Umutlar tükenmesin

“Sorun neden yaşayacağını değil, bunca ikiyüzlülüğün arasında nasıl yaşayacağını bilmek.” (Elie Wiesel). Değerli gazeteci Ahmet Hakan’a yapılan alçakça saldırı sonrasında ne diyeceğimi bilemiyorum. Basın özgürlüğü adına ciddi endişe duyuyorum.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı 0 yorum
7 Ekim 2015 Çarşamba

Gençliğimde her gün merhum Abdi İpekçi’nin köşe yazılarını okur, siyasal gelişmeler hakkında en doğru yorumları edindiğime inanırdım. Ne yazık ki Milliyet Gazetesi’nin başyazarı, Nişantaşı’nda evinin yakınında suikasta uğradı ve yaşamını yitirdi.

Son yıllarda, ilkin Kanal 7’de ‘İskele Sancak’ programından tanıdığımız ve Hürriyet’e geçtikten sonra, özel bir sohbette yüz yüze fikir alışverişinde bulunma imkânını da bulduğum Ahmet Hakan gazete almadığım günler dahi internetten yazılarını okumadan edemediğim son derece değerli bir gazeteci.

O siyah ve beyazı öz ve çarpıcı cümleler kullanarak, siyasi çelişkileri hicivli bir üslup ile gün be gün sergileyerek geniş bir okur kitlesinin beğenisini kazandı. CNN Türk’de sunduğu ‘Tarafsız Bölge’ programında da cesur, tüm konuklarına eşit mesafeli ve gerçekçi tavrı ile tehditlerin odağı haline geldi, hedef gösterildi.  

Ne var ki aydınlıktan korkan o siyah yüzler Ahmet Hakan’a Nişantaşı’ndaki evinin önünde alçakça bir saldırı düzenlediler. Ahmet Hakan; “beni korkutamazsınız” diyordu. Oysa ben korkuyorum. Şiddetin sıradanlaştırılmasından, olağanlaştırılmasından, basın özgürlüğünün yanı sıra tüm demokratik değerlerin yitirilmesinden korkuyorum. Karanlık güçlerin, sayıları giderek azalan o özgür kalemleri susturmalarından korkuyorum.

Yine de özgürlüklerin yok edilemeyeceğine, o cesur kalemlerin ne olursa olsun kırılamayacaklarına inanmak istiyorum.

***

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis’in ABD Kongresi üyelerine hitap ettiği konuşmanın, terör ile cebelleşen, her gün şehit haberlerinin gelmeye devam ettiği, basın özgürlüklerinin ağır tehditler karşısında olduğu ve böylesi bir güvensizlik ortamında 1 Kasım seçimine odaklanmış Türk medyasında fazla yer bulamaması doğaldı.

Oysa Papa’nın liberal, özgürlükçü, hatta sosyalist öğeler taşıyan bu konuşması önemliydi ve ABD Kongresi’nin Cumhuriyetçi kanadının pek hoş karşılamadığı, zoraki alkışlamak mecburiyetinde kaldığı görüşler içermekteydi.

Papa, tarihi konuşmasında ölüm cezasının kaldırılmasını, müebbet hapsin azaltılmasına olanak tanınmasını savundu, iklim değişiklikleri ile ilgili mücadeleye dikkati çekti; “Bizler, bu kıtanın halkı, yabancılardan korkmuyoruz. Çünkü birçoğumuz da bir zamanlar yabancıydık” diyerek dünyada yaşanan mülteci sorunu ve ABD’ndeki göçmenlik olgusu gibi birçok önemli konuya değindi.

Papa Francis; “Bir ulus inşa etmek sürekli olarak başkalarıyla ilgilenmemiz gerektiğinin farkına varmamızı, karşılıklı olarak birbirimizi benimsemek için düşmanlık zihniyetini reddetmemizi gerektirir” sözleri ile de ötekileştirmeyi, ayırımcılığı ve İslamofobiyi eleştirdi, Martin Luther King’in yolundan gitmeye devam edileceğini umduğunu belirtti. 

Papa Francis ABD Kongresi’nde konuşma yapan ilk papa olması açısından da önemliydi. Çoğunlukla Protestan ve Anglikan mezhebe mensup ve sanılanın tersine dini açıdan liberal olmaktan oldukça uzak kongre üyeleri bugüne dek Katolik dünyasının temsilcisinin kendilerine hitap etmesine pek sıcak bakmamışlardı.

Papa Francis, her ne kadar son yıllarda Vatikan’ın Yahudi dünyasına karşı tavrı değişim gösterdi ise de, 2. Dünya Savaşı’nda Holokost’a karşı sessiz kalan, hatta Naziler ile işbirliğine giden o imajdan sıyrılarak dünya sorunlarına duyarlı, Güney Amerika geleneklerine bağlı devrimci bir tavır sergiledi.

Yeni bitirdiğim Elie Wiesel’in ‘Sürgünler Çağı’ adlı kitabında 2. Dünya Savaşı sırasında Macaristan’da köklerinden sökülen bir Yahudi çocuğun yaşam öyküsü üzerinden bir ülkeden diğer bir ülkeye savrulan, ama yine de yaşadıkları acı ve düş kırıklıklarına rağmen ayakta kalmayı başaran sığınmacı bir kuşağın, soykırım kurtulanlarının hikâyesi aktarılmakta.

Wiesel, bu yapıtında yeni yüzyılın haksızlıklara başkaldıramadığı dünyamızda hâlâ merhamete, umuda ve düşlere yer olduğunu göstermeye çalışıyor. Öyle olmasını umalım.

 

 

1 Yorum