Bu hafta ağımıza takılanlar

Tüm Trakya’da eş zamanlı olarak Yahudilere karşı gerçekleştirilen olayların kimler tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmemekle birlikte, olayların failleri iddia edildiği gibi belli ki birkaç çapulcu değildir. Olayların Trakya’nın farklı bölgelerinde hemen hemen aynı anda başlaması, olaylardan önce tüm şehirlerde Yahudilerin boykot ve tehdit edilmesi, Yahudi aleyhtarı bildirilerin dağıtılması olayların rastlantısal olmadığını ispat etmektedir. 1934 Olayları planlı bir eylemdir. Milli İnkılap ve benzeri antisemit yayınların tahrikçi rolü ve devlet organlarının planlı bir eylemi olarak ortaya çıkan olaylarda belli ki yerel halk ve yönetimler, birkaç gün içinde planlı bir şekilde gerçekleştirilecek şiddetli saldırıların, ekonomik açıdan iyi konumdaki Yahudilerin aceleyle kaçmalarına yol açacağını ve bu yolla onların varlıklarından maddi kazanımlar elde etmeyi ummuşlardı. 1934 Trakya Olayları bölgenin Yahudilerden arındırılmasını hedefliyordu. Hedeflenen amaca uzun vadede ulaşıldı. Arzu edildiği üzere bugün 81 yıl sonra tüm Trakya bölgesinde yaşayan Yahudi nüfus iki elin parmaklarını geçmeyecektir. IŞIL DEMİREL – www.evrensel.net

İzak BARON Diğer
24 Haziran 2015 Çarşamba
  • ARZU EDİLDİĞİ ÜZERE BUGÜN 81 YIL SONRA TÜM TRAKYA BÖLGESİNDE YAŞAYAN YAHUDİ NÜFUS İKİ ELİN PARMAKLARINI GEÇMEYECEKTİR. SİNAGOGLAR HARABE HALİNE GELMİŞ, YAHUDİLERİN ADI VE VARLIĞI YALNIZCA ANILARDA, SOKAK ADLARINDA KALMIŞTIR. YAHUDİLERE AİT MEZARLIKLAR DAHİ PEK ÇOK YERDE YOK EDİLME TEHLİKESİ İLE KARŞI KARŞIYADIR  

Devlet tarafından ortaya koyulan, açık tehdit niteliğindeki bu kanunun yaklaşık 10 gün sonrasında, Trakya’da halk tarafından Yahudilere yönelik şiddet, baskı ve gaspa dayalı saldırılar yaşanmaya başlanır. 1934 yılının Haziran ve Temmuz aylarında Trakya’nın Edirne, Kırklareli, Çanakkale ve Tekirdağ gibi illerinde ve bunlara bağlı Uzunköprü, Babaeski ve Gelibolu gibi Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları yerleşim birimlerinde ilçe ve köyler dahil olmak üzere eş zamanlı saldırılar başlar.

Yahudilere ait ev ve işyerlerine saldırılar, hırsızlıklar, gasp, şiddet ve hatta bazı yerlerde tecavüz ve taciz vakaları görülür. Olaylar hemen her yerde tehdit ve saldırı ile korkutarak kaçırmaya yönelik girişimlerden ibarettir. Çoğunlukla evlerin kapısını kırıp giren eli sopalı erkekler evleri yıkıp döker ve akabinde para edecek birtakım eşyayı beraberlerinde götürürken ev ahalisini de tehditten geri durmaz. Çoğu tüccar olan Yahudi erkekler için de çalışma hayatında aynı tehdit baş gösterir. Dükkanları boykot edilirken, camları kırılır, dükkanları yakılmakla tehdit edilir, kendilerine mal satılmaz, kimileri ise fiziksel saldırıya uğrar. Kırklareli’nde bu saldırıların ölçüsü kaçar bir Haham çırılçıplak soyulmuş bir halde bir atın arkasına bağlanarak sokaklarda sürüklenir, karısı ile kızına ise tecavüz edilir. Başlatılan boykot Yahudi esnafı hedef almakla birlikte Yahudilere ekmek dahi satılmasına engel olmayı da hedeflemekteydi. Canları ve namusları ile tehdit edilen Yahudiler durumun farkına vardıklarında tek çareyi evlerini ve memleketlerini terk etmekte bulacaklardı.

