Bu hafta ağımıza takılanlar

Falih Rıfkı, adını vermediği bir arkadaşından aktarıyor. Şam-Kudüs tren yolculuğu sırasında ateşli ve çok konuşan Siyonist Yahudi bir gençle yoldaş olmak zorunda kalır. Kendisi Anti Semitist ve Yahudi karşıtı olduğu için gençten rahatsız olur. Ancak gencin anlattığı bir konuya da değinmeden edemez. Tarih vermemiş. Ama anlatımdan savaşın sonuna doğru, tahminen 1917 yılıdır. Tren Kudüs Diyarı’nın topraklarından geçerken Yahudi genç pencereden bakar ve (kitaptan aynen veriyoruz); ‘-Siz Siyonizme karşı mücadele etmekle aldanıyorsunuz, bu toprakları bizim kadar imar edemez. Çünkü bizim kadar kimse sevemez.’ Der. (Zeytindağı S.159). Gencin söyledikleri, 70 yıldan sonra İsrail Toprakları’nın bu günkü durumuyla karşılaştırdığımızda, çok daha iyi anlaşılıyor. Demek ki insanlar bir toprağı bu kadar sever, bu kadar özler ve uğrunda yüz yıllar, hatta bin yıllarca mücadele ve savaş verirse, muradına erip üzerinde devletlerini kurdukları zaman bütün enerjisini oraları imar ve ıslah etmeye harcıyormuş. Zamanın çöl halindeki o bakımsız toprakları bu gün gerçekten Tevrat’daki “Aden Cenneti”ne benzetmişler. MUSTAFA GÜNEŞ – www.guneydoguekspres.com

İzak BARON Diğer
10 Aralık 2014 Çarşamba

CUMHURİYET’İN YUNUS NADİ ÖNDERLİĞİNDE KARŞI SALDIRISI, TAN’IN “SOLCU”LUĞUNA VE HATTA YALMAN, SERTELLER VE DÖRDÜNCÜ’NÜN SELANİK KÖKENLERİNE YÖNELİKTİ: “ARTIK İPİN UCUNU KAÇIRDILAR; BİR YAYGARADIR GİDİYOR. GAZETELERİ YAHUDİ HAVRASINA DÖNDÜ. İRİLİ UFAKLI, KADINLI ERKEKLİ HEPSİ KALEME SARILMIŞLAR, AVAZ AVAZ HAYKIRIYORLAR.” NASIL, ÇOK TANIDIK DEĞİL Mİ? 

Basının demokrasi mücadelesinde önemli bir yeri olan Tan gazetesi sergisini (*) dolaşırken geçmişle bugün arasında açılan bir zaman tünelindeymişim hissine kapıldım.

Ne tuhaf: Tarihler, isimler, siyasi taraftarlıklar değişiyor ama bir yandan da basın tarihindeki demokrasi ve ifade özgürlüğü mücadelesinde fazla bir şey değişmemiş.

Misal; 1940’ların Cumhuriyet gazetesi, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya yanlısı tutumu, tek particiliği, muhafazakâr ve devletçi yayınlarıyla bugünün propaganda gazeteleri gibi...

1935’te Atatürk’ün talimatıyla yayın hayatına başlayan Tan gazetesi ise savaşta müttefiklerden yana aldığı tutum, devletten ve devletçi yayınlardan gördüğü baskıyla, yayın yasaklarına direnen ve muhalif duruş sergileyen bugünkü Cumhuriyet’e daha çok benziyor... 

Ahmet Emin Yalman, Zekeriya Sertel ve Halil Lütfü Dördüncü ortaklığında 1936 yılında Tan gazetesini satın aldı. Cumhuriyet’in Alman propagandalarını kendi görüşleri gibi aktarmasına karşılık Yalman, gazetenin “Dr. Goebbels’in avukatlığını” üstlendiğini yazdı.

Cumhuriyet’in Yunus Nadi önderliğinde karşı saldırısı, Tan’ın “solcu”luğuna ve hatta Yalman, Serteller ve Dördüncü’nün Selanik kökenlerine yönelikti:

“Artık ipin ucunu kaçırdılar; bir yaygaradır gidiyor. Gazeteleri Yahudi havrasına döndü. İrili ufaklı, kadınlı erkekli hepsi kaleme sarılmışlar, avaz avaz haykırıyorlar.”

