Bu hafta ağımıza takılanlar

Bu insanlar bizim komşumuz, arkadaşımız, esnafımız ve artık bu ülkede yaşamak için inançlarını gizlemek ve her gün “Bu Yahudiler…” ile başlayan hakaretlere sessiz kalmak zorundalar. Evet, sayın okuyan yanlış falan duymadın bizler gerilimden beslene beslene neredeyse birer gönüllü SS militanına dönüştük ve bizden olmayana yaşam hakkı tanımamak en büyük amacımız oldu. Empati falan lafta kaldı çoktan. Ecdadı şöyleymiş, Osmanlısı böyle hoşgörülüymüş, Cumhuriyet pek de özgürmüş, Türkiye herkese kucak açıyormuş iyi hoş hikâye bunlar, peki sen? İşte böyle bir ortamda Türkiye Yahudilerinin bir kısmı çoktan terk etti ülkeyi, Şalom’da yazılanlara ve yorumlara bakılırsa özellikle gençler yurtdışına çıkmak konusunda daha fazla eğilime sahip. Çünkü onlar bu ülkede yaşayabilme umutlarını çoktan kaybetmiş. Her geçen gün daha da hoşgörüden uzaklaşan bir ortamda büyümek onlara yurtdışına çıkmaktan başka çare bırakmamış belli ki. http://kulagakacanlar.blogspot.com.tr

İzak BARON Diğer
14 Ocak 2015 Çarşamba
  • BEN TÜRKİYE VATANDAŞI BİR TÜRK, MÜSLÜMAN BİREY OLARAK SANA SESLENİYORUM: “YAHUDİ ARKADAŞIM GİTME. SEN DE GİDERSEN BİR RENK DAHA YOK OLACAK BU ÜLKEDEN. SANA SALDIRANLAR KAZANACAK AMA DURMAYACAKLAR VE SİYAHA BÜRÜNECEK BU TOPRAKLAR ZAMANLA”

Biz binlerce yıldır yaptığımız gibi aile içinde tepişmeye devam ediyoruz ve bu insanlara üvey muamelesi yapıp görmezden geliyoruz. O kadar ki çoğumuz sadece Filistin gündemde olunca Türkiye Yahudisine, soykırım gündemde olunca da Türkiye Ermenisine saldırmayı aklımıza getiriyoruz. Hani bu konular açılmasa, böyle birilerinin olduğundan haberimiz bile olmaz. Bu toprakların öz yurttaşlarını çoktan sildik bile zihnimizden, değil ki onların sorunlarını düşünmek.

Oysa bu insanların büyük bir kısmı binlerce yıldır bu toprakların asli unsuru. İsrail devleti ya da Ermenistan değil, birer vatandaş. Bu insanlar bizim komşumuz, arkadaşımız, esnafımız ve artık bu ülkede yaşamak için inançlarını gizlemek ve her gün “Bu Yahudiler…”  ile başlayan hakaretlere sessiz kalmak zorundalar. Evet, sayın okuyan yanlış falan duymadın bizler gerilimden beslene beslene neredeyse birer gönüllü SS (Schutzstaffel) militanına dönüştük ve bizden olmayana yaşam hakkı tanımamak en büyük amacımız oldu. Empati falan lafta kaldı çoktan. Ecdadı şöyleymiş, Osmanlısı böyle hoşgörülüymüş, Cumhuriyet pek de özgürmüş, Türkiye herkese kucak açıyormuş iyi hoş hikâye bunlar, peki sen?

İşte böyle bir ortamda Türkiye Yahudilerinin bir kısmı çoktan terk etti ülkeyi, Şalom’da yazılanlara ve yorumlara bakılırsa özellikle gençler yurtdışına çıkmak konusunda daha fazla eğilime sahip. Çünkü onlar bu ülkede yaşayabilme umutlarını çoktan kaybetmiş. Her geçen gün daha da hoşgörüden uzaklaşan bir ortamda büyümek onlara yurtdışına çıkmaktan başka çare bırakmamış belli ki.

