verildi. Hepsini yaktılar. Neredeyse bu Yahudi nüfusun en yoğun yaşadığı şehirde ( 157 binin 61 bini Yahudi) hiç birine kalma hakkı tanınmadı. Onbinlerce Türk’le birlikte Yahudiler de öldürüldü. Çok büyük bir çoğunluğu ya İzmir’e ya da İtalya’ya kaçtı. Bu sebeple Mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Osmanlı’nın Yahudi cemaati işgalci Rumlarla işbirliği yapmadı ve sonuna kadar Kurtuluş Savaşını destekledi.

Aradan geçen 100 yıl sonrasında 21’nci yüzyılın jeopolitik ve ekonomik koşulları Yunan ve Rum Ortodoks Hristiyanları Yahudilerle enerji üzerinden bir araya getirdi. 2012 yılında İsrail ve GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) Doğu Akdeniz’de deniz sınırlandırılması antlaşması imzaladılar. Üçlü, aralarında Türkiye’ye karşı savunma ve güvenlik işbirliğini ortak tatbikatlar yapacak kadar geliştirdiler. Ama son gelişme bu süreçte en önemli ve tarihi bir mihenk taşı oldu. GKRY, Yunanistan ve İsrail, Lefkoşa’da 28 Ocak 2016 tarihinde başbakanlar seviyesindeki üçlü görüşmeler sonunda AB ve her üç ülkenin enerji güvenliğine katkıda bulunacak ortak enerji projelerinin ilerletilmesi üzerinde anlaştı. Aynı peygamber ve dine sahip İslam alemi, batı emperyalizminin palazladığı koşullarda Şii ve Sünni hesaplaşmasına ve boğazlaşmaya giderken, Judeo-Hristiyan ittifakı, Doğu Akdeniz’i enerji jeopolitiği üzerinden şekillendiriyor. Yani medeniyetler çatışması aslında İslam aleminde medeniyet içi çatışma şekline sokulurken, binlerce yıl birbirine düşmanlık etmiş dinsel kimlikler birbirine yaklaşıyor.

Cem Gürdeniz

http://www.aydinlikgazete.com/dogu-akdenizde-enerji-uzerinden-jeopolitik-tuzak-makale,62929.html

 

  • GAZZE ABLUKASI SADECE İSRAİL’İN SÜRDÜRDÜĞÜ BİR UYGULAMA DEĞİLDİR. GAZZE’NİN BİR UCUNUN KONTROLÜ İSRAİL’İN ELİNDEYSE, DİĞER UCUNUN ÇIKIŞI, YANİ REFAH KAPISI MISIR’IN KONTROLÜNDEDİR VE KAPALIDIR. MISIR GAZZE ABLUKASININ KALDIRILMASI FİKRİNE SICAK BAKMAMAKTADIR VE SİNA YARIMADASINDA SÜRDÜRDÜĞÜ TERÖRLE MÜCADELESİ SONA ERMEDİKÇE DE SICAK BAKMAYACAKTIR

Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2010 yılında bozulmasından beri Türkiye’de birçok çevrede önümüzdeki dönemin enerji denklemlerinde iki ülke arasındaki işbirliği olanaklarının ciddi darbe aldığı kanaati yaygınlaşmaya başlamıştı. Son beş yılda yaşadığımız gelişmeler malum. İsrail’den Mavi Marmara trajedisi nedeniyle özür dilemesini talep ettik, dilediler. Yaşamını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine tazminat istedik, vermeyi kabul ettiler. İlişkiler pek ala yeniden düzelebilir, iki ülke arasında önemli işbirliği alanları oluşturulabilirdi. İç politika açısından İsrail ile ilişkilerin o kadar çabuk ve kolay düzelmesi uygun bulunmadığı için Gazze’deki abluka engel olarak ileri sürüldü. Böylece ilişkilerin normalleşmesinin sürüncemede bırakılması mümkün oldu. Bu durumdan da olabildiğince nemalanıldı.

