Bu hafta ağımıza takılanlar

• Geçen ay Rize’deydim. Bizim köy evinin bahçesinde oturuyoruz. Güvekelebekleri gözümüze, kulağımıza sorti yapıyor. “Nerden çıktı bu kelebek?” deyiverdim. Meğer İsrail, Rize çayını bitirmek için bu kelebekleri şehrin üzerine salmış. Bunu söyleyen ve onu tasdik edenler üniversite mezunu başarılı, iyi para kazanan işadamı kuzenlerim. Üşenmedim. Kâğıt kalem getirdim ve böyle bir operasyonun işini bilen, parası kıymetli bir Yahudi kafası için hiç de rasyonel ve karlı olmadığını ispatlamaya çalıştım. 3920 kilometrekare bir alana bu kelebeklerin dağıtılması ve çoğalmasının sağlanmasının oldukça pahalı bir iş olduğunu, Rize çayının dünya piyasasını sarsacak bir hacme sahip olmadığını sabırla izah ettim. TURGAY OĞUR-MEYDAN

İzak BARON Diğer
7 Ekim 2015 Çarşamba
  • “BU OLAYLARDAN SONRA TÜRKİYE’DEN GİDİP GİTMEMEYİ ÇOK DÜŞÜNDÜ AİLEM. AMA ZORLUKLARA RAĞMEN BURADA KALMAYI TERCİH ETTİ.”

Yahudi iş adamı 70 yaşındaki Ralf Arditti, örneğin. Olaylar sırasında 10 yaşında küçük bir çocukmuş. Al-Monitor’a verdiği söyleşide, olayların patlak verdiği 6 Eylül 1955 günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “10 yaşındaydım, Büyükada’daki evimizde kalıyorduk. Ben uyuyordum, birden gürültüler geldi. Babam beni uyandırdı. Evimizin 50 metre ilerisinde Anadolu Kulübü vardı, babam bizi oraya götürdü. Burası milletvekillerinin kaldığı devlete ait bir yerdi. Oraya saldıramazlardı bu nedenle buraya sığınmıştık. Dışarıdan gemilerle gelen büyük bir güruh vardı, Büyükadalı değillerdi. Kulübe giderken, uzaktan sopalı insanları gördüm. Sabaha kadar olayların dinmesini bekledik. Sabaha karşı sokağa çıktığımızda sahil kenarında gayrimüslimlere ait lokanta, pastane ve işyerlerinin tahrip edildiğini gördüm. Her yer yağmalanmıştı. Bu olaylardan sonra Türkiye’den gidip gitmemeyi çok düşündü ailem. Ama zorluklara rağmen burada kalmayı tercih etti.”

Lydia Franco Albukrek de o günleri yaşayanlardan biri. Şu an 69 yaşında olan Albukrek, Al-Monitor’a verdiği söyleşide, olayların yaşandığı sırada 9 yaşında küçük bir kız çocuğu olduğunu söylüyor. 6 Eylül günü, evlerinin önünden kamyonla geçen bir grubu hatırladığını söylüyor ve şunları anlatıyor: “Kamyonlar içindeki adamlar ‘Kıbrıs Türk’tür’ diye bağırıyorlardı. Evimizin karşısında bir koltukçu vardı. Herhalde Rumlara aitti. Kamyondakiler orada durdu, camları kırdılar. Koltukları sokağa atıp, döşemeleri ellerindeki bıçakla yırttılar. ‘Bayraklarınızı asın, ışıklarınızı yakın’ diye bağırıyorlardı. Annemin titreyerek evde bayrak aradığını ve astığını hatırlıyorum. O gün akşam 8’e, 9’a kadar sürdü olaylar. Biz yattıktan sonra gece 12’den sonra polislerin siren seslerini duyduk. Bunu fark ettim ki polisler ancak gece müdahale etti. Beyoğlu’nda bir dükkânımız vardı. Babam da olaylar sırasında Beyoğlu’ndaki dükkânını aradı. Orada çalışan bekçiye, ‘Neler oluyor, anlat’ diye soruyordu. Ertesi gün Beyoğlu’na gittim. Bütün İstiklal Caddesi eşya yığınıydı. Dükkânlardaki eşyalar, kumaşlar yolun ortasına asılmıştı. Sanki bir savaş, bir deprem olmuş gibiydi. Bu olaylardan sonra Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldık.”

