‘Dinle, Sorgula, Hayal Et, Deneyimle, Paylaş’

Kültür Festivali Limmud, Türkiye’deki on birinci yılında yine yüzlerce katılımcıyı farklı alanlarda bilgilendirdi.

Toplum
17 Kasım 2015 Salı

Birebir paylaşımlarla öğrenme fırsatı sunan Limmud’da bu yıl yine pek çok farklı konuk konuşmacı farklı konuları irdelediler. Kültür festivalinde, iş dünyasından başarılı isimler büyük ilgi görürken, yurtdışından gelen onlarca konuşmacı da farklı uzmanlık alanlarında katılımcıları bilgilendirdiler

1979 yılında İngiltere’de düzenlenmeye başlanan Limmud seminerleri örneğinden yola çıkarak,11 senedir kasım ayında Türkiye’de de Limmud Kültür Festivali geleneksel oldu. Bu yıl 11. Limmud 7-8 Kasım’da Ulus Özel Musevi Okulları’nda yoğun katılımla gerçekleşti. Yazarlarımızdan Nelly Barokas, Yakup Barokas, Nazlı Doenyas, Sibel Konfino, Melih Namer, Elda Pase Üretmen, Karel Valansi, Dalia Maya, Erdoğan Mitrani, Viktor Apalaçi ve Aylin Yengin katıldıkları seminerleri, söyleşileri, atölyeleri, konserleri ve sergileri aktardılar. Etkinliğin fotoğrafları ise Alberto Modiano ve ekibi tarafından çekildi.

 

KİŞİSEL GELİŞİM

AYLİN KAMHİ FİLİBA: Sağlıklı Yaşamın Basit Yolları

2008 yılında yogaya başladıktan sonra daha profesyonel şekilde öğrenme amacıyla Los Angeles’e taşınan Aylin Kamhi Filiba bu süreçte geliştirdiği zihinsel ve bedensel farkındalık sayesinde bilinçli ve sağlıklı yaşamaya başladı. Kişisel detoks programları uygulayan ve aynı zamanda da sağlık danışmanlığı da veren Kamhi özellikle her sabah 10 dakika yapılmasını önerdiği meditasyona değindi. İnsanın kendisine saygı duymasının, sevmesinin, doğru beslenmenin önemini hatırlattı. ‘Mükemmel şekilde beslenmem gerekiyor’ diyerek strese girilmemesini önerdi ve ideal diyet diye bir şey olmadığını belirterek ekledi: “Vücudun asit dengesini düzenlemek için daha alkali beslenmek gerek. Probiyotikler bağırsak florasını düzenler ve yiyeceklerin emilimi için çok önemlidirler.

 

DANİŞ NAVARO: Kariyer ve Varoluş

Ekonomi ve Felsefe üzerine aldığı eğitimleri, halen devam ettirdiği eğitim  ve öğretim hayatıyla, iş yaşamında pazarlama ve yönetim deneyimleriyle de  harmanlayan Daniş Navaro; ‘Sevdiğimiz işi yapmak’ ile ‘yaptığımız işi sevmek’ arasındaki farkla, ‘sevmediğimiz işi yapmak’ ile ‘yaptığımız işi sevmemek’ arasındaki farka büyüteç tuttu.

 

CHARLOTTE GABAY: İletişimde Duygu Engeli

Koç Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olurken liderlik özellikleri dolayısıyla Liderlik Ödülüne layık görülen Charlotte Gabay kendini arama yolculuğunda aldığı sayısız eğitimle eğitimci kimliğini kazandı. Gabay, iletişimin kısa bir tanımından sonra 55-38-7 kuralına değindi. İletişime girildiği zaman yüzde 7 sözlerin etkisi olduğunu ancak yüzde 55 görsel iletişimin yani vücut dilinin, hareketlerin, jestlerin ve yüzde 38 de ses ve ses tonunun önemli olduğunu belirtti. Düşünceleri değiştirmek için bir kararın yettiğini fakat duyguları değiştirmenin çok daha zor olduğunu dile getirdi. İnsanların filtrelerine de değinen Gabay, kişinin hayata kendi bakış açısından baktığını, gözlemlediğini ve yorumladığını, aslında gerçekte olan olayla insanların olmasını bekledikleri arasında büyük bir boşluk olduğunu, bütün olumsuz duyguların bundan kaynaklandığını belirtti.

 

LESLİ KARAVİL: Hayatımızda Yaratıcılık

Genç konuşmacılardan Lesli Karavil farklı sektörler içinde bulunduğu İstanbul, San Francisco, New York, Barselona, İstanbul zincirinde geçen üniversite dahil 18 yıllık yurt dışı deneyimini izleyicilerle paylaşarak yaratıcı düşüncenin yaşamda farklı kapıların açılması için önemini dile getirdi. Genç yaşına rağmen konuya hakimiyeti, enerjik kişiliği ve esprileri ile dinleyicilerini kısa sürede etkisi altına aldı. Yaratıcı olmak için üç temel özelliğin merak, esneklik ve cesaret olduğunu belirten Karavil konuşmasında her bireyin özel olduğunu, her bireyin etrafındaki dünyayı kendine göre algıladığını ve her bireyin kendi yaratıcı gücü olduğunu vurguladı. Lesli Karavil konuşmasında yaratıcılığı tetiklemek için kişinin kendisi ile vakit geçirmesi, doğa ile iletişimde olması, etrafında olan bitenin farkında olması, yaratıcı ortamları keşfetmesi ve mutlaka soru sorması gerektiğinin özellikle üzerinde durdu.