Hesapta olmayan gelişmeler bazen daha önceden yapılan hesapları da alt üst edebiliyor. 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus askeri uçağının tarafımızdan düşürülmesiyle birlikte Türkiye’de bazı çevreleri kara bir düşünce aldı. Acaba Rusya Türkiye’ye karşı doğal gaz kartını oynayabilir miydi? Ölçüldü, biçildi, “oynamaz herhalde” sonucuna varıldı. Ama ortaya başka bir çarpıcı gerçek çıktı: Türkiye enerji ithalatına bağımlı bir ülke olarak kaynak çeşitlendirmesine gitmediği takdirde enerji güvenliği her zaman tehdit altında olabilecekti. İşte “Türkiye’nin İsrail’e, İsrail’in de Türkiye’ye ihtiyacı var” türünden mırıldanmalar bu gerçeğin farkına varılmasıyla ortaya çıktı. Lakin, iç politika çıkarları yine kendini gösterdi. Türkiye’nin Mavi Marmara krizi nedeniyle öne sürdüğü taleplerin sadece ikisi yerine getirilmişti ama Gazze ablukası dimdik yerinde duruyordu. Bu durumda İsrail ile ilişkiler nasıl normalleştirilebilsindi ki...

Gazze ablukası sadece İsrail’in sürdürdüğü bir uygulama değildir. Gazze’nin bir ucunun kontrolü İsrail’in elindeyse, diğer ucunun çıkışı, yani Refah Kapısı Mısır’ın kontrolündedir ve kapalıdır. Mısır Gazze ablukasının kaldırılması fikrine sıcak bakmamaktadır ve Sina yarımadasında sürdürdüğü terörle mücadelesi sona ermedikçe de sıcak bakmayacaktır. Dolayısıyla, Gazze’de ablukanın kaldırılması koşulunun yerine gelmesi için sadece İsrail’in değil Mısır’ın da ikna edilmesi gerekir. İyi de, Mısır’ı kim ikna edecek? Türkiye mi?

Bundan yirmi yıl önce Türkiye’nin izlemekte olduğu dış politikaya yönelik eleştiriler yapılırken dile getirilen tezleri hatırlamakta yarar var. O zamanlar şu görüş hakimdi: “Hiçbir bölgesel anlaşmanın getirisi, Türkiye’nin İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin ilişkilere girmesini dengeleyecek ölçüde olamaz. İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin bir sürece girilmesi Türkiye’yi gerek bölgesel ilişkilerde gerekse doğudaki güvenlik konularında (burada kast edilen Kürt sorunu) ciddi problemlerle karşı karşıya bırakabilir... Balkanlar ve Ortadoğu’da yalnızlaştırılmış bir Türkiye kendi güvenlik konularında ABD-İsrail eksenine gittikçe daha fazla bağımlı hale gelecektir.”

Yirmi yıl sonra gelinen noktaya bakalım. Sadece İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin ilişkilere girmekle yetinmemişiz, İsrail ve Mısır’la da ilişkileri bozmuşuz. ABD ile ilişkilerin de pek öyle mükemmel seyrettiği söylenemez. Bir bakıyoruz, ortada eksen de kalmamış... Bir yanda enerji ithalatını çeşitlendirememenin,  diğer yanda hangi ülkeye hangi mesafede duracağını kestirememenin yarattığı karabasan! Yalnızlık böyle birşey işte. Değeri de kendinden menkul...

Ünal Çeviköz

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/unal-cevikoz/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-1504827/

 

  • “İSRAİL, TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ NORMALLEŞTİRMEK İÇİN UYGUN POZİSYONU BEKLEYECEK” DİYENLER HAKLI ÇIKABİLİR…

Önce şunu söyleyelim, sadece Akdeniz ve enerji denklemleri bağlamında değil, Ortadoğu'daki tüm gelişmeler için İsrail, Türkiye ile barışmak istiyor, ayrı.. (Kimi uluslararası yorumculara göre, Başkan Obama'nın bu uzlaşıyı görmeye yetecek siyasi ömrü olur mu, o şüpheli.)