Ben Türkiye vatandaşı bir Türk, Müslüman birey olarak sana sesleniyorum Yahudi arkadaşım “Gitme. Sen de gidersen bir renk daha yok olacak bu ülkeden. Sana saldıranlar kazanacak ama durmayacaklar ve siyaha bürünecek bu topraklar zamanla.”

http://kulagakacanlar.blogspot.com.tr/2015/01/musluman-uyuma-yahudiler-kaciyor.html

 

  • “I AM CHARLİE” (BEN CHARLİEYİM) PANKARTLARINI TAŞIDIĞINIZ İÇİN SİZLERİ SUÇLAMIYORUM; SİZLER HÜMANİST VE DEMOKRATSINIZ. SİZLER BU TOPLUMA VE KURALLARINA UYMAYI SEÇTİNİZ. BU SİZİN, BİZ YAHUDİLERİN DEDİĞİ GİBİ “BEALEY TESHUVA” (CEVABA ULAŞANLAR) STATÜSÜNE ERİŞTİĞİNİZİ GÖSTERİR

Charlie Habdo’da kan döküleli sadece yirmi dört saat oldu ve camiiler saldırıya uğruyor. Dükkânlar bombalanıyor ve İslam karşıtı gösteriler başladı bile. Bu durum Yahudi olarak bana, aklımın köşesinde yatan ve tüylerimi diken diken eden atıl şüphelerimin teyidi olarak karşıma çıkıyor: Bazı Avrupalılar tarihten hiç ders almadılar.

“I am Charlie” (Ben Charlieyim) pankartlarını taşıdığınız için sizleri suçlamıyorum; sizler hümanist ve demokratsınız. Sizler bu topluma ve kurallarına uymayı seçtiniz. Bu sizin, biz Yahudilerin dediği gibi “Bealey Teshuva” (cevaba ulaşanlar) statüsüne eriştiğinizi gösterir. Dinimiz, seçerek tutarlılığa ulaşmış olanlar en erdemlilerdir ve bana göre bu pankartları taşıyanlar demokrasi ve hümanist fikirlerin çok olduğu ülkelerde yaşayanlardan daha değerlidirler. Çünkü bunu seçtiniz; seçmeyebilirdiniz de.

Sizler, batı toplumunun evlat edinilmiş çocuklarısınız ve siz doğuştan sizlerde var olmayanı ispatlamaya ve ona bağlılığınızı göstermeye çalışıyorsunuz.

Aynı olduğumuz için bunları biliyorum.

Maalesef ve üzülerek söylemeliyim ki, faşizm siyasi solda olduğu kadar sağ kanatta da kök salmıştır.

Demokrasinin kalesi ve özgür konuşmanın göstergesi olarak, İslam peygamberinin karikatürünü yapmaktan korkanlar, bunu provokasyon aracı olarak kullananlar kadar kötüdür. Sadece adları için öldürenler, temsil ettikleri değerleri için öldürenler kadar kötüler.

Hümanizmin tam karşısında olduğu şey: Göze göz, dişe diş anlayışıdır.

İntikamın doğru olduğu anlamını çıkartanlar var. Onlar için üzgünüm ama hümanist dünyada ve demokratik bir toplumda sergilenecek sorumluluk, adalet ve şefkatin engin dersini kaçırdıkları için özür dilemeyeceğim.

Onlar için özür dilemem, siz niye dileyesiniz?

Biz Charlie değiliz, biz kendimiziz.

Kendimiz olmak yeterlidir.

Ohad Kaynar

http://israilblogu.com/2015/01/09/je-ne-suis-pas/

 

  • ANTİ-SEMİTİZM TEHLİKELİ BİR GERÇEK VE DURDURULMASI ŞART. BU KONUDA ARAŞTIRMANIN EN İYİ TESPİTLERİNDEN BİRİ, DÜNYANIN YÜZDE 26’SI OLARAK TANIMLANAN ANTİ-SEMİTİK BİREYLERİN YÜZDE 70’İNİN HAYATLARINDA HİÇBİR YAHUDİ İLE TANIŞMAMIŞ OLMASI

Türkiye’nin yüzde 69 anti-semitik tespiti de sorgulanabilir. “Biz İspanya’dan atılan Yahudileri kabul ettik, Osmanlı döneminde zenginleştiler, İkinci Dünya Savaşı’nda onları Nazilerden kurtardık, kapımızı açtık” diyerek bu tanımlamanın yanlış olduğunu, İsrail’in göstermiş olduğu ‘vahşet’e tepki olduğunu iddia eden ve savunanlar olabilir. Fakat, bunun ne kadarı gerçek? 1934 Trakya olayları, Varlık Vergisi uygulaması gibi pek çok olay ve durumun, sadece İsrail karşıtlığıyla açıklanamayacağı, doğrudan anti-semitizmle ilişkili olduğu bir gerçek.