Sibel Hürtaş

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/09/turkey-non-muslims-demand-apology-for-1955-pogroms.html#ixzz3nh83Oeb2

 

  • BANA GÖRE İSRAİL TOPLUMUNUN KARŞI KARŞIYA KALDIĞI VAROLUŞSAL SIKINTILAR, TEPESİNDE DEVAMLI DOLAŞAN TEHDİTLER ADRENALİN PATLAMALARINA NEDEN OLUYOR VE BU ADRENALİN İNSANLARA ENERJİ VERİP ONLARI MAHMUZLUYOR. İSRAİL’DE HER ŞEY UÇLARDA YAŞANIYOR

İsrail halkının iyimserlik ve yaşama sevincini yansıtan tek şey kamuoyu araştırmaları değil. İsrail ekonomisindeki istikrar da sık sık yazı çizi konusu oluyor. İsrail yüksek teknoloji ülkesi olarak kabul edilirken, İsrailliler de yaratıcılıklarıyla ünlü. Aynı eğilimler doğurganlık oranlarında da gözlemleniyor. İsrail’in 2013’te aile başına üç çocuğa yaklaşan ortalaması Batı’daki doğurganlık oranlarının çok üstünde. Tel Aviv’de sokağa çıktığınızda çocuk, bebek, bebek arabası, genç anne veya hamile kadın gözünüze sık sık çarpıyor. İsrail’in doğurganlık gücü sadece Ultra Ortodoks ve Arap kesimlerin yüksek doğum oranlarından kaynaklanmıyor. Seküler insanlar da çocuk sahibi olmayı önemsiyor, çocuk yetiştirmeyi hayatlarının en önemli görevi ve gerçek anlamı olarak görüyor. Bazen etraflarına bakıp “Nasıl bir dünyaya çocuk getirdik?” deyip dudak büküyorlar, sonra da bir çocuk daha yapıyorlar.

İsraillilerin bu yaşam gücünün sırrı ne? Formülün şifresi henüz çözülmüş değil. Bana göre İsrail toplumunun karşı karşıya kaldığı varoluşsal sıkıntılar, tepesinde devamlı dolaşan tehditler adrenalin patlamalarına neden oluyor ve bu adrenalin insanlara enerji verip onları mahmuzluyor. İsrail’de her şey uçlarda yaşanıyor. Bu da duyuları keskinleştiriyor, varoluşsal içgüdüleri tetikliyor, insanları canlandırıyor ve neticede buradaki hayat daha sakin, huzurlu ve varlıklı olan Batı ülkelerine kıyasla çok daha ilginç bir hâl alıyor. Batı toplumları temel hayatta kalma güdüsünü yitirmiş durumda. Doğurganlık oranları çoğalma ve yok olmayı belirleyen çizginin altında. Bir toplum varlığını idame ettirebilmek için aile başına 2.18 çocuk ortalamasını tutturmak zorunda. Bir dizi Avrupa ülkesinde mevcut oranlar bunun çok altında.

Çinlilerin meşhur bir bedduası vardır: “İlginç zamanlarda yaşayasın.” İsrail’de tam anlamıyla gerçekleşen bu deyişin aslında bir hayır duası olduğu anlaşılıyor. Hayat burada ilginç, hatta baş döndürücü. Bu da İsrail’de yaşamayı zor, tehlikeli, biraz kaçık ve de anlaşıldığı üzere iyimser ve mutlu bir tecrübe yapıyor.

Anketlerde başka ilginç veriler de var. Haaretz’teki araştırmaya göre Filistin kökenli İsrail yurttaşlarının yüzde 98’i Tanrıya inanırken, Yahudilerde bu oran “sadece” yüzde 70. Mutluluk-dindarlık ilişkisinde de çarpıcı bir sonuca ulaşılıyor: Dindarlığınız ne kadar artarsa mutluluğunuz da o kadar artıyor. Ultra Ortodoks Yahudilerin yüzde 78’i, dindar Yahudilerin yüzde 74’ü, kendilerini “geleneksel” diye tarif edenlerin yüzde 64’ü ve sekülerlerin yüzde 59’u mutlu olduklarını söylüyor. Yani Tanrı’nın himayesinde mutluluğu yakalamak kolaylaşıyor.

