Bu hafta ağımıza takılanlar

• Dedeciğimden defalarca dinlediğim bir barbarlık örneği 1935’te Kırklareli’nde yaşanan “Yahudi yağması” idi… Bir felâket günüydü o gün... Kırkpınar yağlı güreşleri tarihinde ilk ve son kez o yıl Kırklareli´nde düzenlenmişti... Yani... Devlet her şeyi önceden plânlamıştı... Bir yerel gazete halkı Yahudilere düşman olmaları için adeta kışkırtıyordu... Yağlı güreşler bittiği anda ve kalabalık dağılmadan önce Yahudilerle ilgili kulaktan kulağa fısıldanan dedikodular (Casusluk yaptıkları) ve yalan yanlış din bilgileriyle Yahudi yurttaşların düşmanlaştırılması sonucu, büyük bir saldırı, yağma ve cinayet furyası başlatılmıştı... Adnan Berk Okan – www.gazeteciler.com

İzak BARON Diğer
17 Eylül 2014 Çarşamba
  • ANTİSEMİTİZMİ İZLEMEKLE UĞRAŞAN ÇEŞİTLİ KURULUŞLARIN VERİLERİ, İSRAİL-FİLİSTİN CEPHESİNDEKİ ŞİDDET İLE DÜNYADA VE BİLHASSA AVRUPA’DA YAHUDİLERE KARŞI ŞİDDET EYLEMLERİ ARASINDA BELİRGİN BİR İLİNTİ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR

Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Kantor Çağdaş Avrupa Yahudiliğini Araştırma Merkezi’nin verilerine göre 2009’daki Dökme Kurşun Harekâtı, dünya çapında görülmemiş bir antisemitizm dalgasına yol açtı. Kasım 2012’deki Savunma Sütunu Harekâtı sırasında ise antisemittik eylemler, nispeten düşük bir oranda arttı. Bunun muhtemel sebebi, harekâtın sadece sekiz gün sürmesi ve ölen Filistinli sayısının nispeten az olmasıydı. Anti-Defamation League tarafından ağustosta yayımlanan özel raporda ise “Yahudilere yönelik şiddet ve hasmane söylemde dünya çapında çarpıcı bir yükseliş” yaşandığı kaydedildi. Raporu hazırlayanlar, yeni dalganın sebebini son derece net şekilde ortaya koydu: “İsrail’in Hamas’ın roket atışlarını ve tünellerini engellemek için Gazze’de düzenlediği askeri operasyon.”

Haziran 2013’te Hollanda’daki Türkler arasında bir araştırma yapan Antisemitizmle Mücadeleyi Koordinasyon Forumu ise “örgütlü bir antisemitizme” rastlanmadığını ancak “İsrail-Filistin ihtilafı bağlamında kamusal söylemin parçası hâline gelen antisemitizm ifadelerinin” söz konusu olduğu sonucuna vardı.

Çeşitli araştırmacıların, Müslüman ve Yahudi din adamlarının yazılarını içeren “Muslim Attitudes to Jews and Israel” (Müslümanların Yahudiler ve İsrail’e Karşı Tutumları) başlıklı derlemede, son yıllarda antisemitizm kışkırtıcılığında başı çekenlerin -- Şii kimlikli İran, Hizbullah, El Kaide ve Sünni Müslüman Kardeşler’in belli kesimleri -- İslam dünyasındaki ana akımı temsil etmediği vurgulanıyor.

Araştırmacılara göre İslami ve aşırı milliyetçi çevreler, Kuran ve hadisler gibi dini metinlerden belli bölümleri seçerek bunlara Yahudi karşıtı, İsrail karşıtı ve Siyonizm karşıtı yorumlar katıyor. Bu çevrelerin bir kısmı, şimdi de olabilecek en saçma sapan iddiayı yaymaya çalışıyor. Buna göre “Müslümanların katledilmesini, kanlarının dökülmesini, eş ve kızlarına tecavüz edilmesini öngören Siyonist bir komplonun” olduğu iddia ediliyor.