Sadede gelelim…

Ankara'nın İsrail-Rusya ilişkisini kesme gibi bir taktiği var ise.. İsrail'in ne bunu fark etmemesi mümkün-ki çoktan etti-ne de Rus-Türk çekişmesini sonuna kadar kullanmadan ikna olur. (Kaldı ki, Rusya'nın da terazinin karşı kefesine abandığı sır değil.)

Türkiye; İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan'ın Rusya ile yakın ilişkisi bulunan ülkeler olduğunu fark etmemiş olamaz, değil mi? Ya da Rusya'nın bu enerji ittifaklarına, Suriye ve Kürt ve İran “hatlarını” da eklemeye ilgi duyduğunu?.. Hatta hatta ABD'nin bile buna “evet” diyebileceğini, belki de dediğini!..

İsrail kritik bir aktöre dönüşebilir ve ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçları bu yükselişe ek basamaklar sunabilir.

İsrail Savunma Bakanı'nın yukarıdaki açıklamaları, Netanyahu'nun eşi üzerinden gelişen garip yolsuzluk davaları, belki Peres'in geçirdiği kalp krizi, MOSSAD'ın yeni patronunu ve İsrail Dışişleri ikinci adamı Gold'u göreve getiren dinamikler… Tel Aviv'de Türkiye ile ilişkilerin hangi yönde gelişeceğine yönelik bir çekişmenin ipuçlarını taşıyor.

Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve İran arasındaki gerilim üzerinde kafa yoruyoruz ve Cenevre masasına kafamızı bastıran güçler iç kulvardan kopup gelen İsrail'i gizliyor.

“İsrail, Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek için uygun pozisyonu bekleyecek” diyenler haklı çıkabilir…

Nedret Ersanel

http://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/cenevre-masasina-basinizi-bastiriyorlar-ki-israili-gormeyin-2026559

 

  • TÜRKİYE’NİN ANADOLU AJANSI’NA GÖRE NETANYAHU TOPLANTI MARJINDA ŞÖYLE DEDİ: “BİZ ONLARLA GÖRÜŞÜYORUZ, ONLAR DA BİZİMLE GÖRÜŞÜYOR VE EĞER BAŞARIRSAK BU DURUM HER İKİ ÜLKE İÇİN DE İYİ OLACAK.”

Batı ve Rusya’nın Orta Doğu kaynaklı tehditler konusunda “konsept değişikliğine” gittiğine inanan İsrail, bu gelişmeyi kendisine tehdit olarak görüyor. Buna göre İsrail’in müttefikleri Sünni İslam Devleti örgütünü merkezi tehdit olarak algılarken terör destekçisi Şii İran’ı bu konuda müttefik olarak görüyor ve dolayısıyla Sünni devletlerle iş birliğini arka plana itiyor.

İsrailli kaynak İran’ın İsrail için tehdit olduğunu, İran’ın Suriye’deki varlığının ise varoluşsal tehdit olduğunu vurguladı. İsrail’in korkusu şu: İran uçakları Suriye’deki askeri üslere inmeye başlarsa, Basra Körfezi’nden gelen savaş gemiler Lazkiye ve Tartus limanlarına demirlerse, İran uçaksavarları Suriye’ye yerleştirilirse, çeşitli istihbarat ve adam toplama yapıları kurulursa İsrail’in kuzey sınırında bir İran cephesi oluşabilir.

İsrailli kaynak, Sünni blokta yer alan Türkiye’nin de İran’ın Suriye’ye yerleşmesini istemediğini ancak farklı bir strateji izlediğini söylüyor. Kaynağa göre Suriye’deki İran yapılanmasına karşı İsrail ve Türkiye’nin stratejik iş birliği yapması büyük önem taşıyor. NATO üyesi olan, Avrupa Birliği ile güçlü ilişkilere sahip Türkiye ile İsrail arasındaki bağ ABD üzerinde çok daha kuvvetli bir etki gücü oluşturacak.

