Ölüm kampları ziyaret edilmeli ki, insanlık bir daha bu acıyı yaşamasın

2009 yılından beri Polonya’da March of the Living turuna katılan Ulus Özel Musevi Lisesi 11. sınıf öğrencileri bu yıl da Tuna Alkan’ın düzenlediği Polonya etkinliğine 22 öğrenci, 3 öğretmenle katıldı

Gençlik - Eğitim
10 Haziran 2015 Çarşamba

Greta Mizrahi


2009 yılından beri Polonya’da March of the Living turuna katılan Ulus Özel Musevi Lisesi 11. sınıf öğrencileri bu yıl da Tuna Alkan’ın düzenlediği Polonya etkinliğine 22 öğrenci, 3 öğretmenle katıldı

Yüzyıllar öncesinden günümüze Avrupa’da yaşayan Yahudilerin yaşam şartlarını, nerelerde ve nasıl yaşadıklarını Yad Vaşem’den gelen rehberden dinleyen gençler, tur boyunca rehber eşliğinde Polonya’daki sinagogları, getto bölgelerini, kampları gezdiler ve yaşanmış hikâyeleri dinlediler. Polonya turunda Krakow, Lublin ve Varşova’ya giden grup Auschwitz’i, Majdanek kampını, Plashow’u, Yahudilerin eski yerleşim yeri olan Kazimiers Dolny’yi, Varşova ayaklanmasının yer aldığı mekânları, getto kahramanlarının anıtının önünde  kurulan Polonya Yahudilerinin  Tarihi Müzesi’ni görme imkanını buldular.

 

UÖML 11. sınıf öğrencilerinin gezi notları

Aleksandre  İsak  Aroyo:

Majdanek’de tanık olduğum ve dinlediğim olayları hayatım boyunca unutamayacağımı biliyorum. Bu öyle bir deneyimdi ki; hayatınızı, yaşama şeklinizi bile size yeniden sorgulatıyor.

Bastığımız o  taşların üstünde sayısız insanın yakılarak külleştirildiğini bilerek orada bulunmak yarın hakkında farklı düşüncelere itiyordu sizi. En acısı ise tüm bu Yahudi bedenleri yakılırken bir SS subayının içindeki ısıyı kullanarak buhar banyosu yaptığını duymaktı. Duşu gördüğünüzde acı kavramını tekrar yorumluyorsunuz. Küçük dertlerimin sadece mutluluğun değerini anlamak için bir zıtlık oluşturduğunu bu duşa baktığımda anladım. Bu gezi Yahudi benliğimi hatırlamama sebep oldu. Farklı düşüncelerle geleceğime yön verme kararıma da. Bu anı herkesin yaşamasını gönülden isterim. Kökenlerimizde çektiğimiz acıları  görüp onlarla beslenerek daha güçlü ve kenetlenmiş bir topluluk olabilmek için. Aynı zamanda bu duygular yaşanırken unutmamamız gereken tek şey ise “biz burada olduğumuz sürece bir daha asla”. 

İlayda Kovos:

Majdanek’te odaları gezerken kendimi orada hayatını kaybetmiş insanlardan biriymişim gibi çaresiz ve korkak hissettim.

Bu gezi benim için aynı zamanda bir hayat dersi oldu. Ne olursa olsun daha kötüsüne maruz kalmadığım için şükretmem gerektiğini anladım. Her  Yahudi hayatında bir kez bile olsa böyle bir deneyimi yaşamalı.

Liza Cemel:

Atalarımızın günlerce aç susuz çalışıp hayatta kalmak ve evlerine dönmek için verdikleri mücadeleyi düşündükçe ne kadar güçlü olduklarını daha iyi anlıyorum.

Bizler de böyle olayların bir daha yaşanmaması  için onlar kadar çalışmalı, unutmamalı, unutturmamalıyız.  March of the Living etkinliğini herkesin yaşaması gereken bir tecrübe olarak görüyorum. Beni en çok etkileyen yerlerden biri gaz odalarıydı. Majdanek kampında hiç değişmeden kalan kalıntılar beni sadece görerek bile korkuttu.  

Yener Biçaci:

Auschwitz- Birkenau Kampı’nda yaşamını yitiren 6 milyon Yahudi’den biri gibiydim sanki kampları gezerken.