Akiva Eldar

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/09/anti-israel-anti-semitism-europe-protests-muslim-leaders.html#ixzz3DKiJV6BP

 

  • BİR KISIM YANDAŞ MEDYA, YARIN ÖBÜR GÜN KUVVETLE MUHTEMEL Kİ ‘YAHUDİ GAZETESİ’ ETİKETİ EŞLİĞİNDE WALL STREET JOURNAL’A BAKIP ANKARA’DAKİ ‘ANTİEMPERYALİST’ RUHLA İLGİLİ SAYIKLAMALAR YAPACAK

Wall Street Journal gazetesinin dün yayımladığı “Ankara’daki Olmayan Müttefikimiz” başlıklı analizine bakıp da zannetmeyin ki, Türkiye’nin derdi “Batı’nın müttefiki olup olmamak”... Bir kısım yandaş medya, yarın öbür gün kuvvetle muhtemel ki “Yahudi gazetesi” etiketi eşliğinde Wall Street Journal’a bakıp Ankara’daki “antiemperyalist” ruhla ilgili sayıklamalar yapacak. Neyse ki biliyoruz, onların “antiemperyalizm” retoriklerinin arkasında sadece kendi “emperyal hayalleri” yatmakta. Hayır, Türkiye, “Batı karşıtı” yahut “antiemperyalist” cephede yer alan bir siyasi heyet tarafından yönetilmiyor. Bakmayın siz meydanlarda iç politikaya tüketim malzemesi sağlayan retoriğe; Saraybosna’dan Kahire’ye, Şam’dan Yemen’e uzanan ümmet söylemlerine... Türkiye, Batı’ya her dediğini yaptırabileceğini zanneden “kifayetsiz muhteris” diye tabir edilebilecek bir zihniyet tarafından yönetiliyor, o kadar...

Ceyda Karan

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/119007/_Kifayetsiz_Muhteris__Muttefik.html

 

  • HER ŞEYİ BIRAKIP FİLİSTİN KONUŞALIM, FİLİSTİN KAN AĞLARKEN BAŞKA HİÇBİR KONU KONUŞMAYALIM MANTIĞI MÜSRİF BİR MANTIKTIR. FİLİSTİN DAVASINA ENTELEKTÜEL İLGİNİN HÜKMÜ VELEV FARZ DAHİ OLSA KİFAYEDİR

Hamas, Filistin işgalinin sona erdirilmesi için hâlâ daha bir ümittir. Ama bu, geçmişte terör yaptığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. İsrail devletini illa da bir Yahudi devleti olarak tanıması zorunluluğu ona dayatılamaz; ama kurulacak Filistin devletinin, her komşu devletin birbirine sağladığı güvenlik içinde var olma hakkını İsrail’e (ve tabii Mısır ve Ürdün’e) sağlaması gerekir.

Filistin’in dışında olmak, işgalin Filistinlilere dayattığı zulmü ve mezelleti yaşamıyor olmak, bizlere susmayı değil, akl-ı selimle konuşmayı dayatır. İsrail’in yeterince düşmanı vardır. Bunların sayısını bir artırmak ne Türkiye’ye ne de Filistin’e bir fayda sağlar. Türkiye’nin Filistin meselesinin çözümüne yapabileceği en büyük katkı, İsrail’deki her hükümetle konuşabilen bir Filistin dostu olma özelliğini korumaktır.

Filistin işgalinin Müslüman zihnini işgali kabul edilemez. İslam, yeryüzüne sadece Filistin’i işgalden kurtarmak için indirilmiş değildir. Müslüman, en büyüğü en iç dairede, en küçüğü en dış dairede olmak üzere nefsinden galaksilere kadar uzanan iç içe dairelerde sorumluluklara sahiptir. Her şeyi bırakıp Filistin konuşalım, Filistin kan ağlarken başka hiçbir konu konuşmayalım mantığı müsrif bir mantıktır. Filistin davasına entelektüel ilginin hükmü velev farz dahi olsa kifayedir. Yeterli miktarda insan bu meseleye yoğunlaşsa yeter.