“Türkiye bizim müttefikimiz olmak zorunda” diyen kaynak Türkiye ile normalleşmenin İsrail’in Akdeniz açıklarında bekleyen doğal gaz rezervlerinin işlenip azami ölçüde değerlendirilmesi bakımından da önemli olduğunu vurguluyor.

Netanyahu ve Türk mevkidaşı Ahmet Davutoğlu geçen hafta Davos Dünya Ekonomik Forumu’na katıldı. İki ülke arasındaki müzakerelerde büyük ilerleme kaydedildiği iddia edilse de iki başbakan birbirilerine tek kelime etmedi. Türkiye’nin Anadolu Ajansı’na göre Netanyahu toplantı marjında şöyle dedi: “Biz onlarla görüşüyoruz, onlar da bizimle görüşüyor ve eğer başarırsak bu durum her iki ülke için de iyi olacak.”

Bu cümle, 2010 Mavi Marmara olayından beri iki ülke arasındaki durumu özetliyor. Gazze’ye giden gemileri durduran İsrail askerleri 11 Türk’ü öldürünce Türkiye diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürmüştü.

İki liderin Davos toplantısı sırasında buluşma ihtimalini Al-Monitor’a değerlendiren bir Türk diplomat, uzlaşı formülü üzerinde çoktandır mutabakat sağlanmış olsa da “İsrail’in ayak sürmesi” ve Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta tereddüt etmesinden dolayı sitem etti.

Netanyahu 28 Ocak’ta Tsipras ve Anastasiades ile yapacağı zirvede İsrail gazının Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a taşınmasını konuşacak. Bölünmüş ada Kıbrıs’ın güneyi AB’ye üyeyken kuzeyde sadece Türkiye’nin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Bu boru hattının tahmini maliyeti 15 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Öte yandan Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattı yalnızca 2 milyar dolara mâl olacak. Bu da hiç kuşkusuz İsrail’in Türkiye ile diplomatik krizi bitirmesi için ayrı bir teşvik oluşturabilir. Ancak Netanyahu şunu çok iyi biliyor ki İran’la nükleer anlaşmanın yürürlüğe girdiği bir ortamda Türkiye’yle normalleşmenin önemi doğal gaz konusunu fazlasıyla aşıyor.

Arad Nir

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/01/israel-turkey-reconciliation-agreement-netanyahu-erdogan.html#ixzz3zbiTpv7j

 

  • NETİCEDE DİNLER FARKLI OLSA DA KAYNAĞI BİRDİ. EMRİ İLAHİNİN HERKES İÇİN AYNILIĞINI BİR KEZ DAHA GÖRDÜM. UNUTULMAMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ NOKTANIN, DEĞİŞEN ZAMAN, MEKÂN VE İMKÂNLARA RAĞMEN, İNSANIN DOĞASI, İÇ DÜNYASI VE RUHSAL YAPISI İLE BİRLİKTE ALLAH’IN YARATTIĞI KÂİNATIN AMACININ DEĞİŞMEYECEĞİ OLGUSUNU BİR KEZ DAHA MÜŞAHEDE ETTİM