Polonya’da  gittiğimiz her yer bende farklı izlenimler bıraktı. Özellikle Auschwitz- Birkenau kampı kelimenin tam anlamıyla dilimi yutmama neden oldu. Yaşam koşulları, çalışma alanları ve atmosfer karşısında kendimi bir an çaresiz, yapayalnız hissettim. Sanki yaşamını yitiren 6 milyon Yahudi’den biri gibi. Tabii ki  onların yaşamış olduğu çaresizliği tam anlamıyla hissedebilmemin, anlamanın imkânı bile yok.

Boni İpekoğlu:

Valizler, saçlar, ayakkabılar… Ölümü beklemek nasıl bir şeydi?  

Polonya turunda beni en çok etkileyen Auschwitz kampındaki insanların saçlarından halılar yapılıp kullanılması, ayakkabıların yenilenip Alman halkına satılması, valizlerin, kıyafetlerin, kişisel eşyaların toplanmasıydı. Bu eşyaları gördükçe kendimi daha kötü hissettim ve o dönemde insanların bu zorluklar içinde nasıl ölmeyi beklediklerini  düşündüm.  Dört insanın ayakta ancak sığabilecekleri, küçük kapalı bir hücrede aç, susuz bırakılmalarını… Küçücük  hücrelere  sıkıştırılan insanların halini  düşündüm. Bu turda her yaşadığım an için şükretmeyi öğrendim.

Erel Kantar:

Yapılan canilikleri dinledikçe insanın ne kadar kötü boyutlara çıkabileceğini anladım.

Bu gezide beni en çok etkileyen kamp kuşkusuz  Maydenek’ti. Bunun nedeni de kampın işlev halindeyken aniden işgal edilmiş olması ve bu yüzden hiçbir değişiklik geçirmemesiydi. İnsanlık nasıl bu kadar kötülüğe izin vermişti? Bir daha asla bu gibi olayların yaşanmaması  için gelecek nesillerin ve gençlerin bilinçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Meri Levi:

Sadece bir parça ekmek veya sabun çaldığı için saatlerce küçücük, karanlık bir odaya tıkılan insanların hikâyesi beni çok etkiledi.

Auschwitz’de gördüğüm eşyalar, ayakkabılar, gözlükler, taraklar, protezler, bebek eşyaları, en çok da  saçlar. Bu eşyaların karşımda olması resimdekilerden çok daha farklı duygular yaşattı. Karşımda duran iki ton saç, milyonlarca ayakkabının bir zamanlar sahibi vardı. O eşyaları görünce, sahiplerinin hikâyelerini, hayatlarını düşünmeye başladım. Bir de Auschwitz’deki ceza hapisleri… Sadece bir parça ekmek veya sabun çaldığı için saatlerce küçücük, karanlık bir odaya tıkılan insanların hikâyesi beni çok etkiledi. Kardeşi, annesi veya yakını için bir parça ekmek çalan birisinin saatlerce,  belki de günlerce 4 kişilik küçücük bir odada ayakta durmak zorunda kalması bana o kişinin ruh halini düşündürttü. Unutturmamak için hatırlamak, bilmek gerekir.      

Eli Eyal Menda:

Majdanek’te krematoriumların diğer kamplardaki gibi yıkılmayıp hala ayakta kalması yaşananların belgesi.

Kamplar, gettolar, müzeler, tanık olduğum ve rehberimizden dinlediğimiz hikâyeler benim için bir yaşam dersiydi. Ancak Majdanek’teki gaz odaları ve krematoriumu gördüğünüzde bugün bile 6 milyon Yahudi’ye yapılanları ve neler yaşadıklarını hissedebiliyorsunuz.

Emir Girşon:

Auschwitz’in duvarında da yazdığı gibi “Geçmişini bilmeyen bir toplumun bir geleceği olamaz.” 

Gezdiğim yerler, öğrendiğim bilgiler altı milyon Yahudinin çektiği bu acıyı anlamama yetmedi. Ancak birçok yeni bilgiler öğrenme fırsatım oldu. Yahudilerin Sobibor Kampı’ndan toplu  kaçmayı başardıklarını, Varşova’daki direniş hareketinin detaylarını öğrendim. Bu gezi bana yaşanılan her şeyin gelecek nesillere daha kuvvetli bir şekilde aktarılması gerektiğini öğretti ve Yahudiler olarak bunun bizim görevimiz olduğu bilincini aşıladı…

Denis Levi:

Majdenek’teki Gestapo’nun başı olan SS subayının, çocuklara uyguladığı taciz ve cinsel istismarı dinlemek beni derinden sarstı.