Belki de bu tarihi gerçeklerden dolayı, anti-semitizm konusunda şiddetli bir hassasiyet mevcut. Doğru veya yanlış, fakat iyi niyetle Filistinli sivillerin insani haklarını savunanların yanında, “Yahudilere güvenilmez, Siyonistler bugün Filistin’i, yarın dünyanın tümünü kontrol etmek arzusundalar” gibi gerçeklerden tamamen uzak ırkçı söylemlerde bulunanların aynı kefeye konularak, bu iki tamamen farklı görüşe de anti-semitizm etiketinin yapıştırılması gibi yanlışlar, bu hassasiyetin neticesi de olabilir. Fakat bu gibi ithamlar gereksiz gerilimlere de sebep oluyor. Örneğin, birkaç ay evvel Los Angeles’ta, UCLA Üniversite Öğrenci Dernekleri Yönetimi, Gazze’ye destek vermek için Üniversite Yatırım Fonları’nın İsrail ile iş yapan şirketlere yatırım yapmaması kararını aldı. Bu karar, 8’e 2 bir çoğunlukla alındı. Evet oyu verenlerin içinde Afrikalı-Amerikalılar, Filipinliler; Latin Amerikalılar ve birçok başka grup ile beraber Ermeni Öğrenciler Birliği de anti-semitizm ithamlarıyla karşı karşıya kaldı. Her ne kadar kararlarını tüm verileri göz önüne alarak vermemiş, Hamas füzelerinin yerleşim bölgelerine yağması gibi gerçekleri dikkate almamış olsalar da; bu öğrenciler, belki genç oldukları, belki solcu oldukları, belki de insan hakları konusundaki daha zayıf gördüklerinden yana samimi görüşleri nedeniyle, evet oyu kullandılar, fakat anti-semitik oldukları çok uzak bir ihtimal.

Bu araştırmanın amacı, doğru bilgilere ulaşarak anti-semitizm ile nasıl ve nerede mücadele edilmesi gerektiğini saptamak olmalı. Her ne kadar geniş kapsamlı ve bazı yönlerden takdire şayan bir araştırma olsa da bu verilerin güvenilirliği şüpheli. Fakat sayı 1 milyar değil, 500 milyon olsa ne fark eder? Bunun karşısında, İsrail’in varlığına değil, fakat bazı nefsi müdafaa olarak gördüğü uygulamalarına karşıt olanları da araştırma kapsamında anti-semitik olarak sayarsak, sayı 1,5 milyara yükselebilir. Bu, her üç sayının da çok korkunç ve kabul edilemez olduğu gerçeğini değiştirmez. Anti-semitizm tehlikeli bir gerçek ve durdurulması şart. Bu konuda araştırmanın en iyi tespitlerinden biri, dünyanın yüzde 26’sı olarak tanımlanan anti-semitik bireylerin yüzde 70’inin hayatlarında hiçbir Yahudi ile tanışmamış olması. İnsanlar arasındaki ilişkilerin internet üzerinden propaganda okumakla değil, yüz yüze, samimi bir şekilde konuşarak kurulması, tarihin gerçekçi ve şeffaf bir şekilde öğretilmesi biraz daha mümkün kılınsa, binsanlık ve barış açısından bir gelişme mümkün olabilir.

Edvin Minassian

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10189/bu-anket-cok-sey-anlatiyor

 

  • YAHUDİLERE YÖNELİK AYDINLANMA FELSEFESİ İLE DE MEŞRULAŞTIRILAN VE HATTA GÜÇLENEN IRKÇILIĞIN SONUCUNU SON DERECE ACI SONUÇLARINI TARİH KİTAPLARINDAN BİLİYORUZ

“Nasıl Almanlar ve Bretonlar sarı saçla doğdularsa, onlar, onların hepsi de, kalplerinde yakıcı bir fanatizm ile doğmuşlardır. Bir gün bu insanlar insan ırkı için ölümcül olurlarsa, buna hiç şaşırmam... Tüm milletleri kendini bilmez yalanlarınız, kötü davranışlarınız ve barbarlığınız ile geçtiniz. Cezalandırılmayı hak ettiniz, bu sizin kaderiniz... Efendilerimiz ve kölelerimiz... En nefret ettiklerimiz... Dünyanın en korkunç insanları... Diğer tüm milletlere keskin bir nefret yaymaya cesaret eder, efendilerine isyan ederler. Her zaman batıl inançlara inanırlar, her zaman başkalarının mutluluğunu kıskanırlar, her zaman barbarlardır, talihsizlik içinde sürünürler...”

Bu korkunç ifadeler Voltaire'den alıntı. Ve hayır kendisi Müslümanlardan değil Yahudilerden bahsediyor... (Tüm Yahudilerden bu anti-Semitist ifadeleri ifşa amacıyla da olsa kullanmak durumunda kaldığım için özür dilerim.)