 

SERENA UZİYEL/ ENİS KARAVİL: Yaratıcılık ve Girişimcilik

Yurtdışı deneyimlerinin ve çok yer gezip çok görmenin yaratıcılıklarını tetiklediğini belirten Serena ve Enis ortak oldukları Sanayi 313 projesinin gelişiminin sırlarını paylaştılar.

Enis Karavil’e yöneltilen “5 yıl sonra kendinizi nerde görüyorsunuz?” sorusuna Enis’in cevabı oldukça samimi ve aslında güne damgasını vuracak kadar gerçekçiydi.

“Bir gün yaparım dediğim her şeyi artık bugün yapıyorum. Bir günler bitti, yarın yapma zamanı!”

 

PROF. DR. SAMİ GÜLGÖZ: Ne Acayip İnsanlar Bunlar!

Katılımcılara birer kağıt-kalem dağıtan Sami Gülgöz, ilginç bir araştırma yaparak herkesi ‘ben’ üzerinde düşünmeye yöneltti. Hayatımızdaki en önemli on olayı sıralamak düşünüldüğünden çok daha zor oldu çoğumuz için. Daha sonra kendi yaşlarındaki tipik bir Yahudi cemaati üyesinin en önemli on olayının sıralanmasını istedi. Kimse kendini sıradan görmüyordu. Limmud öncesi Türk cemaatinin ‘aykırıları’ ile görüşmeler yapan Gülgöz, sıra dışı olarak nitelediği bu kişilerin sıraladıkları hayatlarının en önemli olaylarının ilginç bir şekilde kesiştiğini fark etti. 30’lu, 40’lı, 50’li yaşlardaki bu kişilerin ortak özellikleri yazı yazmaları, radikal bir kararla iş değiştirmeleri, liselerinin belirleyici olması, bir süre yurtdışında yaşamış olmaları.

 

SEDEF KABAŞ: İletişim Yoksa Liderlik Yok

Kalabalık bir dinleyici kitlesine hitap ettiği konuşmasında Sedef Kabaş, iş dünyasında ya da toplumsal hayatta lider olmak isteyen kişinin iletişiminin de çok güçlü olması gerektiğini, “iletişim yoksa liderlik yok” vurgusuyla belirtti. Hepimizin öncelikle kendimizin lideri olduğunu vurguladıktan sonra lider iletişiminin 5 temel kriterini sıraladığı S.E.D.E.F yaklaşımını dinleyicilerine tanıttı. İletişimin olmazsa olmazları olarak S-Samimiyet, E-Empati,  D-Dinamizm,E-Etkili hitap, F-Facts/gerçek olarak sıraladıktan sonra bu özelliklerin detaylarına indi.

 

YABANCI KONUŞMACILAR

PROF. OFRA BENGİO: İsrail, İran ve Yahudiler: ‘Çalkantılı İlişkiler’ Hikâyesi

Büyük ilgi gören konuşmasında Ofra Bengio, İran Yahudilerinin Şiizm ile değişen hayatlarına ve İranlılarla Yahudilerin tarih boyunca ilişkilerine değindi. Bengio, Şah döneminde İsrail ile ilişkilerin ve İsrail’in İran’ın gizli istihbarat teşkilatı dahil birçok kurumunun oluşmasındaki desteğinin yanı sıra o dönemdeki güç dağılımlarını anlattı. İslam Devrimi’nin ardından Yahudi ve İsrail’e karşı değişen bakış açısını, dini lider Hamaney’in son yayınladığı kitaptan örneklerle açıkladı. Konuşma soru ve cevap kısmı ile günümüz siyasetine uzandı.

 

RAV MOİS NAVON: ‘Spin’ Filmi: Kader ve Özgür İrade

Bilgisayar mühendisi olan, İstanbul doğumlu Amerikalı Rav Mois Navon dinleyicilerine 40 festival ödüllü ‘Spin’ isimli kısa film okuması üzerinden Yahudilikte kader ve özgür iradenin yerine dair bir konuşma yaptı. Filmde dünyaya düşen ve sorunlu bir dünyaya ahengi getirmeye çalışan sıra dışı bir DJ tasvir ediliyor. DJ bir topun zamansız bir şekilde şehir meydanına düşmesiyle oluşan ölümlü kazalarla sonuçlanan kaosu ortadan kaldırmaya ve ahengi yeniden yerleştirmeye çalışıyor. Navon, konuşmasında olayların hep bir sebep-sonuç sistemi üzerinden değerlendirildiğini ve kadercilik bakış açısına göre insanın özgür iradesinin hiç olmadığı ya da çok az olduğunu belirttikten sonra Yahudiliğe göre “mucizelerin Yaratıcının çağrısı ile insanın bu çağrıya verdiği cevabın kombinasyonu” olduğunu vurguladı. Zohar’daki bir benzetmeye göre dünya bir çömlekçinin tekerleğine benzer. Her şey insanın etkisine göre oluşur. İnsanın tekerleği ne yönde çevirdiği sonucu belirler. Allah dünyayı özellikle mükemmel yaratmamıştır. Yaratım açısından daha yapacak çok şey vardır ve insanın Allah’a bu yaratım işinde yardımcı olması gerekmektedir diyerek konuşmasına devam eden Navon bu açıdan bakıldığında topun da düşmek zorunda olduğunu vurguladı.