Müslüman aydınlar, cemaatler, hareketler, partiler ve hatta ülkeler arasında zımni bir işbölümü vardır. Herkes en iyi yaptığını yaparsa, her meseleye yeterince fikir ve imkân ayrılmış olur. İsrail’e kızıp bağırmak caizdir; ama her Müslüman üzerine hem de her zaman vacip değildir. Sen yeterince bağırıyorsun; ben de yeterince talebe yetiştiriyorum; o da yeterince kitap yazıyor; öteki de yeterince dua ediyor… Hepimizi bağırmaya davet, hem senin değerini düşürür, hem benim emeğimi sahipsiz bırakır.

Kerim Balcı

http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/filistin-meselesinde-durusum_2243559.html

 

  • İSRAİL, DEVAM EDEN KRİZİN ASIL SORUMLUSUNUN ERDOĞAN OLDUĞUNU, ERDOĞAN’IN “FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİM” DEDİĞİ İNSANLARIN KADERİNİ GERÇEKTEN ETKİLEME FIRSATLARINI ISRARLA HEBA ETTİĞİNİ VURGULUYOR. ERDOĞAN İŞLERİNİ FARKLI YÜRÜTSEYDİ MAĞDUR GAZZE HALKINA ÇÖP TORBASI VE KONSERVE YOLLAMANIN ÖTESİNDE GERÇEKTEN YARDIM EDEBİLİRDİ

Türkiye’ye çatışmaların en sıcak evresinde verilen Gazze’ye insani yardım taşıma izni hafife alınmamalı. Bu karar, İsrail’e ve İsrail liderlerine saldırmayı sürdüren Erdoğan’ın böyle bir jesti hak etmediğini düşünenlerin itirazına rağmen verildi. Yardıma izin verilmesi, ikili ilişkileri az da olsa yumuşama niyeti ve umuduyla iyi niyet jesti olarak düşünüldü.

Ne var ki iyi niyet yeterli olmadı. Ankara’dan Kudüs’e gelen rapor ve telgraflarda, Erdoğan’ın İsrail hükümetine karşı çıkışlarına devam ettiği, üstelik Davutoğlu’nun da buna katıldığı belirtiliyordu. Davutoğlu, çeşitli platformlarda Gazze’ye yardım göndermeyi devasa bir zorluk olarak anlatıyor, İsrail’in sert direnciyle karşılaştıklarını söylüyordu. Bununla da kalmayıp İsrail’in Türkiye’nin yardım göndermesini zorlaştırmak için elinden geleni yaptığını iddia ediyordu.

Türkiye’de yaşanan siyasi değişimde Erdoğan kendisine başbakan olarak Davutoğlu’nu seçti. İkili ilişkilerin yürütülmesinde görev alan Türk yetkililer, iki ülke arasında normalleşme sürecini tekrar raya oturtmanın çok zor, belki de imkânsız olacağını düşünüyor. Bunun başlıca nedeni, 2015’in Türkiye’de yine seçim yılı olması. Bu yetkililere göre Erdoğan da Davutoğlu da İsrail karşıtlığının onlara oy kazandırdığına inanıyor.

İkili ilişkiler konusunda iyimserliğini koruyabilenlerden biri, İsrail-Türkiye İş Konseyi Başkanı Menashe Carmon. Al-Monitor’a konuşan Carmon, Türk iş adamlarının siyasetten uzak durma meylinde olduğunu belirtti. 2005’te 1,5 milyar dolarken 2011’de 4 milyar dolara yükselen ikili ticaret, bu yıl 5 milyar doları bulacak. Carmon’un dile getirdiği tek risk, Türkiye’de ekonomik kriz yaşanması ihtimali oldu. Avrupa’dan farklı olarak Türkiye’de İsrail’e yönelik boykot çağrıları olmadığına dikkat çeken Carmon, tam tersine İsraillilerin Türk ürünlerini boykot ettiğini belirtti.

Erdoğan’ın sözleri ve politikaları nedeniyle birçok İsrailli Türkiye’deki tatil rezervasyonlarını iptal ederken, işçi birlikleri de en azından yakın gelecekte Türkiye’den tatil paketi satın alınmayacağını duyurdu. Türkiye, İsrail turistleri olmadan da pekâlâ yapabilir. Nitekim 2010 verileriyle İsrail turistlerinin oranı, toplam yabancı ziyaretçi içinde ancak yüzde 2’ydi.