Tur rehberimiz Doron’un anlattığı hikâyede,  bu iğrenç aşağılık adamın çocuklara gece uyurken tecavüz ettiğini öğrendim. Doron’un komşusu olan ve Holocost’tan kurtulan çocuğun hikâyesi ise inanılmazdı. Hikâyede, bir sabah sayıma gideceği anda şapkası olmadığını fark eden çocuk başkasının şapkasını alır ve ölümden kurtulur. Ancak daha sonra şapkasını aldığı çocuğun öldürüldüğünü öğrenir. Hayat boyu vicdan azabıyla yaşar. Kampta başka bir şekilde yaşama seçeneği olmadığını düşünerek hayatta kalmayı başarır. Bunun gibi binlerce hikâye var tabii ki. Ama yerinde dinlemek çok başka. Bu gezinin  benim için amacına tamamen ulaştığına inanıyorum.      

Tal Abravanel:

Kampların yanındaki evlerde oturan ve günlük hayatına devam eden insanlara soruyorum, “nasıl dayandınız buna”?

Siz milyonlarca kişinin öldürülmesine sebep olan bir kampın yanında yaşayabilir miydiniz? Önce ne kadar korkunç diye düşündüm. Ancak bu evlerde yaşayan Polonyalıların bu katliamın unutulmamasına destek verdiğini öğrendiğimde, cevabım iyi ki dayanmışlar oldu. Bu tur sayesinde  geçmişime daha çok bağlandığımı hissediyorum.

Selim Hadar:

Polonyalıların Yahudilerin Polonya’daki  tarihini anlatan bir müze yapmış olmaları beni sevindirdi.

Geziye katılmadan önce bildiklerimin bir önemi yoktu. Yaşamak ve görmek lazım. Daha önce filmlerde gördüklerimi gerçekte görüyor olmak bu korkunç olayları hissetmemi sağladı.

Berk Atias:

Bu gezi sonucunda hepimiz kafamızdaki senaryoyu birleştirdik. Herkes olayların sırasını anladı ve büyük resmi gördü.  

Polonya’ ya ilk indiğim anda kafamda “Bunu kaldırabilirim, ne kadar zor olabilir ki?” gibi düşüncelerim vardı. Bu düşünceler Auschwitz-Birkenau’ya gittiğim anda bir duvara çarpmış hissettirdi. İkinci günde Majdanek kampında gördüklerim beni şok içinde bıraktı. O barakaların kokusu hala aklımda. Bu tur öğrenmek için olan bir etkinlik değil, noktaları bağlayan bir etkinlikti. 

 

"Gençlerimiz bu gezide kimlik bilinci ve aidiyet duygusunu yaşıyor"

Röne Kaspi/UÖMO Eğitim Koordinatörü

Son altı yıldır öğrencilerimizle March of the Living’e ve özel olarak düzenlenen Polonya gezilerine katılıyoruz. Bu gezilerde öğrencilerimiz kitaplarda okudukları bilgileri, filmlerde gördüklerini yerinde görme ve yaşananları hissetme fırsatını buluyor. Bu gezide de kurbanların  kişisel eşyalarının, bavulların, kesilen saçların ve protezlerin yer aldığı Auschwitz barakalarında, Birkenau’da ve Majdanek’de yer alan krematoryumlarda, toprak altında bulunan kemikler hariç  hiçbir kalıntının geride bırakılmadığı Plashow’da duygusal anlar yaşandı. Bugün üzerinde Sovyetler Birliği döneminden kalma binaların yer aldığı Getto bölgelerinde gösterilen eski fotoğraflarla duvarların ardındaki yaşam hayal edildi. Schindler’in fabrikasının önünden geçerken filmde izlenen kareler hatırlandı. Varşova’da Mordechai Anielewicz ve direnişçiler saygıyla anıldı. Polonya’da 1000 yıllık Yahudi yaşamını anlatan Yahudilerin Tarihi Müzesinde ise turun başından itibaren gezilen mekânlar, dinlenen tarihi bilgiler baştan sona zihinlerde tekrar derlendi, özetlendi. Bu tür etkinliklerin gençlere tarihleri hakkında bilgi vermenin yanında kimlik bilincini pekiştirdiğini ve  aidiyet duygusu yaşattığına inanıyorum.