 

DOROTHYE SIMINOVITCH: Varlığınla Fark Yaratmak: Katalizör Olarak Toplum

Şalom’un, dünyanın tek, aylık, tamamı Judeo-Espanyolca olan gazetesi El Amaneser’in editörü olan Karen Gerson Şarhon; Lo De Ayer I Lo De Oy, Oy, Oy, Oy başlığı ile sunduğu oturumu Anna Eskinazi ve Süzet Herman ile birlikte gerçekleştirdi. Tamamı Judeo-Espanyolca olan sunumda ‘Dün ve bugün; nesiller arasındaki fark, dağlar, denizler kadar mı? Modern iletişim bizleri ayırıyor mu birleştiriyor mu?’ sorularının cevaplarını nükteli ve eğlenceli bir anlatımla sunan grup konuşmalarını,  Las Sardelas Ensaladas isimli, sözleri Karen Şarhon’a ait olan şarkı ile bitirdiler.

 

KÜLTÜR-SANAT

CENİ PALTİ-HENRİ ÇİPRUT-RECEP KÜÇÜK- YUSUF RODİ MIZRAK: Yaşayan Kütüphane

2000 yılında Danimarka’da başlayan ve 2007’den itibaren Türkiye’de de her sene artarak yapılmaya devam eden Yaşayan Kütüphane çok ilginç bir proje. Buradaki  kitaplar, insanlardan oluşan, konuşan canlı kitaplar. Yaşayan Kütüphane projesinin amacı, önyargılarından oluşan ayırımcılığı engellemek için, önyargılar hakkında  farkındalık yaratmak, insanları önyargılarının konusu olan ‘canlı kitaplarla’ karşı karşıya getirerek aralarında bir diyalog oluşturmak, soruların cevaplanması, bu şekilde önyargıların birey ve toplum  için  olumsuz sonuçlarının farkına varılması ve okuyucunun, önyargısının öznesi hakkında ilk ağızdan bilgi edinmesi. Yaşayan Kütüphane ekibi, eşitliğin, herkese ‘aynı’ şekilde davranmak değil, herkesin, ihtiyacına göre davranmak olduğunu savunuyor ve kişinin sadece kendi hakkını değil, tüm insan haklarını savunması gerektiğine inanıyor.

 

JAKİ BARUH: Sokak Röportajları

Eğitim organizasyon firmasının kurucu ortağı ve 3 sene önce en yakın arkadaşı ama aynı zamanda da en yakın gizli rakibi ile şans eseri “Sokak Röportajları” projesine adım atan Jaki Baruh; YouTube’da eğlenirken aslında para kazanabilmenin tatlı sırlarını paylaştı. Tüm dinleyicilerle bir çiçek paylaşması da katılımcıları farklı hissettirdi.

 

ERDOĞAN MİTRANİ: Başlangıcından Günümüze İsrail Sineması

Dünya sineması üzerine kapsamlı araştırmaları ve ülkelerin önde gelen yönetmenleri hakkındaki analiz yazılarından tanıdığımız Erdoğan Mitrani, İsrail sinemasını anlattı. “İsrail sineması ülkenin sorunlarının aynası gibidir” diyerek söze başlayan konuşmacı, bu ülkede sivrilen yönetmen ve ses getiren filmlerinden örnekler verdi.

Son yıllarda, uluslararası yarışmalarda aldığı ödüllerle bir çıkış yaşadığını kanıtlayan İsrail sinemasının aynı zamanda dünyanın en önemli eşcinsel sineması sayıldığını (örnekleriyle) anlattı.

Mitrani İsrail’in yetiştirdiği en önemli sinema adamları arasında (Moşe Dayan’ın oğlu) Asi Dayan’ı, eleştirel kuşağın öncüsü Amos Gitai’yi, kadın ayrımcılığını dile getiren Ronit-Slomo Elkabez Kardeşleri gösterdi.

 

MEHMET FATİH USLU: Osmanlı’da Gayrimüslimler ve Edebiyat

İstanbul Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Fatih Uslu, sunumunda Osmanlı’nın son döneminde imparatorlukta yaşayan gayrimüslimlerin edebiyatlarına odaklandı. Osmanlı edebiyatı üzerinde çalışan araştırmacıların farklı dillerdeki edebiyatı göz ardı ettiklerini, oysa farklı dillerdeki edebiyatın da Osmanlı edebiyatı olduğunu örneklerle dile getirdi.

Osmanlı’da İstanbul, Selanik gibi kentlerin çok dilli bir edebiyata sahip olduğunu, resmi tarihte bazı gerçeklerin unutulduğunu veya gözden kaçırıldığını, ilk Türk romanının Arnavut asıllı Şemsettin Sami’ye ait olduğu öğretildiğine karşın aslında Akabi Hikâyesi adlı ilk Türkçe romanı 1851 yılında Ermeni Vartan Paşa’nın yazdığını anlattı.