Trakya Olayları sonucunda toplam kaç kişinin evlerini bırakarak İstanbul’a, diğer büyük şehirlere ve hatta Amerika ve İsrail’e göç ettiği kesin olarak bugün dahi bilinmemekle birlikte resmi makamlar tarafından açıklanan, iç ve dış basında ilan edilen ve araştırmacıların iddia ettiği rakamlar arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Rıfat Bali, Türk basınının 1500 ila 1800 kişiden, The New York Times’ın iki ila üç bin kişiden, Avner Levi’nin ise on bin kişiden söz etmekte olduğunu belirtir. Oysa bölgede yaşayan 13 bin Yahudi’den 10 bininin olaylar sırasında bölgeyi terk ettiği de söylenmektedir. Resmi makamlar tarafından göz ardı edilen ve dolayısıyla gerçek rakamlar hakkında net bir bilgi elde edilemeyen olaylar Yahudilerin İstanbul’a göçü sırasında İstanbul basınının olaylardan haberdar olması ile açığa çıkar. Konu basına yansıdıktan sonra güvenlik güçlerinin müdahalesiyle olaylar başladıktan yaklaşık 15 gün sonra bastırılır. Yahudilere yönelik şiddet olaylarının ardından devlet duruma el koymuşsa da geç kalınmıştır. Ortalığın sakinleştiğine inanacakları kadar süre geçtiğinde Yahudilerin bir kısmı evlerine geri dönerken bir kısmı ise yaşadıklarının etkisi ile bir daha evlerine geri dönmemek üzere yeni yerlerde yeni bir hayata başlar.

Tüm Trakya’da eş zamanlı olarak Yahudilere karşı gerçekleştirilen olayların kimler tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmemekle birlikte, olayların failleri iddia edildiği gibi belli ki birkaç çapulcu değildir. Olayların Trakya’nın farklı bölgelerinde hemen hemen aynı anda başlaması, olaylardan önce tüm şehirlerde Yahudilerin boykot ve tehdit edilmesi, Yahudi aleyhtarı bildirilerin dağıtılması olayların rastlantısal olmadığını ispat etmektedir. 1934 olayları planlı bir eylemdir. Milli İnkılap ve benzeri antisemit yayınların tahrikçi rolü ve devlet organlarının planlı bir eylemi olarak ortaya çıkan olaylarda belli ki yerel halk ve yönetimler, birkaç gün içinde planlı bir şekilde gerçekleştirilecek şiddetli saldırıların, ekonomik açıdan iyi konumdaki Yahudilerin aceleyle kaçmalarına yol açacağını ve bu yolla onların varlıklarından maddi kazanımlar elde etmeyi ummuşlardı. 1934 Trakya Olayları bölgenin Yahudilerden arındırılmasını hedefliyordu. Hedeflenen amaca uzun vadede ulaşıldı. Arzu edildiği üzere bugün 81 yıl sonra tüm Trakya bölgesinde yaşayan Yahudi nüfus iki elin parmaklarını geçmeyecektir. Sinagoglar harabe haline gelmiş, Yahudilerin adı ve varlığı yalnızca anılarda, sokak adlarında kalmıştır. Yahudilere ait mezarlıklar dahi pek çok yerde yok edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. 

Işıl Demirel

http://www.evrensel.net/haber/254153/81-yilinda-trakya-olaylarini-anlamak

 

  • SİNAGOGUN BUGÜN İÇİN SADECE BİR MÜZE OLMADIĞI ŞU ANDA AŞİKÂR. FAKAT VALİ BEY’İN BU AÇIKLAMASINDA YER ALAN MEZARLIKLAR MESELESİNE, BİR MESLEKTAŞININ YAPMIŞ OLDUĞU KATKI DA UNUTULACAK GİBİ DEĞİL…