İsrail, devam eden krizin asıl sorumlusunun Erdoğan olduğunu, Erdoğan’ın “Filistinli kardeşlerim” dediği insanların kaderini gerçekten etkileme fırsatlarını ısrarla heba ettiğini vurguluyor. Erdoğan işlerini farklı yürütseydi mağdur Gazze halkına çöp torbası ve konserve yollamanın ötesinde gerçekten yardım edebilirdi.

Arad Nir

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/09/israel-turkey-bilateral-relations-president-gaza-war-airlift.html#ixzz3DKq6DVyn

 

  • YAĞLI GÜREŞLER BİTTİĞİ ANDA VE KALABALIK DAĞILMADAN ÖNCE YAHUDİLERLE İLGİLİ KULAKTAN KULAĞA FISILDANAN DEDİKODULAR (CASUSLUK YAPTIKLARI) VE YALAN YANLIŞ DİN BİLGİLERİYLE YAHUDİ YURTTAŞLARIN DÜŞMANLAŞTIRILMASI SONUCU, BÜYÜK BİR SALDIRI, YAĞMA VE CİNAYET FURYASI BAŞLATILMIŞTI...

Dedeciğimden defalarca dinlediğim bir barbarlık örneği 1935’te Kırklareli’nde yaşanan “Yahudi yağması” idi…

Bir felâket günüydü o gün...

Kırkpınar yağlı güreşleri tarihinde ilk ve son kez o yıl Kırklareli'nde düzenlenmişti...

Yani...

Devlet her şeyi önceden plânlamıştı...

Bir yerel gazete halkı Yahudilere düşman olmaları için adeta kışkırtıyordu...

Yağlı güreşler bittiği anda ve kalabalık dağılmadan önce Yahudilerle ilgili kulaktan kulağa fısıldanan dedikodular (Casusluk yaptıkları) ve yalan yanlış din bilgileriyle Yahudi yurttaşların düşmanlaştırılması sonucu, büyük bir saldırı, yağma ve cinayet furyası başlatılmıştı...

6 – 7 Eylül hadiseleri yaşandığında ise dört yaşındaydım ve İstanbul’da oturuyorduk…

Ama…

O olaylardan sonra babacığım henüz iki yıl önce taşındığı İstanbul’dan yine Kırklareli’ne dönmek zorunda kalmıştı…

Ve…

Biraz yaşım büyüdüğünde İstanbul’dan dönüş nedenimizin 6 – 7 Eylül hadiseleri olduğunu ve o iki gün üst üste nasıl bir vahşet yaşandığını babacığımdan dinleyerek büyüdüm…

ADNAN BERK OKAN

http://www.gazeteciler.com/analiz/baris-tunay-cnnturk-ve-penguenler-80225h.html

 

Netten okumalar

  • ABBAS HAMAS’A NİÇİN MUHTAÇ? – SHLOMİ ELDAR

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/09/israel-hamas-fatah-mahmoud-abbas-no-choice-unity-government.html

 

  • 6-7 EYLÜL 1955... HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ! – EREN KESKİN

http://www.ozgur-gundem.com/index.php?module=nuce&action=

haber_detay&haberID=118229&haberBaslik=6-7 Eylül 1955... Hiçbir şey Değişmedi!&categoryName=&authorName= &categoryID=&authorID=

 

  • EYLÜL’ÜN ALTISI YEDİSİ… - MİSAK TUNÇBOYACI

http://www.harfvolver.com/2014/09/10/eylulun-altisi-yedisi/

 

  • STEVEN SOTLOFF: YAHUDİ KİMLİĞİNİ IŞİD'DEN SAKLAMA YARIŞI - DANİEL ESTRİN

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/09/140910_sotloff_yahudi_isid.shtml

 

  • GAYRİMÜSLİMLERİN İNSAN HAKLARI SORUNUNU TARTIŞMAK: KAYGILAR VE SORULAR - PROF. DR. BEKİR BERAT ÖZİPEK

http://akademikperspektif.com/2014/09/13/gayrimuslimlerin-insan-haklari-sorununu-tartismak-kaygilar-ve-sorular/