 

RUBİ ASA: Edirne Sinagogunun Yeniden Doğuşu

Edirneli olmamasına rağmen, mesleği icabı kültürlerin kesiştiği Edirne’nin tarihi kimliğine ilgi duyduğunu söyleyen Rubi Asa, sinagogun restorasyonunda görev aldı.

Kültürlerin kavşak noktası Edirne’nin tarihi perspektifini çizen Asa, Mimar Sinan’ın Selimiye Camii ile burayı bir dünya kenti yaptığını söyledi.

Sinagogun 100 yıllık öyküsünde, 1977’de cemaatin azalmasıyla sinagogun Vakıflar Genel Müdürlüğüne devrini, 1983’te burada son düğünün yapıldığını, 1997’de şiddetli bir fırtınada çatının ve yan duvarların çöktüğünü söyleyen Asa sinagogun yeniden doğuş öyküsünü anlattı.

 

ALBER NAHUM: Spinoza ve Seçilmişlik Sorunu

Nahum, önce, 17.yüzyıl Hollanda’sında Engizisyon tarafından din değiştirmeye zorlanan ve dışta Katolik içte Yahudi dogmalarını harmanlayan Maranoların dogmatik Yahudiliğe dönüşlerindeki sorgulamalarının Spinoza’nın felsefesine etkilerini inceledi. Peşinden Yahudi geleneğini eleştirdiği için cemaatinden kovulmuş, rasyonalist felsefenin ve modern seküler Yahudi kavramının kurucularından filozof Baruh Spinoza’nın ‘Yahudilikte Seçilmişlik’ konusuna getirdiği sosyo-politik yorumu ele aldı.

 

ANNA ESKİNAZİ-KAREN GERSON ŞARHON- SUZET HERMAN: Kula Kulis Kule

Eskinazi, Şarhon ve Herman’ın ortaklaşa hazırlayarak sundukları ‘Kula Kulis Kule: Una De Ver, Una De Kontar’ hiç kuşkusuz günün en neşeli sunumlarından biriydi. Üç bayanın Ladino dilinde yaptıkları sunumda, 1950’lerde geniş bir Yahudi nüfusunu barındıran Galata semtindeki esnafla ve komşuluk ilişkileriyle ilgili komik anekdotlar anlatıldı. Anna Eskinazi öncelikle 2. Karma’daki okul yıllarına değinirken, Karen Gerson Şarhon Dostluk Yurdu Derneğinde ekipçe oynadıkları Kula’930 oyunundan unutulmaz enstantaneler sundu. Konuşmasında komik kulis anılarına da yer veren Karen, Ladino’yu Kula’930 oyunu sayesinde öğrendiğini ve yine bu oyundan sonra tiyatroya yeteneğini keşfederek konservatuar eğitimi aldığını belirtti. Son olarak söz alan Suzet Herman, Kula’nın unutulmaz yüzleri Balıkçı Avram, Mordiko ve Sinyora Coya gibi karakterlerin hafızalardan silinmeyecek anılarını izleyicilerle paylaştı.

 

VİKTOR APALAÇİ: Anılar: Cannes Film Festivali’nde 50 Yıl

50 yıl boyunca Cannes Film Festivaline gazeteci olarak aksatmadan katılan, 50 yıldır yaptığı Şalom’un sinema yazarlığına umarız ki birkaç on yıl boyunca devam edecek olan sevgili dostum Viktor Apalaçi, müthiş keyifli söyleşisinde yarım asırlık Cannes anılarından bir demet sundu. Tabii ki, koca bir kitaba zor sığacak anıları 70 dakikaya sığdırmak mümkün olamadığından Viktor, çok doğru bir seçim yaparak Cannes’da boy gösteren Yahudi sinemacılara odaklanmayı seçti.

 

RİTA ENDER: Film Gösterimi: Las Ultimas Palavras

Rita Ender’in, 25-35 yaş arası 19 Türkiyeli Yahudi genciyle yaptığı, hâlen yok olma sürecindeki Yahudi İspanyolcası’nda hangi sözcükleri bildiklerini sorduğu ‘Las Ultimas Palavras’ filmi kadar, film sonrasında çıkan bu dilin Yahudi kimliğiyle ilgisi tartışması çok ilginçti.

 

ATÖLYELER-SERGİLER

MELİH SİSA: Küçük Prens kitapları sergisi

Gün boyunca gezilebilen sergilerden biri Antoine de Saint-Exupéry’nin ünlü romanı Küçük Prens’in farklı dillerde yazılmış kitaplarından oluşan ilginç sergisiydi. Küçük Prens’in sadık koleksiyonerlerinden biri olan ve bu alanda dünya çapında ilk 10’a girmeyi başaran Avukat Melih Sisa’nın koleksiyonunda Mali’den Kosta Rika’ya, Etiyopya’dan Moğolistan’a kadar toplam 110 ülkeden 250 dilde yazılmış tam 700 kitap bulunuyor. Bu sıra dışı sergide, koleksiyonundaki kitapların, 90 dilde yazılmış 120 tanesine yer veren Sisa, onları farklı camekânlarda, coğrafi bölgelerine göre konumlandırmayı ihmal etmedi. Melih Sisa, seyahat ettiği her ülkeden bir ‘Küçük Prens’ satın almadan dönmüyor, bu sayede koleksiyonunda hemen her dilde, hatta hiç duymadığınız lehçelerde bile yazılmış kitaplara rastlamak mümkün.