Aydınlanma ile Avrupa'da rasyonalizm ve hümanizm rüzgârları eserken, bu rüzgârdan herkes nasibini alamıyordu. Din etkisini kaybederken Avrupa'da, anti-semitizm başka bir nosyon üzerinden hortluyordu. Yahudi karşıtlığı artık Hıristiyanlık üzerinden değil Aydınlanma felsefesi ile meşrulaştırılıyordu. Yahudilik insanlığın ilerlemesi önünde bir engel teşkil eden “geri kalmış” bir inanç olarak görülüyordu. Yahudiler topluma entegre ve asimile olamayan bir kavim olarak resmediliyordu. Ve bunun önündeki engelin de inançları olduğu yönünde neredeyse bir konsensüs vardı. Bu ırkçı görüşe göre Yahudi kültürü, inancı ve 'ırkı' rasyonalite ve bilimsel düşünceyi engelleyen bir bariyerdi. Bu bariyer aynı zamanda Yahudilerin topluma karışmasının önünde de bir engeldi.

Aydınlanmanın sembollerinden Diderot, Yahudilere şöyle seslenecekti: “Ve siz, kızgın yabani insanlar, adi ve vulgar adamlar.” Diderot'ya göre Yahudiler, “bağnaz, hırslı gerici, cahil ve fanatik, Avrupa'ya yabancı, insan ırkının tehlikeli düşmanı ve günahlarından arınması mümkün olmayan” bir “ırk” idi.

Kant'ın “Aydınlanma'nın Kralı” diyerek övdüğü 2. Frederick, Yahudilerin evlenmesini yasaklayacak ve sayılarını sınırlandıran kanunlar geçirecekti.

Aydınlanma ile seküler bir nitelik kazanan Avrupa'nın “Yahudi sorunu” üzerine Karl Marx da eğilecekti. “Yahudi Sorunu Üzerine” isimli kitabında Bruno Bauer'in Yahudilerin ancak ve ancak dinî kimliklerinden kurtularak özgürleşebileceği tezinin doğru ama eksik olduğunu savunuyordu. Bireylerin seküler bir toplumda siyaseten özgürleşmesi için ekonomik özgürleşmenin de bir şart olduğunu iddia ediyordu.

Bu dalgadan sadece Yahudiler değil, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar da nasiplerini alacaktı. Tüm bu inançlar, kendilerine içkin olduğuna inanılan bir öz nedeniyle, ilerleme ve rasyonaliteye engel olarak görülecekti.

Yahudilere yönelik Aydınlanma felsefesi ile de meşrulaştırılan ve hatta güçlenen ırkçılığın sonucunu son derece acı sonuçlarını tarih kitaplarından biliyoruz.

Bugün Yahudi inancının bilim ve terakki önünde bir engel oluşturduğunu söyleseniz birçok insan size sadece gülerek cevap verir. Yahudilerin inançlarından ötürü “barbar” olduğunu söylerseniz, anti-semitist damgası yersiniz ve bunu hak edersiniz.

Peki, İslam neden farklı? Neden başka inançlar için yapıldığı zaman haklı olarak lanetlenen ve kınanan ırkçı, genellemeci, özcü genellemeler İslam hakkında yapılınca “analiz” muamelesi görüyor.

Ceren Kenar

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ceren-kenar/584292.aspx

 

  • ALİYAH BET "YAHUDİLERİN YAŞADIKLARI ÜLKELERDE RAHATSIZ EDİLMELERİ" TEMELİNE DAYALI BİR “İKNA PROGRAMI” HAZIRLADI

Ben Gurion 31 Ağustos 1949'da, bir grup Amerikalının İsrail'i ziyareti nedeniyle yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Bir Yahudi Devleti kurma rüyamızı gerçekleştirdik. Ancak, Yahudi halkının büyük bir kısmı hâlâ dışarıda; bugün İsrail'de yalnızca 900 bin Yahudi var. Ana babaları, çocuklarını buraya getirmeye çağırıyoruz. Yardım etmeyecek olurlarsa, İsrail'e biz getireceğiz. Umarım ki buna gerek kalmaz.” Şaka değil, Ben Gurion açıkça tehdit ediyordu. Yahudi Diasporası zaman içinde bunun şaka olmadığını yaşayarak öğrendi.

