Barış, hemen şimdi

IŞ(İD)’in son 15 aydaki yükselişi ile Suriye tüm gündemi kaplamaya başladı. Yemen, İran, mülteciler derken, Ortadoğu’nun altın sorunu Arap-İsrail çatışması unutuldu.

Karel VALANSİ Köşe Yazısı 0 yorum
14 Ekim 2015 Çarşamba

Suriye savaşı sürerken İsrail ve Filistin Yönetimi daha çok kendi içlerine döndüler. İsrail seçimler, iç meseleler derken, Abbas uluslararası kurumlardaki tek taraflı diplomatik adımlarına devam etti. Herkes kendi ajandasını uygularken, barış görüşmeleri Kerry’nin bir hayali olarak raflarda tozlanmaya terk edildi.

IŞ(İD)’in son 15 aydaki yükselişi ile Suriye tüm gündemi kaplamaya başladı. Yemen, İran, mülteciler derken, Ortadoğu’nun altın sorunu Arap-İsrail çatışması unutuldu. Ayrıca, İran nükleer anlaşması örneğinde olduğu gibi İsrail artık güvenlik gündemini belirleyemezken, Abbas’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Oslo Anlaşması tehditleri bile fazla yankı bulamadı. Liderler ilgiyi yeniden üzerlerine çekmeye çalışırken danışıklı dövüş gibi devam eden güncel durumdan rahatsız olan halk, barış umudunun bile olmadığı bir ortamda içten içe kaynıyordu. İsrail’de dindar-laik ayrımı keskinleşirken, Tapınak Tepesi ile El Aksa gerilimin ana merkezi oluyordu.

Umudun olmadığı, bir gelecek şansı verilmeyen kesimler, cevabı şiddet ve terörde arıyor. Geçen sene yayaların üzerine araba süren Filistinliler, bu sene bıçağı yeniden keşfettiler. Yanlarından geçen herhangi biri hedefleri olabiliyor. Sosyal medya da bu eylemleri teşvik ediyor.

Birinci ve İkinci İntifada’yı yaşamamış, sonuçları ve verdiği hasarı görmemiş bu nesil çözümü yeni bir İntifada’da arıyor. Liderlerine güvenmeyen Filistinli gençler bu gidişatı ne şekilde olursa olsun değiştirmek istiyorlar.

Kendini güvenlik duvarları ile pembe bir balonun içine hapsetmiş olan İsrail ise pek de ulaşılamaz olmadığını gördü, herhangi bir yerden gelebilecek bu sürpriz saldırılarla. Sandı ki kontrol noktalarını sıkılaştırırsa, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki ilişkileri asgari düzeye çekerse güvenliğini sağlayabilir. Barış olmadan güvenlik için duvarların yetmeyeceğini acı bir yoldan öğreniyor. İlk adım olarak, resmi olmasa da, yerleşim inşaatlarını durdurdu. Uzatılan bu el bakalım karşılığını alacak mı...

Büyük bir siyasi baskı altındaki Abbas, sivillere yönelik saldırıları bile kınayamıyor. En büyük baskı konusu ise İsrail ile güvenlik konusundaki işbirliği. İstediği en son şey ise üçüncü bir İntifada’nın başlaması. İntifada başladığı anda biliyor ki Batı Şeria’yı Hamas’a kaybedecek. Bunu engellemek içinse İsrail ile güvenlik işbirliğini korumak hayati önem taşıyor.

Hamas ise Gazze savaşından sonra yeteri kadar güçlenemediğinden, istediği şekilde Batı Şeria’daki gelişmelere müdahil olamıyor. Üstelik fark ettiyseniz, Gazze denince artık Hamas kadar İslami Cihad’ın da adı anılıyor. Hamas Suriye konusunda İran’a sırtını dönmesinin cezasını çekiyor. Halkın yönetim memnuniyetsizliği de eklenince, Hamas ne siyasi parti ne de isyancı grup olarak desteğini güçlü bir şekilde sürdürebiliyor. Şu an ihtiyacı olan son şey İsrail ile sıcak bir çatışmaya girmek.

Öte yandan ABD’nin istikrarsız ve isteksiz Ortadoğu politikası, İsrail ve Filistin Yönetimini de etkiliyor. ABD’ye karşı duyulan güven azalmış, herkes kendi başının çaresine bakma derdinde. Bu durumu birçok dış politika kararında görebiliyoruz. En önemlisi, her iki taraf da Washington’dan bağımsız bir dış politika yürütüyorlar. İsrail, ABD’nin karşı çıktığını bilmesine rağmen yerleşimlere devam etmiş, Abbas ise Filistin Devletini İsrail ile görüşerek değil BM aracılığıyla elde etme yolunu seçmişti.

Suriye konusunda gidişatı değiştiren Rusya, İsrail-Filistin konusunda da etkisini arttırabilir. Abbas sadece bu sene üç defa Putin ile görüşüp destek istedi. Hamas da ağustos ayında Moskova’nın misafiriydi. Eski Rus-Arap ilişkilerine atıfla ABD’den daha Filistin yanlısı bir arabulucu olabileceğini varsayıyor olabilirler. Netanyahu da Putin henüz Obama ile görüşmeden, görüşüp askeri işbirliği anlaşması yaptı. Bu, İsrail’in güvenlik konusunda ABD’ye güveninin azaldığının diğer bir önemli göstergesi, kendini sağlama alıyor. Rusya’nın Suriye konusunda Esad-İran-Hizbullah ile aynı kulvarda olması İsrail’i endişelendirse dahi, Rusya’nın diğer üçlünün aksine ideolojik bir amaç için değil, kendi çıkarları uğruna Suriye’ye müdahil olması İsrail’i rahatlatıyor. Ayrıca İsrail-Rusya ilişkileri hem ekonomik, hem askeri, hem de kültürel açıdan oldukça iyi. Hatırlarsanız İsrail Kırım ilhakına sessiz kalırken, Rusya Gazze savaşı sırasında İsrail yanlısı bir tavır sergilemişti. En son imzalanan drone anlaşması da iyi ilişkilerin son kanıtı. Ancak İsrail artık Suriye’deki operasyon rahatlığını Rusya işin içindeyken devam ettiremez. İran veya Hizbullah’a gidebileceği ihtimali mevcutken operasyon öncesi Rusya’ya bilgi verir mi?

Türkiye ise Suriye ile ilgili adımlarını artık çok daha dikkatli atıyor. Rusya, Türkler için asırlar boyu en büyük tehdit olarak kaldı. Angajman kurallarının Rusya için geçerliliği olmamasında bu korkunun yeri büyük. Ayrıca Türkiye enerjide Rusya’ya bağımlı. Moskova’nın, tersine giden ülkeleri doğalgazını keserek ıslah ettiği de biliniyor. Öte yandan PKK, Rusya’nın desteğini alan bir terör örgütüydü kuruluşundan beri. Rusya’nın bu yola başvurması iki seçim arası bir kaos yaşayan ülkeyi daha da karanlığa sürükleyebilir.

Şu an öncelikli olan, çatışmaları durdurabilmek. Bir çözümün mümkün olabilmesi için akan kanı durdurmak, diyalog ortamının oluşmasını yeniden sağlamak gerekir. Çünkü barış olmadan hiç bir şey olmaz.

 

 

1 Yorum