 

ALBERTO MODİANO: ‘Annem, teyzem bana kazak örerdi’ sergisi

EMİR KARYO: Grafitti çalışması

 

YILDIZ KRESPİ-TONİ BİÇAÇİ: Bayram Tatlıları Atölyesi

Kek ve pasta yapımı konusunda becerikli iki kadın Yıldız Krespi ve Toni Biçaçi’nin önderliğinde gerçekleşen atölyede, bir Purim tatlısı klasiği olan ‘Orejas de Aman’ (Amanın kulakları) ve Hanuka’da hepimizin severek yediği ‘Sufganiyotlar’ yapıldı. Atölyeden yayılan mis gibi kokular diğer sınıflara kadar ulaştı. Katılımcılar oldukça keyifli zaman geçirdi.

 

Ayrıca Ariela Çiçek’in ‘Neşeli Çiçekler Atölyesi’, Rakel Mizrahi’nin ‘İzmir’de Sefarad Arkeolojisi Fotoğraf Sergisi’, Yusuf Benlevi’nin ‘Kutsal Topraklar’ fotoğraf sergisi gün boyu devam eden etkinlikler arasındaydı. Michal Bardavit ile Dans Terapisi her zaman olduğu gibi büyük ilgi gördü.

 

FARKLI KONULAR VE KONUKLAR

AVİ ALKAŞ-YOMİ KASTRO: Dijital vs Konvansiyonel Ticaret

Off-line yani mağazacılık ile On-line yani sanal mağazacılık kavramları ile eski ve yeni kuşağın karşı karşıya geldiği bir sunum oldu. Dijital dünya ve eski tür AVM tarzı perakendeciliğin yeni dönemde evrim geçirerek beraber var olacağı ifade edildi. Sanal ve gerçek mağazaların işbirliği ile hayat kolaylaştırıcı çözümler üretmeye başladı. Sanal mağazalar da gerçeklik algısı vermek için AVM’lerde alan kiralamaya başlarken, gerçek mağazalar, sanal satış yaparak fiziki noktalarda teslim seçeneği geliştirdi.

 

SELMAN RUSO: Finans Dünyası’nın Peygamberleri Rotschild’ler ve Başarılarının Sırları

Selman Ruso, Rotschild’in Almanca ‘kırmızı kalkan’ anlamına geldiğini, Rotschild’lerin başarılarının temelinin, onları aile armalarında da yer alan üç kavramla bağlantılı olduğunu anlattı: Concordia-Industria-Integra/ Uyum- Çalışma- Bütünlük. Ailenin kurucusu Mayer Amschel Rotschild, sıfırdan başlayarak zaman içinde dünya çapında bir finans devi haline geldi. Onun tekniklerinden ve başarılarından Selman kendisi için dersler çıkardı ve bunları esprili bir dille paylaştı. Mayer Amschel Rotschild’in, çocuklarına vasiyeti ise, ne olursa olsun beş erkek kardeşin ortaklıklarını bozmamaları ve mutlaka kazançlarının yüzde 10’unu tsedaka olarak bağışlamaları. 

 

PROF. DR. TALAT KIRIŞ: Hekimlik ve Yaşam

1986’da İstanbul Üniversitesi Tıp Bölümü’nden mezun olan Prof. Dr. Talat Kırış 1992’de Nöroşirürji uzmanı oldu. 1999’da doçent, 2006’da ise profesör olan Kırış 7 yaşında beyin cerrahı olmaya karar vermiş. Doktorluğun yanı sıra yazarlığa da ilgisi olduğunu ancak 1990 yılında yazdığı bir yazı yüzünden hakkında soruşturma açıldığını ve böylelikle yazı serüvenine biraz ara verdiğini anlatan Kırış kendisinin hiçbir zaman mekanik bir doktor olmadığını, hastalarıyla ve yakınlarıyla iletişimde olmayı sevdiğini belirtti. Bunaldığı zaman kaçış yeri olan teknesine sığınan Prof. Dr. Kırış, Grönland ve Antarktika gezilerini, yaşadığı zorlukları ve güzellikleri görseller eşliğinde paylaştı.

 

DR. YAKUP GİDON: Müzedeki Pisuar

Dr. Yakup Gidon, ilk çağlarda mağaralara çizilmiş olan hayvan resimlerinden günümüze kadar farklı sanat akımlarını resimler ve dönemin sanatçılarına ait duygu ve düşüncelerle paralellik kurarak anlattı. Modern kelimesinin Yunanca ‘modo- tam şu an’ kökünden geldiğini ve modern sanatın da tam olarak bunu yansıttığını belirtti. Ekpresyonizm, kübizm gibi farklı akımların isminin hiç bir zaman bu akımların uygulayıcıları tarafından konulmadığını, bu isimleri koyanların eleştirmenler olduğunu ifade etti. İlk başlarda görülen şeylerin resimleri gerçeğine uygun yapılırken, daha sonra bunlara sübjektif yorum eklendiğini, görüntüyü olduğu gibi yansıtan ve çoğaltabilen fotoğraf makinesinin icadıyla sanatın da farklılaştığını anlattı.

