Paylaşımlara dair

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
3 Haziran 2015 Çarşamba

Whatsapp gruplarında, Facebook’ta en çok ne görüyoruz? Tanıdıklarımızın havaalanı bekleme salonlarından bildirimlerini, boğazda yatla gezintileri, gösterişli müzikaller sonrası paylaşımlarını, eğlence mekânlarından canlı bildirimlerini vs. Bunları eleştireceğimi düşünmeyin, ama nedenlerini incelemek isterim.

Bence oyuna geliyoruz. Lüks tüketimi destekleyen bir tuzağın parçasıyız hepimiz. Gerçek mutluluğun anahtarı gibi gösterilen abartılı ve pahalı eğlence tarzları ile baştan çıkartılarak aslında unutulmuş ihtiyaçlarımızı örtbas ediyoruz. Ancak yaygın olarak herkes bu düzenin bir parçası olduğu için paylaşımları yadırgamıyoruz, hatta ‘ne güzel eğlenmişler keşke biz de orada olabilsek, mutluluk böyle bir şey’ diye hayıflanabiliyoruz.

Gerçek mutluluğun paylaşılmayan esnalarda geliştiğine inanıyorum ben. Düşünün, tam istediğim ortamı yakalamışım, kafa denklerim etrafımda. Bu aşamada benim bu durumu paylaşmam mümkün mü? Bencil deyin, ama benim o anı tam yaşamam gerek. Reklam etsem, insanlar beğendi beğenmedi stresinden keyfim kaçacak. Uyanın, hayat başka yerde! İnsanlar gerçek mutluluğun tarifini ararken gördüklerine değil tam tersi görmediklerine odaklanmalı.

Peki, bu tüketimi destekleme ve reklam etme hevesi neden? Neden sade bir kır kahvesinde ettiğimiz kelamı veya arabada hep bir ağızdan avaz avaz çığırdığımız türküyü kendimize saklıyoruz da yatımızı davetlerimizi paylaşıyoruz? Çünkü bir güdüm var arkamızda: Maddi güç insanlar arasında bir fark yaratmalı, başka pek de bir işe yaramıyor, mutluluğa katkısı belli bir noktadan sonra düz çizgi. Ancak imrenme duygusu yaratarak ve bir hayranlık uyandırarak bence insanları mutsuzluğa iteklemek arzusu. Sadece gözlemleyen ve kendi hayatını yaşamayanlarda göreceli bir mutsuzluk algısı oluşuyor. Paylaşan açısından ise ‘ tek enayi ben olmayayım, bunu gerçek sansınlar’ hevesi.

Hâlbuki tüketim sadece mutluluğa bir sabstitüsyon. Gerçek dostlarla iken reklama gerek yok,  imrendirmek mutluluğun doğasına aykırı. Bana kalırsa mutluluğun en önemli bileşeni biraz düşünsel içerik olması, sadece eğlenceli içerikler artık imrendirmiyor bile.

Bu düşüncemi destekleyen kişi sayısı birden bire artsa bir kaç sonuç doğardı. Öncelikle lüks tüketime saçılan para azalırdı ve bu büyük ihtimalle kapitalist düzene aykırı bir durum olurdu. İkinci olarak da paylaşım yapanlar imrenilmez ve hatta yadırganır hale gelirdi. Yani çoğunluğun gerek duymadığı bir hayat tarzı, reklam edenin özelini paylaşması tuhaf karşılanmaya başlanırdı. Ve bence en önemlisi paylaşımlar biraz daha görsellikten uzaklaşıp fikirsel boyuta geçerdi.

Global ekonominin sürekliliği için bu çark tabii ki devam edecek. Reklamlar, macera ve özgürlük arayanlara lüks cip önerecek, arkadaşlarla eğlenmek isteyenlere Bacardi almalarını tavsiye edecek, kızlarda hayranlık uyandırmak için kol saati şart gibi gösterilecek vs... Eh bunları alan kendini iyi hissetmek için ‘paylaşacak.’

Kısacası, mutluluğu sosyal medyada gördüğümüz sanmayalım, onlar sadece tüketimlerini haklı çıkaracak hayranlar arıyorlar. Hayat o sırada başka bir yerlerde akıp gidiyor, her şeye de kayıt kuyut gerekmez…