Sinagogun bugün için sadece bir müze olmadığı şu anda aşikâr. Fakat Vali Bey’in bu açıklamasında yer alan mezarlıklar meselesine, bir meslektaşının yapmış olduğu katkı da unutulacak gibi değil… Edirne’deki Yahudi mezarlığı ile ilgili karar alan zamanın Edirne Valisini, bir zamanlar Edirne Yahudi Cemaatinin başkanı olan Yuda Romano’nun torunu İgal Romano, büyük sinagogun açılış gününde, şu sözleriyle andı: 

“Mezarlığımızı istimlak etmek istedikleri zaman Edirnelilerin cemaat başkanı olan büyükbabam yetkilileri kararından vazgeçirmek için dedi ki ‘Yapmayın. Bu mezarda dünyaca ünlü hahamlar, din adamlarımız, alimlerimiz var’. Hiç unutmam o zamanki vali istimlak kararını çıkardığının ertesi günü, vefat etti. Yine de alınan istimlak kararını uyguladılar. Mezar taşlarımızı çaldılar, sattılar. Bir haham 10 talebesiyle birlikte bu mezarlıkta yatardı. Düşünün ki ne kadar değerliydi tarihimiz için. O hahamın ismi Rav Dezannuvyas’tı. Köylüler gelirdi dedeme hatırlarım, ‘O hahamın mezarına gidelim de birlikte dua edelim, ekinlerimiz için yağmur yağsın’ derlerdi.”

Yağmur yağması için adına dua edilen ölüler huzur içinde uyuyor mudur bilinmez ama polis eskortu ve çok ciddi güvenlik önlemleri ile gerçekleşen bir açılış töreninde Türkiye’nin bir “huzur limanı” olduğunu söylemek pek gerçekçi değil… Gerçek olan Sinagog’un bugün Anadolu’nun diğer şehirlerinde olduğu gibi otopark olmuş olmaması ve gazete manşetlerinde yer aldığı gibi gerçekten “coşku” ile açılmış olması.

Her şeye rağmen,  coşkuyla yaşamak istediğimiz yerde beraber kalabilmek umuduyla…

Rita Ender

http://www.evrensel.net/haber/254154/turkiyedeki-yahudi-sorunu-aciklamalari-ve-edirne-buyuk-sinagogu

 

  • 500 YIL ÖNCE ÇOLUK, ÇOCUK, YAŞLI DEMEDEN ŞARTSIZ YERİNDEN KOVULAN BİR HALKIN VATANDAŞLIĞA “ŞARTLI OLARAK” GERİ KABULÜ SÖZ KONUSU

Son zamanlarda, İspanya’nın 15. yüzyılda ülkesinden kovduğu Sefaradlar’a vatandaşlığı iade etmesi gündemde. E haliyle “500 yıl önce gelen Sefaradlar” diye yazılan haberler, şimdi de “Gidiyorlaaaar!” diye yazılmaya başlandı. Bizim gidip gitmediğimizden emin olamayan bazı gazeteler ise işi sağlama alıp “Yoksa gidiyorlar mı?“ diye ortaya soruyor.  Bir de “Güzel haber, oh gidiyorlarmış!” diye yazmayı tercih edenler var. Ben de “Gidiyor muyuz?” diye sorayım.

Buyurun cevap veriyorum. “Hayır, tabii ki gitmiyoruz.” Hiçbir yere gitmediğimiz gibi, Osmanlı Yahudisi olmamız, kültürümüz ve Ladino’nun bu topraklara ait olduğu gerçeği de bizimle kalıyor.

Zaten İspanya’nın “Haydi lütfen, ülkemize gelin!” dediği de yok.  Şartlı bir hak iadesi söz konusu. Türkiye’deki tek çift vatandaşlık hakkına sahip grup sanırım biz de olmayacağız. Öncelikle başvuru süreci için Sefarad olduğumu kanıtlamam gerekiyor.Yani benim ben olduğumu bir belgeyle kanıtlayacağım. Bu belgeyi  kayıtlı olduğum cemaatten almak çok kolay.

Asıl geliyoruz diğer koşullara. Yeterli derecede İspanyolca bilip, İspanyol kültürüne hâkim olmam da benden isteniyor. Yani 500 yıl önce çoluk, çocuk, yaşlı demeden şartsız yerinden kovulan bir halkın vatandaşlığa “şartlı olarak” geri kabulü söz konusu.