(…)

Yahudi toplumundaki seküler kesim küçülmeye devam ediyor. Hâlâ en büyük grup olsalar da sekülerler artık çoğunluğu oluşturmuyor. Ancak dindar olmayan gelenekçilerle birlikte toplumun yüzde 65’ini oluşturuyorlar. Yahudi din kurallarına aykırı olarak Şabat’ta arabaya binen Yahudilerin nasıl yüzde 61’e ulaştığı da böylece açıklığa kavuşuyor. Binmeyenlerin oranı ise yüzde 37. Çok sayıda Yahudi şu an Yom Kippur orucunu tutuyor. Dindar olmayan kesim toplumun yüzde 65’ini oluştursa da anketler, erişkin Yahudilerin üçte ikisi ila dörtte üçünün Yom Kippur’da oruç tuttuğunu gösteriyor. Etrafında ulusal bir kenetlenmenin oluştuğu bu özel gün dini bir etkinlik olmanın ötesine geçiyor. İsrailliler Yom Kippur orucuyla sadece bir dine değil, bir halka ve bir tarihe aidiyet beyanında bulunuyor. Ve evet, oruç kilonuza da iyi geliyor. Zira biz Yahudiler sayısız bayramlarımızın neredeyse hepsinde tıka basa yemek yiyoruz. Hiç değilse bir gün yemekten uzak durmak fena olmuyor.

Ben Caspit

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/09/israelis-happy-optimistic-survey-economic-situation-security.html#ixzz3nh94qh50

 

  • MEĞER İSRAİL, RİZE ÇAYINI BİTİRMEK İÇİN BU KELEBEKLERİ ŞEHRİN ÜZERİNE SALMIŞ. BUNU SÖYLEYEN VE ONU TASDİK EDENLER ÜNİVERSİTE MEZUNU BAŞARILI, İYİ PARA KAZANAN İŞADAMI KUZENLERİM.ÜŞENMEDİM. KÂĞIT KALEM GETİRDİM VE BÖYLE BİR OPERASYONUN İŞİNİ BİLEN, PARASI KIYMETLİ BİR YAHUDİ KAFASI İÇİN HİÇ DE RASYONEL VE KARLI OLMADIĞINI İSPATLAMAYA ÇALIŞTIM

Rize’nin çok büyük bir sıkıntısı var. Güvekelebeği olarak bilinen çirkin ve zararlı bir uçan haşerat tüm şehri istila etmiş adeta. Geceleri avluda, balkonda oturmak ne mümkün. Binlercesi ışığa uçuşuyor. Ayrıca sebze ve meyvelerin özsuyunu emiyorlar.

Geçen ay Rize’deydim. Bizim köy evinin bahçesinde oturuyoruz. Güvekelebekleri gözümüze, kulağımıza sorti yapıyor. “Nerden çıktı bu kelebek?” deyiverdim. Meğer İsrail, Rize çayını bitirmek için bu kelebekleri şehrin üzerine salmış. Bunu söyleyen ve onu tasdik edenler üniversite mezunu başarılı, iyi para kazanan işadamı kuzenlerim.

Üşenmedim. Kâğıt kalem getirdim ve böyle bir operasyonun işini bilen, parası kıymetli bir Yahudi kafası için hiç de rasyonel ve karlı olmadığını ispatlamaya çalıştım. 3920 kilometrekare bir alana bu kelebeklerin dağıtılması ve çoğalmasının sağlanmasının oldukça pahalı bir iş olduğunu, Rize çayının dünya piyasasını sarsacak bir hacme sahip olmadığını sabırla izah ettim. Baktım olmuyor. Daha masum bir komplo ile kalplerine girmeyi denedim. Milli çayımıza göz dikmeleri durumunda uluslararası medyada çıkarılacak 10 tane sansasyonel haberle itibarsızlaştırmayı başarabileceklerini anlattım. Az bir kıpırdanma oldu gibi ama tam manasıyla ikna oldular mı emin değilim.

Komplo teorilerine iman, bildiğiniz şirktir. Çünkü ancak Tanrı’nın gücünün yeteceği şeyleri bir insan grubunun yaptığına inanılır.