Nasıl, çok tanıdık değil mi? 

Mehveş Evin

http://www.milliyet.com.tr/okuyucu-her-seyden-evvel-dogru/gundem/ydetay/1980099/default.htm

 

  • NETANYAHU SEÇİMİ OLABİLDİĞİNCE ERKENE ALDIRMAYA ÇALIŞIP HEM KENDİSİ İÇİN MEVCUT POZİTİF ATMOSFERDEN HEM DE DİĞER PARTİLERİN HAZIRSIZLIKLARINDAN İSTİFADE ETMEK İSTEYECEK

Bardağı taşıran son damlalar devletin Yahudi karakterini demokratik karakterinden üstte tutan yasa tasarısı, barınma konusunda değişiklikleri öngören yasa tasarısı ve bütçe görüşmeleri oldu. Filistinlilere yönelik ekstra baskı metotlarını içeren, Amerika’nın “Patriot Act”ini andıran ve demokrasinin aşırı sağcıların anladığı manadaki Yahudiliğe feda edilmesi anlamına gelen uygulamaları kanunlaştırma çabaları Netanyahu ile özellikle Lapid ve Livni arasında kavgaya sebep oldu.

Gazze saldırısı sonrasında artan popülaritesini de hesaba katan Netanyahu, kabine ortakları Finans Bakanı Lapid ve Adalet Bakanı Livni’yi görevden alarak koalisyonun tabutuna son çiviyi de çaktı. Knesset kendisini lağvedecek ilk adımları attı. Anayasal olarak en erken üç ay sonra seçimlere gidilebilen İsrail’de Mart 2015’te yeni seçimlerin yapılması öngörülüyor.

Yayımlanan ilk anketler Netanyahu’nun Likud’unun yine seçimden birinci parti olarak çıkacağını gösteriyor. İki tane gelişme meclis aritmetiği üzerinde özellikle etkili olacak. Bunlardan birincisi Likud’dan eski bakan Moşe Kahlon’un siyasete girmesi. Kahlon yeni bir parti kuracağını daha önceden açıklamıştı. Kahlon’un partisinin İsrail siyasetinde Ocak 2013 seçimlerindeki Yeş Atid etkisi yapması bekleniyor. Yani Netanyahu eski çalışma arkadaşı Kahlon’u koalisyon hesaplarına katmak zorunda. İkinci gelişme ise seçim barajının %2’den %3.25’e çıkarılması. Bu yüzdelerde dolaşan HaTnua ve Kadima gibi partilerle aşırı sağcı İsrailli ve aşırı solcu Arap partilerin de siyaset dışında kalması gündemde. Bu değişiklik seçim öncesi ittifakları bu partiler için zorunlu kılacak.

Genel beklenti seçimlerin politika farklılıkları üzerinden değil kişisel kavgalar üzerinden yürüyeceği üzerine. Bu süreçte medya önemli bir rol oynayacak. Netanyahu seçimi olabildiğince erkene aldırmaya çalışıp hem kendisi için mevcut pozitif atmosferden hem de diğer partilerin hazırsızlıklarından istifade etmek isteyecek. Özellikle Kahlon’un yeterince organize olamaması için acele edecek. Netanyahu’yu bu süreçte en fazla cesaretlendiren diğer partilerin orta ölçekli olması ve hiçbir aktörün başbakanlık için kendisine rakip olacak oy gücüne sahip olmadığını düşünmesi.

Seçimlerin asli unsuru olan halk ise erken seçim kararından memnun değil. Katılım düşük olursa şaşırmayın.    