Şalom (Selam, Barış), internet üzerinden zaman zaman takip ettiğim bir gazete. Avram Leyon tarafından kurulan ve beş yüz yıldan fazla süredir Anadolu’da yaşayan Türk Yahudi toplumuna yönelik, 1947’ den beri yayın yapan, gönüllü yazar, köşe yazarı ve çizerlerin oluşturduğu haftalık bir gazete. Tevafukken gözüme ilişti. Kısa kısa göz attım. Bir yerde durdum. Durmak ve okumak zorunda olduğumu hissettim. Durduğum köşe Sn. Estreya Seval Vali’ nin “ Dar Açı” sıydı. Durmama sebep ise başlığı “Allah’ın Selamı” mesabesindeki önem atfeden makalesiydi. Baştan sona, satır satır okudum. İnancımdaki Allah Selamı ile inançlarındaki Allah Selamının benzerliği ilgimi çekti. Neticede dinler farklı olsa da kaynağı birdi. Emri ilahinin herkes için aynılığını bir kez daha gördüm. Unutulmaması gereken en önemli noktanın, değişen zaman, mekân ve imkânlara rağmen, insanın doğası, iç dünyası ve ruhsal yapısı ile birlikte Allah’ın yarattığı kâinatın amacının değişmeyeceği olgusunu bir kez daha müşahede ettim. Bu topraklar ve dünya yüzeyinde yaşayan farklı inançların ne denli birbirinden uzaklaştığı, uzaklaştırıldığı, farklılıkların negatif anlamda nasıl da körüklendiği olgusu bir kez daha, bir kez daha gün yüzüne çıktı. Yazı oldukça ilginç. Sn. Estreya Seval Vali’nin birkaç paragrafını sizlerle de paylaşmak isterim. Aslına bakacak olunursa yazıyı tümden okumanızı tavsiye edebilirim. “ Bu yazıma, Ataların Öğretileri şeklinde Türkçeleştirilmiş olan ve Talmud kapsamında yer alan Pirke Avot eserinden bir alıntı ile başlayacağım, izninizle. “İnsanları selamlayan her zaman siz olun” (4:20). Büyük Rabi Yohanan ben Zakay derdi ki: “Sokakta rastlayıp da kendi selam vermeden davranıp, selamlamadığım kimse yoktur” (Başka bir deyişle, karşılaştığım herkese ilk ben selam veririm). Çok ciddi ve sert bir kişi olarak bilinen Şamay ise şöyle derdi: “Herkesi neşeli bir yüzle selamlayın” (1:15). Bilgelerimiz konuyu daha da derinleştirmiş ve şöyle demiştir: Dünyanın en değerli armağanını asık suratla vermek, bir şey vermemekle eşdeğerdir. Ama birini neşeli bir sima ile kabul ederseniz, verebileceğiniz en değerli hediyeyi sunarsınız.”

Timuçin Gündem

http://www.sondakikagazetesi.com/author_article_detail.php?article_id=2181

 

  • MEHMET GÖRMEZ; MÜSLÜMANLARIN SİYONİZM İLE YAHUDİLİK DİNİNİ KARIŞTIRMAMASI GEREKTİĞİNİ, ANTİSEMİTİK EYLEM VE SÖYLEMLERİ ÇOK YANLIŞ BULDUĞUNU DA İFADE ETTİ

Prof. Görmez’in hedeflerinden biri; İngilizce, Arapça ve Türkçe eğitim verecek uluslararası İslam (ilahiyat) üniversitesi açmak. Bu konuda hazırlıkların olgunlaştığını anladım. Bu arada Diyanet’in Strasburg, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan’da ilahiyat fakülteleri açtığını öğrendim.

Mehmet Görmez; Müslümanların siyonizm ile Yahudilik dinini karıştırmaması gerektiğini, antisemitik eylem ve söylemleri çok yanlış bulduğunu da ifade etti. Hatta bu konuda Türkiye Musevileri Hahambaşısı İsak Haleva ile aralarında yapıcı bir diyalog olduğunu söyledi. Peki, İslam’da radikalleşme söz konusu mu? Görmez “Hayır” diyor ve “Radikallik İslam’dan mesnet alıyor” sözüyle durumu tarif ediyor.