 

SİYASET

PROF. DR. YILMAZ ESMER: Rasyonel Seçmeni Ararken: Türkiye’de Seçmen Davranışı

Çalışmalarını Bahçeşehir Üniversitesi’nde sürdürmekte olan Prof. Dr. Yılmaz Esmer, sunumunda, seçmenin duygusal davrandığı, mantık çerçevesinde rasyonel bir seçim yapmadığı görüşünde olduğunu belirtti.

Esmer’e göre, kendi çıkarını gözeten ve bu yönde oy kullanan seçmen varsayımı doğru değil. Çünkü seçmen duygusal bir bağ kuramadığı siyasi liderin mesajını da algılamaz. Rasyonel karar vermenin temel koşulu bilgi sahibi olmaktır. Ancak seçimlerde bilgi sahibi olup oy kullananların oranı çok düşük. Örneğin kamuoyu araştırmalarında “Türkiye AB’ye üye mi?” sorusuna yüzde 25’in yanlış cevap, yüzde 64’ün de seçim barajının yüzde kaç olduğunu bilemediği görünüyor.

Prof. Dr. Esmer bu durumda seçim sonuçlarını değerlendirmeye çalışırken seçmenin duygularını incelemek gerektiğinin ortaya çıktığını ifade etti. Ayrıca mevcut kutuplaşma da göz önünde bulundurulduğunda her seçmen kendi gazetesini okuduğundan, kendi televizyonunu dinlediğinden karşı görüşün mesajlarının o seçmene ulaşamadığı ve seçmenin tercihini etkileyen en önemli faktörün siyasal ideoloji ve kimlik olduğunu dile getirdi.

 

AHMET HAKAN: Ahmet Hakan ile Gazetecilik ve Siyaset

Kapanış konuşmacısı Ahmet Hakan ile söyleşide neredeyse tek konu 1 Kasım seçimleriydi. Hakan, sonucun AKP’nin mucizevi başarısına değil, muhalefetin beceriksizliğine bağlamak gerektiğinin altını çizerek nedenlerini tek tek saydı. Asıl mucizenin, halkın sağduyusunun 7 Haziran’da “dur bakalım” demesi olduğunu, ancak muhalefetin kendisine verilen bu fırsatı kullanamamış olduğunu söyledi.

Yapısal olarak karamsar biri olduğunu, kısa bir bahar havasından sonra her şeyin eski tas, eski hamama döneceğini tahmin ettiğini belirtti; yanılmış olmaktan da çok mutlu olacağını ilâve etti. Hükümet ile Doğan Medyası arasındaki olaylar hakkında, aslında muhalif bir medya olmadıklarını, sadece doğru haber yapmaya çalıştıklarını, bu haberlerde eleştiri bulan yetkililerin bunu muhalefet olarak algıladığını anlattı.

Çok ilginç bir soru da artan antisemitizm hakkında ne düşündüğüydü.

Ahmet Hakan, Necip Fazıl ve takipçilerinin, Osmanlı neredeyse dünyayı fethedecekken bir Yahudi komplosu yüzünden yıkıldığını, bu komplo sonucu batının değerlerini aynen kabul eden yeni bir yönetim kurulduğunu iddia ettiklerini söyledi. Antisemitizmin şimdiki gibi tepe yaptığı zamanlarda bu söylemin, anlamsız ve mantıksız olduğunu bile bile inanmayanlar tarafından kullanıldığını anlattı.

 

PROF. DR. NURAY MERT: Seçim Sonrası Türkiye’nin Siyasi Durumu

Günün ilk saat diliminde katılımcıların rağbet ettiği konuşmacılardan biri, Cumhuriyet ve Hürriyet Daily News’un köşe yazarı Prof. Dr. Nuray Mert idi. Konuşmasında 1 Kasım seçimleri sonrasında Türkiye’nin siyasi durumunu değerlendiren gazeteci, Türkiye’nin seçim öncesinde de bir kriz döneminde olduğuna değindi. Seçimden sonra farklı bir kriz dönemine girildiğini söyleyen Mert, koalisyonun bir çözüm olmadığını, kendisinin 2010 senesinden beri Türkiye’nin bir parti devletine dönüştüğünü ısrarla tekrarladığını ama özellikle başlarda bu yorumlarıyla her kesimden insanı karşısına aldığını belirtti. Mert ayrıca, Cumhuriyet’in Türkiye için benimsenmiş bir yönetim şekli olmadığını ve merkez sağ zihniyeti denilen havzanın sadece liberal bir kesimden oluşmadığına, esasen köklü bir İslami çoğunluktan meydana geldiğine ve bunun giderek radikal bir hal aldığına değindi. Konuşmasının sonunda soruları cevaplamak için geniş zaman ayıran Nuray Mert, verdiği yanıtlarla Türk siyasetini bir gazeteci ya da akademisyenden çok sıradan bir vatandaş, bizden biri gibi değerlendirmeye çalıştığını bir kez daha kanıtladı.

 

EVRİM KURAN: Genç ülkenin gençleri: Türkiye’nin Y kuşağına bakış

2005 yılından bu yana kuşaklar ekseninde iç-dış müşteri davranışları ve işveren markalama çalışmaları yapan Evrim Kuran sadece tanıma amacıyla şu anda 35 yaşına ulaşmış olan Y kuşağını ele almanın doğru bir perspektif vermeyeceğini, aynı zamanda BB – X – Y ve Z kuşağının da çalışma alanı kapsamında değerlendirilmesinin doğru olacağını belirterek konuşmasına başladı.