Ufuk Ulutaş

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ufuk-ulutas/israilde-gec-kalinmis-erken-secim-c2/haber-360373

 

  • AVRUPA PARLAMENTOLARINDA TEK TEK FİLİSTİN’İN TANINMA KARARLARI ALINIRKEN, “YAHUDİ DEVLETİ” BAŞLIĞI, SANKİ BUNA KARŞI BİR KARŞI ATAĞI ORTAYA KOYMAKTADIR

Böylece “3. İntifada”nın eşiğinde görülen İsrail’e, “büyük ortağı” tarafından yine önemli bir destek, zamanlaması ilginç bir biçimde verilmektedir. Gerçi Obama-Netanyahu arasındaki siyasal iklimin iyi olduğunu söyleme olanağı yoktur. Bununla birlikte, ABD-İsrail ortaklığının bölgedeki konumu, Suriye ve Irak’taki belirsizlikler, Türkiye’yle yaşanan kaygan zeminli süreç ve İran’la IŞİD konusundaki dolaylı paslaşma yüzeyinde daha da fazla anlam kazanmaktadır. Yaşanan son gelişmelerin ışığında, “ABD’nin büyük stratejik ortağı” ve kendi yasalarıyla “Yahudilerin yurdu ve devleti” kabul edilen İsrail’in, 2015 baharına doğru ne tür bir hareketlilik içine gireceği tartışma konusudur. Netanyahu’nun elini rahatlatacak olan, Hamas’ın yeni bir “şiddet dalgası” olacaktır.

İsrail, yaşanan gerilimlerin yanında “Doğu Akdeniz” koridorunda önemli mesafeler kaydetmiş, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’la kendi doğal gazını Avrupa’ya transfer edecek bir hamlenin içine girmiştir. İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi, AB’ye “en uzun doğal gaz boru hattı” için bastrmakta ve yardım talep etmektedir. Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a ve Avrupa’ya uzanması düşünülen boru hattıyla, yılda 10 milyar metreküp İsrail doğal gazının Avrupa’ya transfer edilmesi planlanmaktadır. Business Insider’e göre; Kıbrıs merkezli boru hattı, 1530 km uzunluğunda ve denizin 3 bin metre derinliğinde olacaktır. İsrail Enerji Bakanı Silvan Şalom, AB’nin geçen hafta düzenlenen bakanlar toplantısında, konuyu AB’nin Enerji Birliği’nden Sorumlu Başkan Yardımcısı ile görüşmüştür (Business Insider, “Israel and Cyprus are pushing the EU to help build the longest gas pipeline ever”, Dec 2, 2014, http://www.businessinsider.com/israel-and-cyprus-push-eu-to-build-the-longest-gas-pipeline-ever-2014-12). Bu bağlamda, İsrail-Kıbrıs Rum Kesimi-Yunanistan, AB sponsorluğunda “Akdeniz koridoru”nu İsrail doğal gazı için kullanmayı, gerçekleşmeyen “Güney Akım”a karşı seçenek haline getirir mi? Türkiye-Rusya ikilisi, AB sponsorluğundaki üçlüye karşı bir konumda mıdır? Oyun, gerçekten büyük gözükmektedir.

ABD’nin NATO üyesi olmayan “büyük stratejik ortağı” ve AB’nin “ticari ortağı” İsrail, Doğu Akdeniz-Ortadoğu hattında, Batı ekseni açısından öne çıkmaya çalışmaktadır. İsrail, “Yahudi devleti” olma konusunu Batılı devletlere kabul ettirecek yeni bir kampanyanın içine girer mi? Avrupa parlamentolarında tek tek Filistin’in tanınma kararları alınırken, “Yahudi devleti” başlığı, sanki buna karşı bir karşı atağı ortaya koymaktadır. Stratejik rekabet, tüm bu başlıkların arasında ete kemiğe bürünmeye adaydır.

Deniz Tansi

http://politikaakademisi.org/abdnin-buyuk-stratejik-ortagi-ve-yahudi-devleti-baglaminda-israil/

 

  • BABA VE ANASININ MÜSLÜMAN OLMASINI İSTEDİĞİ BİR TC VATANDAŞI ÇOCUK, ŞİMDİ PARİS’TE BİR MUSEVİ OLARAK YAŞIYOR

Beyoğlu’nda birkaç sokak arayla büyüdüğümüz, Tepebaşı çocuk bahçesinde oyun oynarken tanıdığım ve o zamanda beri dostum olan bir Musevi arkadaşım kendi başına geleni anlattı. Adını vermiyorum.