Turgay Oğur

http://www.meydangazetesi.com.tr/emniyetin-stv-dizisi-timi-makale,1501.html

 

  • YAHUDİLİK YA DA MÜSLÜMAN KİMLİĞİNDE YAPILAN ŞEYLER HEP AYNI. İNSANIN İNSANA ZULMETMESİNİN, ÖRGÜTLÜ VAHŞETİN KAYNAĞI YİNE İNSAN

II. Dünya Savaşında Almanların Yahudilere yaptığı soykırımı anlatan filmlerden biri. Öyle hemen yüzünüzü buruşturmayın farklı bir film üstelik çok sert ve metaforla anlatılmak istenen insani bir çığlık var. Film ses efekti dalında da ödül almış. Çünkü gaz odalarında yakılan insanların ağlama sesleri, inlemeleri, gaz odaları yetersiz kalınca bir gecede kamplardan gelen 3.000 kişinin imha edilmesini kendilerine vazife edinmiş Alman askerlerinin, çırılçıplak soydukları insanları hendeklerde kafalarına kursun sıkıp hortumla alev fışkırtıp yakarken çıkan karmaşa sesleri, görüntülerle o kadar denk ve sahici ki eğer yaşadığınız topraklarda insanlık dışı olaylara şahitlik etmiş biri olarak yüreğiniz kurumadıysa bu sesler karşısında şaftınızın kaymaması mümkün değil. Çığlık atıp kaçmak istiyor insan, ben bol küfürlü notlar aldım bu sahnelerde.

Aslında biz bir toplama kampında yaşıyoruz. Tanrı mı kurmuş bu düzeni yoksa onun yarattığı insanlar mı bilemem.

Almanlar insanları imha ettikleri kampta bir sistem kurmuşlar, Özel Birim adını verdikleri bir grup insan var bunların ömrü dört ay buradaki insanları kendi ırkından olanları imha etmek için her türlü işte kullanıyorlar. Gaz odalarına girerken bu özel birimin adamları kendi soydaşlarının çıkardıkları elbiseleri kancalara asıyor, elbiselerin ceplerini karıştırıp değerli şeyleri bir sandığa dolduruyor, gaz odasında imha edilen cesetleri boyunlarına bir ip takıp sürükleyerek bir yerde üst üste yığıyor sonra onları yakıp küllerini denize savuruyor. Dört ay sonra başkaları bu insanlara aynı şeyleri yapıyor.

Seyrederken içinde yaşadığımız bu büyük kampın hangi elamanı olduğumu düşündüm. Henüz gaz odasının eşiğinde hissetmiyorum kendimi Özel Birimdeki adamlardan biri olmalıyım. Fazla süslemeye gerek yok aslında ya da sırasını bekleyen seyirci.

Neden insanlar bu kadar fazla çekilmesine rağmen özellikle en gerçek, sahici ve kanırtıcı olan bu Holokost filmleri seyretmeye can atıyor, bunu düşündüm film boyunca böyle bir dünyanın içinde zaten yaşarken bizim yerli dizilerdeki acılı sahneleri seven onlarla empati kuran ev kadınları kafasında mı bütün dünya.

Yahudilik ya da Müslüman kimliğinde yapılan şeyler hep aynı.

İnsanın insana zulmetmesinin, örgütlü vahşetin kaynağı yine insan.

Zühal Özden

http://www.demokrathaber.net/ha-yahudi-ha-musluman-hepsi-sadece-bir-giysi-makale,8502.html

 

  • ÇOK ZENGİN OLDUĞUMUZ KONUSU DA CAHİLLİKTEN ÖTE BİR ŞEY DEĞİL. ÇOCUKLUĞUMDA BİRÇOK DİLENCİ, ÇOK KÜÇÜK ESNAF VE İŞPOTACI TANIDIĞIM VARDI. KARATAŞ’TAKİ AİLE EVİ -KORTİJOYU- GAYET İYİ HATIRLIYORUM. FAKİR YAHUDİLERİN BİRÇOĞU YURTDIŞINA GÖÇ EDİNCE SANKİ FAKİR YAHUDİ OLMAZ İMAJI OLUŞTU

WJC’nin yaptığı en son araştırmada Türk halkının %64’ü hayatında bir Yahudi ile karşılaşmamış, aynı apartmanda yaşamak istemiyor… Yahudiler hakkında tüm bildiğini büyük oranda televizyon ve internetten öğrenmiş. Medyadaki bilgilerin ne kadar yanlı ve yanlış olduğunu bilmiyor muyuz?

Maalesef malum medyada bizler bir düşman gibi gösterildik, hala da gösteriliyoruz. Ne İsrail ajanlığımız kaldı, ne dünya para trafiğinin yöneticiliğimiz! Hepimiz hasis, hepimiz paragöz, hepimiz zengin, hepimiz bencil.