Belki biliyorsunuzdur, Ladino, İspanyolca’nın en eski hali. Birbirlerine çok benzerler. Haliyle az buçuk Ladino bilen, vatandaşlık için istenilen lisan yeterlilik sınavlarını geçebilir. Asıl sorun yeni neslin Ladino’yu ya da İspanyolcayı bilmiyor oluşu. Mecburen öğreneceğiz.

Yani kızıyorum… Sanki biz afedersiniz keyfimizden Ladino’yu öğrenmedik. İbrahim Tatlıses’in Oxford tepkisi vardır meşhur. Ben de “Ladino öğreten okul vardı da ben mi gidip öğrenmedim?” diyeyim bari. Vatandaş Türkçe konuş! Vatandaş İspanyolca konuş! Yok sen şimdi bu lisanı öğren! Yok öğrenme! Yok istemiyorum git! Sen gel ama şöyle gel. Yok vazgeçtim. Değerli misafirlerimiz? Hoş geldiniz! Yoksa gidiyorlar mı? Oley gidiyorlar!

500 yıldır bir türlü gelemedik, şimdi de gidiyor muyuz?

Riva Hayim

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11925/bir-ceride-mubaaya-etmek-isterim-deyip-gazete-almaya-calisan-sefaradlar

 

  • “YAHUDİ ASILLI İTALYAN, İSRAİL İÇİN BİÇİLMİŞ KAFTAN”

“Siz bana Yahudi olduğunuzu söylediğinizde aklıma ilk olarak bu geldi. Katolik olduğum halde, o dönemde ille bana vurmak istedikleri için Yahudi olduğumu söylediler. Eurovision Türkiye seçmelerini kazandığımda benim için atılan başlıklardan biri şuydu: “Yahudi asıllı İtalyan, İsrail için biçilmiş kaftan.” Yahudi değilim. Böyle yapıştırdılar. Yarışma Kudüs’te yapılıyordu, fakat Kudüs’te yapılacağı bizim Dışişleri’ne çok sonra bildirilmiş. Dışişleri bunu duyunca tepki göstermiş. Çünkü o dönemde, Arap Müslüman ülkeler, Kudüs’ü İsrail’in bir kenti olarak kabul etmiyorlardı. Dediler ki “Şarkıcınız Kudüs’e gidecek olursa, biz de size petrol vermeyiz.” Ekonomimiz çok kötü durumdaydı. Benden gitmememi rica ettiler ama tabii ki bu bir emirdi ve gitmedim.”

Maria Rita Epik (Rita Ender)

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11933/maria-rita-cok-uzun-ikisinden-birini-sec

 

Netten okumalar

 

  • YAHUDİDEN YUMURTA ALAN İÇİNDE SARISINI BULAMAZ!.. – SEDAT KAYA

http://www.haberhurriyeti.com/yahudiden-yumurta-alan-icinde-sarisini-bulamaz-120647.html

 

  • GEÇ GELEN YAMUK ÖZÜR – RAFAEL SADİ

http://www.hasturktv.com/yahudilik/7077.htm

 

  • KUDÜS’TE YAPMANIZ GEREKEN 10 ŞEY

http://israilblogu.com/2015/06/19/kuduste-yapmaniz-gereken-10-sey/

 

Takılan Tweet’ler

 

Murad ‏@muradcobanoglu  21 Haz

#TarihteBugün: Rumlara karşı yapılan 6-7 Eylül Pogromun benzeri olan Yahudi Pogromu Trakya Olayları 1934'te başladı.

 

İlber Ortaylı ‏@SonIQBukucu  17 Haz

İsrail mallarını boykot için Coca-Cola'yı sokağa döküp, Ramazan'da iftarı Coca-Cola ile yapan cahiller online mı?

 

Haliç Postası ‏@HalicPostasi  18 Haz

FOTO BELMAN - Antiguo Foto Kartal (1956) #ladino ilan

 

 

 

Haliç Postası ‏@HalicPostasi  18 Haz

EN EL TEMPLO ÇORAPÇİ HAN (#ladino duyuru,1969)