Bu arkadaş Türkiye’de üniversiteyi bitirdikten sonra Fransa’ya gidip başarılı bir akademik ve sanat kariyerine sahip oldu. Yine Türkiye’den göçmüş bir Müslüman kadınla evlendi. Bir erkek çocukları oldu. Türk adı verdiler. Arkadaşım TC Büyükelçiliği’ne gidip çocuğun nüfus kaydını yaptırmak istediğinde memur din hanesine ne yazalım diye sorar. Arkadaşım düşünür: Benim büyüklerim vefat etti, ben de aşırı bir dindar değilim, eşimin ailesi solcu olmasına rağmen torunlarını Müslüman diye kaydettirirsem sevinirler. Öyle yapar, bebek Müslüman olarak kayda geçer. Ama ne olur biliyor musunuz? Kayıt İstanbul’a gelir ve babanın Nüfus Dairesi’nde yasaya göre “Çocuk babanın dinini alır” hükmünden ötürü, çocuğun Müslümanlığı, yüce devletimizin kararıyla Musevi’ye dönüştürülür. Baba ve anasının Müslüman olmasını istediği bir TC vatandaşı çocuk, şimdi Paris’te bir Musevi olarak yaşıyor.

Doğu Ergil

http://www.bugun.com.tr/din-mahkemeye-dustu-yazisi-1380996

 

  • DEMEK Kİ İNSANLAR BİR TOPRAĞI BU KADAR SEVER, BU KADAR ÖZLER VE UĞRUNDA YÜZ YILLAR, HATTA BİN YILLARCA MÜCADELE VE SAVAŞ VERİRSE, MURADINA ERİP ÜZERİNDE DEVLETLERİNİ KURDUKLARI ZAMAN BÜTÜN ENERJİSİNİ ORALARI İMAR VE ISLAH ETMEYE HARCIYORMUŞ. ZAMANIN ÇÖL HALİNDEKİ O BAKIMSIZ TOPRAKLARI BU GÜN GERÇEKTEN TEVRAT’DAKİ “ADEN CENNETİ”NE BENZETMİŞLER

Kendimi bildim bileli adettendir. Türkiye ve İslam Dünyası’nda kim ki Amerika (ABD) ve İsrail hakkında bir şey söyleyecekse açılışa mutlaka küfür ve lanetle başlamak zorundadır. Yani önce 100 puanlık küfür ve lanet barajını geçtikten sonra ne söyleyeceksen söyleyebilirsin.

Bu günkü yazımız, İsrail ve Yahudiler hakkında olduğu için, okurlar lütfedip baraj işlemini içimizden yaptığımızı var sayarak okusun.

Geçenlerde Başbakan, Ortadoğu Topraklarının geçmişi hakkında bilgilenmesi için, Kılıçdaroğlu’na Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” kitabını okumasını tavsiye etmişti. Bu vesileyle kitaba tekrar göz attığımda kitabın sonlarına doğru altını çizdiğim bir paragrafı okuyunca çizdiğim halde iyi kavramadığımı anladım. Onun üzerine bu yazıyı yazmak gereğini duydum.

Falih Rıfkı, adını vermediği bir arkadaşından aktarıyor. Şam-Kudüs tren yolculuğu sırasında ateşli ve çok konuşan Siyonist Yahudi bir gençle yoldaş olmak zorunda kalır.

Kendisi Anti Seminist ve Yahudi karşıtı olduğu için gençten rahatsız olur. Ancak gencin anlattığı bir konuya da değinmeden edemez. Tarih vermemiş. Ama anlatımdan savaşın sonuna doğru, tahminen 1917 yılıdır.

Tren Kudüs Diyarı’nın topraklarından geçerken Yahudi genç pencereden bakar ve (kitaptan aynen veriyoruz);

‘-Siz Siyonizme karşı mücadele etmekle aldanıyorsunuz, bu toprakları bizim kadar imar edemez. Çünkü bizim kadar kimse sevemez’ der. (Zeytindağı S.159)

Gencin söyledikleri, 70 yıldan sonra İsrail Toprakları’nın bugünkü durumuyla karşılaştırdığımızda, çok daha iyi anlaşılıyor.