Bana çok söyleyen olur “sizler ticareti iyi bilirsiniz” diye. Var mı bilimsel olarak tanımlanmış böyle bir gen! Tamamen ortamdan kaynaklanan bir kültür birikimi. Aynen Holywood’daki yüksek oranda Yahudi oyuncu, yönetmen olması gibi. Sinemacılık geni taşımıyoruz ama bir tesadüfler sinsilesi sonucu orada bir kümeleşme olmuş. 

Çok zengin olduğumuz konusu da cahillikten öte bir şey değil. Çocukluğumda birçok dilenci, çok küçük esnaf ve işportacı tanıdığım vardı. Karataş’taki aile evi -kortijoyu- gayet iyi hatırlıyorum. Fakir Yahudilerin birçoğu yurtdışına göç edince sanki fakir Yahudi olmaz imajı oluştu. Bu da belki bir kıskançlık oluşturdu. 

Size komik gelecek ama bu konuda kitaplar bile yazılmış: “Become Rich Like the Jews”, “ Make Money The Jewish Way”... Sonuncusunun Çin’de şu anda en popüler kişisel gelişim kitaplardan biri olduğunu öğrendim... 

İlber Ortaylı bir makalesinde ekaliyet –azınlık mevhumunun sonradan ortaya çıktığını yazmış. Osmanlı dahil, sair ortaçağ imparatorluklarında insanlar kompartımanlar şeklinde yaşadıklarını, dinin ön planda olduğunu, savunma hariç sair konularda kendi kendilerini yönettiklerini, ancak bir sorun iletildiğinde sorunu çözdüklerini söylüyor. Sabetay Zvi olayına müdahale de Yahudilerin talebi doğrultusunda olmuştur. 

“Ve bugünkü problemler Kanunu Medeni ile Lozan Statüsünün çatışmasına eski imparatorluktan kalma mirasın doğrudan doğruya beynelmilel bir koruma altında bulunması ve yeni cumhuriyetin vatandaşlık prensipleriyle çatışmasından ileri gelmektedir.” 

Biz Yahudiler de, diğer azınlıklar gibi yirminci yüzyılda bir ayırımcılığa ve bir aşağılamaya maruz kaldı ve hala da bu problem tam olarak düzeltilmiş değil.

Avram Aji

http://avramaji.blogspot.sg/2015/10/istiksafi-gelismeler.html

 

Netten okumalar

 

  • ALMANYA’DA GEÇMİŞİ UNUTMAK NE MÜMKÜN! – NAYAT KARAKÖSE

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12920/almanyada-gecmisi-unutmak-ne-mumkun

 

  • TÜRKİYE GÖSTERDİ, İSRAİL VURDU...- AARON BARUCH

http://ankarali-32.blogspot.sg/

 

  • ÇELİK KUDÜS – DROR BARZEL (TÜRKÇESİ: SELİM AMADO)

http://www.hasturktv.com/israili_taniyalim/7107.htm

 

  • ‘MİLLİ’ OLMADIĞI İÇİN İSMİ DEĞİŞTİRİLEN İSTANBUL SOKAKLARI

http://ofpof.com/merak/milli-olmadigi-icin-ismi-degistirilen-istanbul-sokaklari

 

 

Takılan Tweet’ler

 

ivo molinas ‏@basyazar  3 Eki

Dün ve bugün Filistinli teröristler 4 İsrailli sivili öldürdü.Merkez medya dahil haberi verilmiyor.Böyle gazetecilik olmaz.

 

rïva ‏@Rivokhay  

Echar el kulo en alto --> k.çı yükseğe attı (Yüksek mevki yakalayanlar için argoda terfi etti demek) #ladino

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  

'Kültür şehri' olmak isteyen Gaziantep'te bulunan 10. yüzyılından kalma sinagog sosyal tesis yapılmak isteniyor…

Karel Valansi ‏@karelvalansi  

Haberi hazırlayan arkadaş da Gaziantep Yahudileri için "geçmişte Gaziantep’te ikamet eden Yahudi yerleşimciler" demiş...

 

  • SİNAGOG TARTIŞMASI

 

http://www.hakimiyetgazetesi.com/haber/sinagog-tartismasi-haberi-655.html

rïva ‏@Rivokhay  29 Eyl

Bir haham ile bir sanatçı, ladino dilinde sefarad hiphop'u yapıp albümleştirmişler. Hit şarkıları "rakı hakkında" la vida do per el raki"