Kuran’a göre, 1946-1964 yılları arasında doğan ‘Baby Boomers’ olarak adlandırılan BB kuşağı Türkiye’de 1990’larda çıkarılan erken emeklilik yasası nedeniyle aktif bir kuşak olması gerekirken şirketlerde kurumsal hafıza kaybına yol açtı. Oysa günümüzde bilgiye ulaşmanın kolay, ancak deneyim sahibi olmanın zor olduğunun altını çizdi.

1924-1944 doğumluları içeren Sessiz Kuşağın duygusal, manevi değerlere önem veren bir kuşak olduğunu, X kuşağının en önemli özelliğinin rekabetçi olmak, Y kuşağının ise yaratıcılık karakterinin ağır bastığını belirten konuşmacı kuşak çatışmalarında doğru veya yanlışların bulunmadığını, her kuşağın kendi neslinin en iyi kuşak olduğunu sandığını belirtikten sonra Y kuşağı için apolitik dendiğini ancak Gezi olaylarında klavye başında dünyayı ayağa kaldıracaklarını gösterdiklerini ifade etti.

 

EMİN ÇAPA: Yarının Dünyası

CNN Ekonomi yorumcusu Çapa, sunumunu görseller ve kısa filmlerle destekledi. Elementler tablosu hakkında açıklama yaparken, eğitim seviyemizin düşüklüğünden söz ederek elementleri keşfedenlerin Avrupa ülkeleri olduğunu, evrendeki her şeyin bu tablonun içinde bulunduğunu, uygarlık ve zenginliğin sırrının bu tabloda yattığını ve Türkiye olarak orada bulunmadığımızı söyledi.

Dünyanın Yarını adlı tabloda teknoloji üretimine göre ülkelerin haritasını açıklarken Çapa, Türkiye olarak teknoloji üretmediğimizi, bilgi artışının giderek daha büyük bir hız kazandığını, büyük bir bilgi dalgası ile karşı karşıya olup, bu dalga nedeniyle boğulma tehlikesi bulunduğunu örneklerle anlattı.

Bilim patlamasından söz ederken üç boyutlu tarayıcıların yeteneklerinden bahseden Emin Çapa, organ üretimi konusunda çarpıcı bir filmin gösterimi yaptı. Kök hücrenin üç boyutlu yazıcıda çoğaltıldığını, bu sistemle organ üretimi yapılabileceğini, organ nakillerinin başarılı bir şekilde gerçekleşebileceğini belirttikten sonra, “Belki de biz doğal yollarla ölen son nesil olacağız” cümlesi ile dinleyenleri derinden etkiledi.

Emin Çapa, nadir elementlerin dünyada 10 yılda tükeneceğini, bu nedenle uzay madenciliğinin hedeflendiğini, uzay çalışmalarının ivme kazandığını, 2040’da Mars’ta bir çocuk doğacağının tahmin edildiğini, bu gelişmelerin korku verdiğini belirterek en kötüsünün de insanın vicdanının giderek yok olduğunun altını çizdi.

 

PROF. DR. ERHAN BÜYÜKAKINCI: Sanat Ve Politikanın Birleştiği Ülke: Rusya’yı Tartışmak

Günümüz dış siyasetinde önemli bir yer tutan ancak fazla tanınmayan Rusya’nın ve Rus halkının karakteristik özellikleri, coğrafi konum ve boyutunun yönetim biçimine etkileri, etnik gruplarının farklılıkları hatta ülkenin bir ucundan bir ucuna geçen süre ve farklı zaman dilimlerinde olmasının etkilerini anlatan ilginç bir konuşma yapan Büyükakıncı, Rusların göçebe geçmişlerinin hâlâ devam eden etkileri ile Germen kültürünün etkisi üzerinde durdu. Bale, müzik, roman, sinema gibi sanatlardan Rus kültürüne dair öğrenebileceklerimizi anlattı.

 

PROF. DR. EMRE ALKİN-PROF. DR. KEREM ALKİN: Yeni Dünya Düzeni, Yeni Ekonomi, Yeni Normal

Emre Alkin, günümüz ekonomisindeki paradigma değişimini dört nokta ile ifade etti: 1.Bozulma - Eski mesleklerin yavaş yavaş geçerliliğini yitirerek tedavülden kalkması. 2. Sıkıntı - Hayatta hep bir bütçe kısıtlama sınırımız var, bunu aşmak için borçlanma gereksinimi var. 3. Üçüncü Milenyum - Değer yaratma ve rekabet bin yılı. Bu bin yılda çözüm satan kazanıyor, sanayi şirketleri bilişim şirketlerinin çok gerisinde yer alıyor, maaş arttıkça performans katkısı da düşüyor. 4. Öncelikler, paragidmalar değişiyor - Hayat değişiyor artık.