Aynı yıllarda, bir ara Cumhurbaşkanı adayı da olan Haham Joseph Gedaliah Klausner Amerikan Yahudi Kongresi'nde (AJC) daha açık konuştu:

“Yahudi toplumunu bulundukları ülkelerde mümkün olduğu kadar rahatsız etmek gerekir. İsrail dışındaki Yahudiler, ne yapacakları kendilerine söylenmesi gereken hasta insanlardır.”

Ben Gurion bir gün hayli ileriye gitti ve aynen şöyle dedi: "Sürgün süprüntülerini kurtarmalıyız.”

1950’de, tüm dünya Yahudileri İsrail'e göç etmeye resmen çağırıldılar. Bu çağrı bir kanunla da desteklendi: Geri Dönüş Kanunu.

Ardından Mossad’ın içinde dünya Yahudilerini göç ettirmekten sorumlu bir departman kuruldu. Adı da “Aliyah Bet”ti. Aliyah Bet "Yahudilerin yaşadıkları ülkelerde rahatsız edilmeleri" temeline dayalı bir “İkna Programı” hazırladı.

İlk hedef, yakınlardan seçildi; Irak Yahudileri. 2500 yıl önce Babil’e sürgün edilen Yahudilerin torunlarıydı. Aliyah Bet ajanları “Ali Baba” adını verdikleri bir operasyonla harekete geçti. Seçilen yöntem basitti: Masauda Shemtou Sinagogu'na yöneltilen bir bombalı saldırı sonucunda, üç Irak Yahudisi öldü, on kişi de yaralandı.

Sonuç: Ali Baba Operasyonu sayesinde 1950-1959 yılları arasında yaklaşık 120 bin Iraklı Yahudi İsrail'e getirildi.

Operasyonlar birbirini kovaladı. Yemen’den, Etiyopya’ya ve ardından İngiltere ve Fransa’ya kadar.

Londra’da İsrail'in El-Al Havayolları'na ait uçağını bombalama girişimi gereken mesajı verdi. Fransa'nın Rue Kopernicce kentindeki bir sinagoga bombalı saldırı yapıldı. Üstelik yetkililer saldırının arkasında Mossad’ın olduğunu açıkladılar. Göçler hızlandı.

Sovyetler Birliği’nin dağılması da İsrail’in nüfusuna büyük katkı yaptı.

Ama yine de yetersizdi. ABD’de 6 milyon, Fransa’da 600 bin olmak üzere İsrail dışında yaklaşık 8 milyon Yahudi yaşıyordu.

Fuat Uğur

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/584313.aspx

 

Netten okumalar

 

  • CHARLİE HEBDO KATLİAMINI İSRAİL YAPTI

https://eksisozluk.com/charlie-hebdo-katliamini-israil-yapti--4655482

 

  • AYAKTA ÖLDÜLER - ŞALOM’DA ÇİZEN İZEL ROZENTAL, CHARLİE HEBDO SALDIRISINDA YAŞAMINI YİTİREN KARİKATÜRİSTLERİ ANLATTI

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/180907/Ayakta_olduler.html

 

  • NAZİLERE KARŞI KÜÇÜK BİR TESELLİ - MEHMET ALİ ÇETİNKAYA

http://www.evrensel.net/haber/101838/nazilere-karsi-kucuk-bir-teselli

 

  • SEFARAD MÜZİĞİNE YENİ BİR NEFES – EVRİM KAYA

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10199/sefarad-muzigine-yeni-bir-nefes

 

  • İSRAİL DÖLÜ OLMAK !.. – AHMET AKYOL

http://www.ahmetakyol.net/israil-dolu-olmak/

 

  • ARAP GENÇLERİ TÜRKİYE’Yİ NEDEN ARTIK PEK TUTMUYOR? – GÜVEN SAK

http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5057/Arap+gencleri+Turkiye___yi+neden+artik+pek+tutmuyor_

 

  • TÜRK TOPLUMSAL YAŞANTISININ LADİNO ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ - ERİŞ, MAHİR ÜNSAL

http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/ER%C4%B0%C5%9E-Mahir-%C3%9Cnsal-T%C3%9CRK-TOPLUMSAL-YA%C5%9EANTISININ-LAD%C4%B0NO-%C3%9CZER%C4%B0NDEK%C4%B0-ETK%C4%B0LER%C4%B0.pdf

 

  • DİYALOG - İZMİR TÜRK MUSEVİLERİ -HABER BÜLTENİ

http://diyalogbulten.com/DIYALoG037.pdf

 

“Geçmiş Zaman Olur Ki” – Twitter’dan

  • Haliç Postası@HalicPostasi