Demek ki insanlar bir toprağı bu kadar sever, bu kadar özler ve uğrunda yüz yıllar, hatta bin yıllarca mücadele ve savaş verirse, muradına erip üzerinde devletlerini kurdukları zaman bütün enerjisini oraları imar ve ıslah etmeye harcıyormuş. Zamanın çöl halindeki o bakımsız toprakları bu gün gerçekten Tevrat’daki “Aden Cenneti”ne benzetmişler.

(…) Onca yer altı/üstü kaynağa sahip olmalarına ve buralardan başka gidecek yerleri olmadığını bilmelerine rağmen, genetik kodlarına işlemiş binlerce yılık alışkanlıktan kurtulamamışlardır. İçlerinde bu çemberi kırmış olan Arap Devleti yok mudur? Tabii ki var. Ancak onlar da zaten genel yapıdan kopmuş oldukları için dönüp geriye bakma gereği duymamaktadırlar.

Belki de haklı olarak zor bela kurdukları sistemin genel çoğunluk tarafından bozulmasından korkmaktadır.

Amacımız bin 500 yıllık İslam-Yahudi ve Arap-İsrail çözülmez çelişkisini tartışmak değil. Sadece mevcut objektif bir gerçeği hatırlatmaktır. Yoksa bu toprakların kimin hakkı, kimin hakkı olmadığını tartışmak değil.

Sonuç olarak bu topraklar başlangıçta kimin olursa olsun, fark etmez. Ancak mevcut durumda “vicdan” der ki; kim ki dişi, tırnağı, canı ve tüm enerjisiyle emek vermiş, onların hakkıdır.

Mustafa Güneş

http://www.guneydoguekspres.com/kose-yazisi/56/yahudiler-ve-toprak.html

 

  • “MAALESEF İSRAİL SİYASETİNİN KOALİSYONLARA MAHKÛM OLMASI VE HER KOALİSYON PARTİSİNİN KENDİ HİTAP ETTİĞİ KESİMİ MUTLU ETME ÇABASIYLA HAREKET ETMESİ DEVLETİN YÖNÜNÜ KÖKLÜ ŞEKİLDE DEĞİŞTİRECEK ADIMLARIN ATILMASININ ÖNÜNE GEÇİYOR.”

İsrail Devleti’ni bir Yahudi devleti olarak tanımlayan bu yasa tasarısında İsrail’in aynı zamanda demokratik bir ülke olduğu da belirtiliyor. Netanyahu’nun bu konuda hassasiyet göstermesinin temel nedeni Filistinlilerle yapılan müzakere sürecinde Filistin tarafının imzalanacak olan barış anlaşmasında İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımak istememesinden kaynaklanıyor. Öte yandan Filistinliler bu tanımlamayı reddetmelerinin sebebi olarak İsrail’in içinde meskûn bulunan %19-20 nüfus oranındaki Müslüman ve Hristiyan Arap vatandaşları gösteriyor. Netanyahu liderliğindeki İsrail tarafı ise Filistinlilerce Yahudi devleti olarak tanınmamanın gerçek bir barış anlamına gelmeyeceği görüşünde.

Netanyahu’nun yasa tasarısında İsrail içinde bulunan Araplar konusundaki tutum hemen göze çarpıyor. Bu bağlamda, İsrail toprakları üzerinde kendi kaderini tayin etme (self-determination) ilkesinin yine yalnızca Yahudi halkı tarafından uygulanabileceğinin vurgulanması önemli bir nokta. Bunun yanı sıra azınlık grupları mensuplarının eşit haklara sahip olacağı maddesiyle, İsrail içinde mukim Arapların kolektif haklarının yalnızca bireysel haklara indirgendiğini görüyoruz.

Tüm bu tablo karşısında İsrail’deki sol ve sola yakın merkez partiler İsrail’in demokratik devlet vurgusunun Yahudi devleti vurgusunun gerisinde kalmasına itiraz ediyor. Bu partilere göre İsrail Devleti’nin kuruluş beyannamesi hâlihazırda bu ulus kanununun işlevlerini yerine getiriyor. Bahsi geçen metinde İsrail’in Yahudi devleti olduğu ve tüm vatandaşlarına din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin eşit haklar verileceği yazılmış.