Kerem Alkin ise dünya ve Türkiye gündemini beş adımda anlattı: 1. Fed kararı, doların değerini arttıracak unsurlardan biri. Politik istikrarsızlık ve bölgesel kargaşa ile beraber. 6 trilyon dolar karşılıksız paranın geri çağrılması süreci başlamak üzere. 2. Yunanistan krizi aslında bir €/$ kur çekişmesi, Almanya bilinçli olarak Euro değerini düşürtmek için bu krizi kullandı. 3.Çin Ekonomisi artık iç tüketim ile büyümesini korumak zorunda, bu sebeple hayat standartları ve maaş vs. artacak. Kurları değerlenerek fiyatlar artacak. 4. MENA Terör Ortamı – Tamamen enerji pastası ve koridorları ile ilgili bir olay. 5.Türkiye’de Avrupa ABD ile aynı krizleri, korkuları yaşayarak onlarla aynı safta olmalı. Yaşananların özeti bu son dönemde.

 

PROF. DR. İLBER ORTAYLI: Bugünlere Nasıl Geldik?

Çok keyifli konuşmasında İlber Hoca, Yahudilerin Osmanlı’da çok büyük sorunlar yaşamamış olduğunu, ancak antisemitizmin de yok sayılamayacağını; sonuçta buranın cennet olmasa da cehennem de olmadığını söyledi. Savaş içinde açlıkla boğuşan Türkiye’de Varlık Vergisi’nin özellikle azınlıklar için değil, bütün ‘varlıklılar’ için çıkarılmış olduğunu, ancak olayın çığırından çıkarak en çok Yahudilerin zarar gördüğü boyutlara eriştiğini belirtti. Asıl antisemit olayın Trakya Olayları olduğunu hatırlattıktan sonra, İsmet Paşa’nın Balat’ta insan yakma fırını inşa ettirdiği söylentisinin safsata olduğunu, Nazilerin canavar olsalar da, bütün toplama ve imha kamplarını şehirlerin dışında, gözden ırak yerlerde inşa ederken İstanbul’un ortasına böyle bir fırın yapacak kadar aptal olmadıklarını da ilâve etti. O zamanın sanayi bölgesi olan yerde inşa edilen sonra da yıktırılmış olan binanın ne olduğunun bilinmediğini de ilâve etti.

 

BEKİR AĞIRDIR: 1 Kasım Seçimlerini Hangi Dinamikler Belirledi?

Konda Araştırma ve Danışmanlık ortağı, TESEF Başkan Yardımcısı, T24 internet gazetesi yazarı ve NTV yorumcusu Bekir Ağırdır, 1 Kasım seçimlerinin sonuçlarını geçmiş seçimler ile karşılaştırmalı olarak grafiklerle paylaştı ve yorumladı. Ağırdır, Türkiye siyasetinin kimliklere sıkıştığını, kültürel kimliklerin kutuplaştığını, ilişkisizlik, iletişimsizlik ve yalnızlaşmanın toplumsal psikolojide müthiş bir gerilim yarattığını belirtti. Yapılan anketlere göre toplumun yüzde 40’ı siyasete güvensiz, yüzde 25’i de hiçbir devlet ve toplumsal kuruma güvenmiyor. Ağırdır sonuç olarak gün geçtikçe birbirinden uzaklaşan, farklılaşan bir Türkiye olduğunu ve önümüzdeki günlerde yeni hükümetin davranışlarının bu konular açısından büyük önem taşıyacağını da ifade ederek sözlerini sonlandırdı.

 

HAKAN ÇELİK: Ekonomik ve Politik Gelişmeler Işığında 2016’ya Doğru Dünya ve Türkiye

Çelik, sunumuna kendini tanıtarak başladı. Limmud etkinliğini Türkiye’nin Davos’u olarak nitelendiren Çelik, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’nin dahi böyle bir başarıyı beklemediğini, muhalefetinin başarısızlığının inandırıcı olamamalarından kaynaklandığını, Avrupa ülkelerinde son yıllarda gerçek lider eksikliğinin hissedildiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tam bir lider özelliklerine sahip olduğunu belirtti.

Başkanlık sisteminin halkın önüne tek başına değil bir takım özgürlüklerin tanınmasını içeren bir paket halinde sunulacağını, bu durumda halkın yüzde 70’nden olumlu yanıt alınacağını öngördüğünü ifade etti.

Türkiye’deki kutuplaşmanın medyada, gazeteciler arasında da çok belirginleştiğine değinen Çelik, kendisinin ılımlı tavrıyla taraflar arasında diyalogun devamı adına bunu kırmaya çalıştığını belirtti.

Soru yağmuruna tutulan Hakan Çelik, Türkiye’de sağ partilerde ve İslami cenapta İsrail karşıtlığının yaygın olduğunu, her Yahudi’nin potansiyel İsrail ajanı olarak görüldüğünü, ancak her iki ülkeye yönelik ortak tehditler bulunduğundan ilişkilerin güçlenmesinin tarafların menfaatine olacağını, İsrail-Türkiye ilişkilerinin yakında normalleşmeye doğru gideceğine inandığını söyledi.

Çözüm sürecinin geleceği hakkında sorulan bir soruya Çelik, geçtiğimiz günlerde PKK’ya çok ağır bir darbe vurulduğunu, bu örgütün büyük ölçüde eylem yapma kabiliyetini yitirdiğini, bağımsızlık isteyen Kürtlerin oranının çok fazla olmadığını ancak büyük çoğunluğun özgürlüklerin tanınmasından yana olduğu yanıtını verdi.