Hakan Çelik

http://www.posta.com.tr/turkiye/YazarHaberDetay/Turkiye-den-ISID-e-katilim-cok-dusuk.htm?ArticleID=325159

 

Netten okumalar

 

  • BİR KÜS BİR BARIŞIK OLDUĞUMUZ İSRAİL HAKKINDA 22 ÇOK ACAYİP BİLGİ

http://trend.mynet.com/bir-kus-bir-barisik-oldugumuz-israil-hakkinda-22-cok-acayip-bilgi-1081449

 

  • İSRAİL HAKKINDA BİLİNENLER VE AZ BİLİNENLER

http://www.rotadisi.com.tr/israil-hakkinda/

 

  • İSRAİL'İN GÖZÜNDEN SURİYE BÖYLE GÖZÜKÜYOR – RAFAEL SADİ

http://odatv.com/israilin-gozunden-suriye-boyle-gozukuyor-0602161200.html

 

  • NAZİ TOPLAMA KAMPLARINDAN RESİMLER VE HİKAYELERİ

http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160203_vert_cul_yahudi_berlin_sergi

 

  • YAHUDİ SOYKIRIMINDAN KURTARILIP BÜYÜYÜNCE NOBEL ÖDÜLÜ ALAN ÇOCUKLAR

http://biliyomuydun.com/yahudi-soykirimindan-kurtarilip/

 

  • YAHUDİ SOYKIRIMI [HOLOKOST] FAİLLERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLER-7

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/yahudi-soykirimi-holokost-failleri-uzerine-gorusler-7-662013

 

  • “KELEBEK KORSE SOLUDUĞUM HAVAYDI” – REYAN TUVİ

http://www.avlaremoz.com/2016/02/07/kelebek-korse-soludugum-havaydi-reyan-tuvi/

 

Netten seyredin

 

  • PELİN ÇİFT İLE GÜNDEM ÖTESİ | YAHUDİLERİN GİZEMLİ TARİHİ | 3 ŞUBAT 2016

https://www.youtube.com/watch?v=SdrtjKE4UM8

 

Takılan “İnci”ler

 

Mehmet Altan ‏@MehmetAltanFan  

IŞİD’li katliamların sanıklarını yargılayamayınca, mülteciler üzerinden Yahudi pazarlığı yaparsın…

 

Sıkışınca suçu Yahudiye dış güçlere atmak

https://www.uludagsozluk.com/k/s%C4%B1k%C4%B1%C5%9F%C4%B1nca-su%C3%A7u-yahudiye-d%C4%B1%C5%9F-g%C3%BC%C3%A7lere-atmak/

 

İSRAİL, HAMAS'IN 'ONARDIĞI' TANKA 'HAYRAN KALDI'

http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20160203/1020631534/israil-filistin-hamas-tank-gendelman.html

 

DÜNYA MUSEVİ KÖKENLİ AMERİKAN BAŞKANI İÇİN HAZIR MI?..- REHA MUHTAR

http://www.gazetevatan.com/reha-muhtar-913128-yazar-yazisi-dunya-musevi-kokenli-amerikan-baskani-icin-hazir-mi--1-/

 

Takılan tweetler

 

La Madre De LosGatos ‏@lonely_deer_  8 Şub

Bugün Sinagog girişindeki çelik kapılar çok utanç vericiydi. İnsanların saldırılar sonucunda artık yoğun güvenlik önlemleri aldığını görmek

 

Bir Türk Yahudisi ‏@TurkiyeYahudisi  3 Şub

#anladimki @ciftpelin su programa neden yahudi birini cikartip ondan bilgi almadiginizi merak ediyorum..

 

Kaç Saat Oldu? ‏@kacsaatoldunet  3 Şub

Anne Frank: "Ölüler yaşayanlardan daha çok çiçek alır çünkü pişmanlık minnetten daha güçlüdür." diyeli 56 yıl oldu.

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  7 Şub

Ladino gününde mutlu yüzler arasında "nesiller arası farkı" da yaşıyoruz ...

 

rïva ‏@Rivokhay  7 Şub

Ladino gününden notlar:yeni nesil çince konuşuyor gibi bakarken,evvelki nesil günün keyfini çıkarıyor lisanı bugün yoğun bakımda ilan ettim

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  8 Şub

Delikanlım'dan bu yana çoook geçti. Turkcell bula bula Hitler öven Tilbe'yi bulmuş. Normaldir köşe yazarı da olmuştu