(…) Koalisyonun dağılmasındaki en büyük sebep bana kalırsa Yair Lapid’in, diğer siyasi aktörlere nazaran Netanyahu’yu tehdit edebilecek potansiyelde karizmatik olmasından kaynaklanıyor. İkili arasındaki çekişme, geçtiğimiz seçimlerin hemen sonrasına dayanıyor. Lapid’in Yeş Atid Partisi 19 sandalye alarak ikinci parti olması zaten Netanyahu’nun olumlu karşıladığı bir durum değildi. Buna ek olarak bir de, Lapid İsrail’in Kanal 2 televizyonunda yayınlanan Uvda adlı programda bir sonraki başbakanın kendisinin olacağını açıkça söylemesi ikili arasında sakat bir ilişki başlatmış oldu.

Bugün, İsrail toplumunun başını ağrıtan en önemli konuların başında ev fiyatlarının çok yüksek olması geliyor. Lapid, vatani görevlerini tamamlamış ve yeni ev alacak gençlerden KDV alınmaması konusunda “%0 KDV” adında bir kanun tasarısını geçirmeye çalıştı. Bu yasanın Lapid’in toplumdaki popülaritesinin artabileceği aşikâr. Netanyahu, bu yasanın her ne kadar ev fiyatlarında kayda değer bir düşüş yaratmayacağını savunsa da görünüşe göre buradaki düşünce siyasi satrançtan başka bir şey değil.

(…) Maalesef İsrail siyasetinin koalisyonlara mahkûm olması ve her koalisyon partisinin kendi hitap ettiği kesimi mutlu etme çabasıyla hareket etmesi devletin yönünü köklü şekilde değiştirecek adımların atılmasının önüne geçiyor. Önümüzdeki dönemler de bu gerçekten bağımsız düşünülemez.

Hay Eytan Cohen Yanarocak

http://www.usak.org.tr/usak_det.php?id=3&cat=1781&p=1#.VITnxzGsX4Y

 

Netten okumalar

 

  • İSRAİL'DE HÜKÜMET KRİZİ VE AYRIMCILIK - PROF. DR. ÇAĞRI ERHAN

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/583685.aspx

 

  • RIFAT BALİ: BU ÜLKENİN TARİHİNİ ASLA YAZAMAYACAĞIZ!

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/27719433.asp

 

  • GAZZE SAVAŞINDAN ÇIKARILACAK DERSLER – DANİEL PİPES

http://tr.danielpipes.org/15224/gazze-savasindan-cikarilacak-dersler

 

  • THE WORLD WAR I, JEWİSH LEGİON AND ISRAEL

http://www.milliguvenlikveaskeribilimler.com/tr/haber/35-the-world-war-i-jewish-legion-and-israel-haberi.html

 

  • NEDEN ADI TARİHE GEÇMİŞ BİLİM ADAMLARININ ÇOĞU MUSEVİ KÖKENLİDİR?

http://neredeyaziyor.blogspot.com.tr/2014/12/neden-ad-tarihe-gecmis-bilim-adamlarnn.html

 

  • VARŞOVA GETTO SANATÇILARIYLA TANIŞIN

http://turkiye.culture.pl/tr/article/varsova-getto-sanatcilariyla-tanisin

 

Netten seyredin

 

  • LADİNO DİLİ VE MÜZİKLERİ

http://21gramedebiyat.com/ladino-dili-ve-muzikleri.html/

 

  • İSRAİL'İN NORVEÇ BÜYÜKELÇİ YARDIMCISI OLAN HRİSTİYAN ARAP BİR AİLEDEN GELEN GEORG DEEK'İN 27 EYLÜL 2014 TARİHİNDE OSLO'DA KATILDIĞI BİR KONFERANSTA AİLESİNİN HİKAYESİNİ ANLATTIĞI VE SOSYAL MEDYADA ÇOK PAYLAŞILAN KONUŞMASI :"1948 'DE İSRAİL'E GELİP YAFO'YA YERLEŞEN VE İSRAİL'DE KENDİLERİNE BİR GELECEK KURAN AİLEMİN HİKAYESİ"

https://www.facebook.com/video.php?v=833753446648200&set=vb.165836140106604&type=2&theater

 

  • MUSEVİ LİSESİ 100. YIL FİLMİ

http://www.youtube.com/watch?v=h6YWZXsD6zg